Bugün, işçi sınıfı tarihimize “Büyük Direniş” olarak geçen 15-16 Haziran 1970’de İstanbul’da işçilerin sendikal hakları için direndiği o iki uzun günün 38. yıldönümü…
16 Haziran Pazartesi günü, 98 kardeşini “iş cinayetleri”nde yitirmiş olan Tuzla Tersanesi işçileri, sendikaları DİSK ve Limter-İş’in öncülüğünde greve çıktılar.
Bir kez daha “yaşam hakkı” için grev önlüklerini giyerek, patronların ölüm düzenine isyan etmek için...
Tuzla işçilerinin greve çıktıkları 16 Haziran, işçi sınıfının sendikal hakları için yürüyüşe geçtiği, direniş bayrağını bütün engellemelere karşın yere düşürmediği bir gün olarak geçmişti tarihe…
1970 yılında Demirel Hükümeti’nin DİSK’in öncülüğünde devam eden direniş ve grevleri engellemek için çıkardıkları bir yasa ile başladı her şey…
DİSK’i sendikal ve toplumsal yaşamdan silmek için 11 Haziran 1970’te çıkarılan “274 Sayılı Kanun’un bazı maddelerinin değiştirilmesini öngören kanun” ile sendika seçme özgürlüğü kısıtlanıyor ve yeni yasaya göre de DİSK’in kapatılması öngörülüyordu.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile yaptıkları görüşmelerden sonuç alamayan DİSK yöneticileri 14 Haziran Pazar günü yapılan toplantıda direniş kararı aldılar…
DİSK’in direniş kararı, sosyalist örgütlerin yanı sıra Dev-Genç’e bağlı 48 gençlik örgütü tarafından de desteklendi:
“Devrimci gençlik olarak yurtsever ve devrimci bütün kuruluşları, bütün grupları ve bütün kişileri ortaklaşa eyleme ve devrimci güç birliğini sağlam bir şekilde kurmaya çağırıyoruz.”
DİSK üyesi işçilerin direnişine Türk-İş üyesi işçiler de katıldı. 15 ve 16 Haziran’da İstanbul’un dört bir yanında çıkarılan yeni yasaya isyan eden işçiler direnişe geçtiler. Devrimci öğrenciler de bu tarihi direnişte işçilerle birlikte mücadele ettiler.
Dev-Genç işçilerle birlikte…
68’in 40. yılında süregelen tartışmalardan biri 68’in 71’den ayrı değerlendirilip, değerlendirilemeyeceği oldu. Türkiye sosyalist hareketinin kilometre taşlarından biri olan 15-16 Haziran direnişi ile gençlik hareketi işçi hareketi tanışarak farklı bir mücadele çizgisine evrildi. Üniversitelerin amfilerinden fabrika kapılarına, direnişlere ve grevlere dayanışmaya giden devrimci öğrenciler, 68’in “gençlik hareketleri”nden “politik örgütlere” doğru hızla yol aldılar.
15 Haziran günü başlayan işçi yürüyüş ve direnişlerinde Dev-Genç’in katılımı hazırlıksız olduklarından yoğun değildir. Ancak ertesi gün Dev-Genç, işçi yürüyüş ve direnişlerinin içinde, işçilerle omuz omuza mücadeleye katılacaktır.
O günleri Esat Korkmaz’ın “Kafa Tutan Günler -68 Güncesi” isimli kitabından okuyalım: “DİSK’in açıklamasına göre ilk gün eylemlerine, ‘115 işyeri’nden ‘75 bin’ işçi katılmıştı. TDGF [Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu] İstanbul Bölge Yürütme Kurulu 15 Haziran gecesi değerlendirme toplantıları yaptı ve ikinci gün eylemlerinde işçilerle daha etkin biçimde dayanışmak ve yürüyüş kollarını kentin merkezine, Taksim’e getirmek için işçilerin yoğun olarak bulunduğu semtlere yayılma kararı aldı.
