Yıllardan beri Almanya birinci liginde top koşturan, Dünya Kupası'nda Almanya milli takımı forması giyen ve yıldızı iyice parlayan Mesut Özil, Real Madrid'e transfer oldu.
Dünyanın önde gelen futbolcuları arasında sayılan Mesut Özil; Türk müdür, Kürt müdür, Alman mıdır, yoksa bunların hepsi midir?
Bu konuda iki ülke, Türkiye ve Almanya arasında açık bir farklılık var. Bu farklılık sadece medya alanında değil, kamuoyunda da kendini gösteriyor.
Alman medyasına göre Mesut Özil, iyi bir Alman futbolcusudur.
Kökeni Türk müymüş, Kürt müymüş, Alman milli marşını iyi söyler miymiş, yoksa milli maç öncesinde marş çalınırken ağzını hiç açmaz mıymış; kimseyi ilgilendirmiyor.
Mesut Özil iyi bir Alman futbolcusudur ve dünyanın en iyi kulüplerinden birisine transfer olmuştur...
Kısa süre önce Der Spiegel dergisinin konuyla ilgili olarak düzenlediği bir ankete göre, Alman kamuoyunun görüşü de farklı değil.
"Dünyada Almanya'yı en iyi temsil edenler kimlerdir?" sorusuna verilen cevaplarda, Mesut Özil'in yeri ön sıralarda bulunuyor.
Der Spiegel anketinin ne oranda geneli temsil ettiği bilinemez, ama kimseden karşı ses çıkmamasından hareketle, Mesut Özil'in Alman futbolcusu olarak görüldüğünü söylemek yanlış olmaz.
Almanya'daki Türkçe basın ısrarla Almanlığın yanına Türklüğü de koyuyor. Daha da ileri gidip, birinci kümedeki takımlarda oynayan Türkiye kökenli futbolculardan "bizimkiler" olarak söz ediyor. İspanyol basınının Özil'in Türklüğünden söz ettiğini sürekli olarak tekrarlıyor.
Çok kimliklilik
Çok kimliklilik doğru bir kelime değil aslında. "Hybrid Identities" (melez kimlikler) yan yana duran değil, iç içe geçmiş iki veya daha fazla kimliği ifade etmek için kullanılıyor. Bu tür kimlikler öncelikle göçmenlerde, özellikle de onların üçüncü ve sonraki kuşaklarında ortaya çıkıyor.
Haberleşme imkanlarının olağanüstü artması nedeniyle, göçmenlerin, yıllar öncesinin aksine, geldikleri ülkeyle bağları kopmuyor. Eskiden göçmenler üçüncü ya da dördüncü kuşakta asimile olurlardı. 20. yüzyıl başlarında Ruhr bölgesindeki maden ocaklarında çalışmak için gelen çok sayıda Polonyalı işçinin gelişmesi de bu yönde olmuş, birkaç kuşak sonra soyadlarının dışında Polonya ile ilgileri kalmamıştı.
Polonya ve Almanya komşu ülkeler olmalarına rağmen asimilasyon gerçekleşmişti.
Klasik asimilasyonun tarihe karıştığı söylenebilir. Eskiden olduğu gibi asimile olanlar hâlâ bulunmakla birlikte, oran oldukça azdır.
Burada şu sorulabilir:
Ülke dışındaki Türkiye kökenlilerin çocuklarının ve torunlarının kaç tane kimliğe sahip oldukları, bunların arasında hangisinin ağırlıkta bulunduğu Türkiye medyasını ve orada yaşayan insanların önemli denilebilecek bir bölümünü neden ilgilendiriyor?
Almanya medyası ve Almanya insanı Mesut Özil'in melez kimliklerinden hangisinin ne oranda var olduğu ile ilgilenmiyor. "Mesut ne kadar Alman?" sorusunu sormak kimsenin aklına gelmiyor. Bu soruyu aklına getirenler de, dalga geçilmek korkusuyla seslerini çıkarmıyorlar.
"Mesut Özil Almanya vatandaşıdır. Bu ülkenin milli takımında oynamış ve oynayacak olan iyi bir futbolcudur. Kendisini hangi kimlikte daha çok hissettiği de sadece kendisini ilgilendirir."
Bu kadar!
Peki "bizimkiler"e ne oluyor?
Ellerinden gelse, Mesut'un Türklüğünün yüzdesini ölçecekler!
Yapışan milliyetçilik!
Türk milliyetçiliği için, Alman milliyetçiliğinden farklı olarak, kapsayıcı milliyetçilik denilir. Kendisini Türk hisseden Türk'tür, kökeni önemli değildir. Alman milliyetçiliği ise en az üç kuşak geriye giden soya sopa önem verir.
Türk milliyetçiliği, aynı zamanda yapışan bir milliyetçiliktir.
Bir kere Türk olan, bundan kurtulamaz.
Hele dünya çapında tanınan birisiyse, istediği kadar uğraşsın, kurtulamaz!
Türk vatandaşlığından çıkarak başka ülkenin vatandaşlığına girsin, yine kurtulamaz!
Yapılmak istenilen şudur: Onların Türk kimliği vurgulayarak, kendi Türk kimliğini, iyice yıpranan bu kimliği güçlendirmeye çalışmak...
Konumuzu Almanya'daki Türkiye kökenli futbolcularla sınırlı tutarsak, yapışan milliyetçiliği yeni zorlukların beklediğini söyleyebiliriz.
Türkiye Futbol Federasyonu'nun yıllardır yaptığı numara şöyleydi:
FIFA kurallarına göre bir milli takımda oynayan futbolcu, bir daha başka bir milli takımda oynayamıyor.
Gelecek vaat eden Türkiye kökenli futbolcular, "vatan-millet-sakarya edebiyatı"yla milli takıma çağrılıyor, bir maçta kısa süre oynatıldıktan sonra unutuluyordu.
Bu futbolcuların dünya veya Avrupa kupası gibi milyonların izlediği turnuvalara katılmak ve böylece de futbol piyasasındaki fiyatlarını artırmak şansları ortadan kalkıyordu.
Mesut örneğini başka futbolcular da izleyecekler...
Futbol Federasyonu ve sürüsüne bereket spor yazarları "Mesut'u nasıl kaçırdık?" diye hayıflanıyorlarmış.
İnsanlara kullanma anlayışı temelinde yaklaşırsanız, sonuçta olacağı budur.
Sizi artık "vatan-millet-sakarya" da kurtaramaz.
Kısa süre önce Almanya Milli Takımı'nda oynamaya karar verdi diye hain ilan edilen Mesut'a bugün toz kondurulmuyor.
O'nun "Türk olması", Türklük için yararlıdır!
Sadece bu nedenle... (EE/TK)