16 Haziran Salı sabahı Anadolu yakasında Kadıköy ve Üsküdar’a doğru yürüyüşe geçen işçilerin yolu polis ve asker barikatı tarafından kesildi. İşçilerle güvenlik güçleri arasında ilk büyük çatışma burada çıktı: işçiler ellerindeki sopa ve çubuklarla polislere karşı saldırıya geçti ve onları geri çekilmeye zorladı; bu kez askerler süngü takarak işçilerin üstüne yürüdü, ancak yürüyüş kollarını durdurmaya yetmedi. Aynı saatlerde Avrupa yakasında Topkapı ve Alibeyköy’den Eminönü-Unkapanı yönünde on binlerce işçi yürüyüşe başlamıştı.” [1]
15-16 Haziran direnişi, işçi sınıfı tarihinde bir dönüm noktası olduğu kadar gençlik hareketlerinin de dönüm noktası olur. 12 Mart 1971 cuntası ilan edilene dek, “devrim” tartışmalarında “işçi sınıfının öncü rolü” ilk sıralarda yer alır. 15-16 Haziran direnişine katılan devrimci öğrenciler Dev-Genç davasında yargılanırlar.
İhtilal Provası
Ali Yıldırım “Belgelerle FKF, Dev-Genç” isimli kitabında 15-16 Haziran direnişinde Dev-Genç’lilerin rolünü şu satırlarla anlatır: “Askeri savcılık Dev-Genç’in 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne aktif olarak katıldığını, yer yerde örgütleyip yönettiğini iddia ediyor. Benzer iddialar gerek Ankara gerekse İstanbul Dev-Genç iddianamelerinde yer alıyor.
Buraya alıntılıyorum: 15-16 Haziran 1970 tarihinde İzmit ve İstanbul’da vuku bulan işçi olaylarında İstanbul Bölge Yürütme Kurulu’na bağlı Dev-Genç’lilerin gruplar halinde işçilerin arasına girip hareketi sevk ve idare ettikleri ve bölge yürütme kurulu üyesi sanıklar Haşmet Atakan, Gökalp Eren, Nahit Töre, Mustafa Zulkadiroğlu’nun ve diğer militanların faal rol oynadıkları, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapılan aramada bulunan telefon konuşmalarının tesbit edildiği bantın tapesinden anlaşılmaktadır. Bu konuşmalardan İstanbul Bölge Yürütme Kurulu üyelerinin Dev-Genç militanlarını gruplar halinde direnişin başladığı mahallelere sevkettikleri, işçi hareketini sevk ve idare etmek için talimat verdikleri, işçilerle birlikte çarpıştıkları görülmüştür.” [2]
15-16 Haziran’dan sonra sendikacılar, işçiler ve öğrenciler tutuklanarak 28 Haziran’dan itibaren Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılanmaya başladı. 260 sanıklı davada Eylül ayında tutuklu sanık kalmamıştı. Dava daha sonra çıkan genel af ile düşecekti.
Dava düşer ancak, 12 Mart’tan sonraki darbede, 12 Eylül 1980’de açılan DİSK Davası’nda tekrar gündeme gelir. DİSK yöneticileri, 15-16 Haziran direnişinde “ihtilal provası” yapmak suçuyla yeniden yargılanırlar…
Türkiye tarihinde derin izler bırakmış olan 15-16 Haziran’ın 38. yıl dönümünde gerçekleşecek Tuzla Tersanesi işçilerinin grevi o günlerin direniş ruhunu yeniden yaşatmaya çalışacak. Bu kez işçiler “yaşam hakları” için direnişteler…
İşçi sınıfının şahlanışı ve “Kanlı Salı”
Nİtekİm 15 Haziran sabahı İstanbul, İzmit ve Gebze’de 100 bine yakın işçi 113 işyerinde birden iş bırakarak tarihi direnişini başlatmıştır. İlk olarak Kartal -Gebze bölgesindeki sanayi işçileri Ankara asfaltı üzerinde yürüyüşe geçerek tren ve karayollarını kesmişler, faaliyete devam eden fabrikaları işgal ederek işçi kardeşlerini direnişe katmışlardır.
Ankara Asfaltı üzerindeki fabrikalardan başka Topkapı bölgesinde, sur dışında, Haliç çevresinde, Eyüp’te, Kağıthane’de, Levent’te de aynı anda direniş başlatmış, yüzbinler, “Savaş başladı”, “İşçiyiz, haklıyız, güçlüyüz”, “Satılmış Türk-İş”, “Tüm gericiler, faşizm kahrolsun”, “Patronsuz Türkiye” sloganlarıyla caddeleri, meydanları, sokakları işgal etmişlerdir. 100 bine yakın işçinin iş bıraktığı fabrikalar arasında, büyük sermayenin kaleleri olan Türk Demir Döküm, Sungurlar, Otosan, Rabak, Philips, Profilo, Arçelik, AEG, Singer, Simko, Auer, Mercedes, Magirus, Elfa, Erka, Uzel, Grundig, ECA, Vinylex, Aygaz, Türk Kablo, Eternit, Haymak işyerleri de vardır.
“İşbirlikçiler koalisyonu”nun komplosunun devamı karşısında işçiler direnişlerini 16 Haziran günü de sürdürmüşlerdir. Ancak bu defa işçilerin karşısına coplu, tabancalı toplum polisleri, tanklı, tüfekli, süngülü askerler çıkarılmıştır. Taksim’de buluşmak üzere şehrin dört bir yanından dalgalar halinde şehrin merkezine akan işçi kafilelerinin, Haliç’teki köprüler güpegündüz açılmak ve araba vapur seferleri iptal edilmek suretiyle, önleri kesilmiştir.
Ayrıca askeri birlikler seferber edilerek merkezi yerlerde, özellikle Vilayet önünde işçilere karşı tanklar ve zırhlı arabalarla barikatlar kurulmuştur. Levent’te ve Kadıköy’de engelleme daha da ileri götürülerek polisler ve askerler tarafından işçilere ateş açılmış, bu çatışmalar sonunda Türkiye işçi sınıfı üç şehit daha vermiştir: Abduraman Bozkurt, Yaşar Yıldırım ve Mustafa Baylan… [3]
“İşçi arkadaşlardan yaralananlar var!”
İstanbul 2. No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nin 970/39 Esas sayılı Dev-Genç davası ile ilgili dosyada bulunan yukarıda da sözünü ettiğimiz telefon konuşmaları ile ilgili bant tapelerinden de bazı örnekleri buraya alıyoruz.
Haşmet Atahan: (H)–İlkay Alptekin: (İ)
İ- Haşmet, burada çatışma oldu. İşçi arkadaşlardan yaralananlar var.
H- Anlaşılmıyor.
İ- İşçi arkadaşlardan yaralananlar var, ne yapılıyor bizim okulda yahu.
H- Bir saniye yahu anlaşılmadı.
İ- Ne yapılıyor bizim orada?
H- Burada mı?
İ- Ha.
H- Ha, şimdi bak, Arı Bisküvi’nin önünde işçiler toplanmışlar, IV. Levent’te doğru yürüyüşe geçmişler.
İ- Tamam.
H- Bundan, çatışmadan haberi varmış bu yürüyüşe geçen işçilerin.
İ- Evet.
H- Biz buradan arkadaş çıkarttık oraya.
İ- Herifler devamlı ateş ediyorlar, arkadaşlara haber verin tedbirlerini alsınlar. (…)
Haşmet Atahan: (H)-Yavuz Hakyemez: (Y)
Y- Ben Yavuz, burası Çemberlitaş, 10.000 den fazla işçiyi Çemberlitaş’a kadar getirdim.
H- Evet.
Y- Hâlâ Sirkeci’ye doğru yürüyoruz.
H- Yürüyün, yürüyün.
Y- Şimdi tam Çemberlitaş Sineması’nın önündeyiz tamam mı? Sesler geliyor zaten duyuyorsun.
H- Duyuyorum. (…)
Haşmet Atahan: (H) – Nahit Tören: (N)
H- Kırk kadar tank geldi dediler.
N- Ee, ee.
H- Ve hareket pasifize oldu dediler, nedir durum anlatsana.
N- Nereye kırk tane gelmiş.
H- Demir Döküm’ün oraya.
N- Yahu, sabahtan beri var zaten tanklar filan. Topkapı tarafında filan var.
H- Haa.
N- Önemli değil, yollar üç dört tane yol açık durumda. (…)[4](FK/EZÖ)
[1] Kafa Tutan Günler – 68 Güncesi, Esat Korkmaz, Arba Yayınları, 1992.[2] Belgelerle FKF, Dev-Genç, Cilt II, Ali Yıldırım, Yurt Yayınları, 19
[3] Ant Sosyalist Teori ve Eylem Dergisi, Temmuz 1970, Sayı: 3.
[4] İşçi Sınıfı Sendikalar ve 15-16 Haziran, Turgay Arınır- Sırrı Öztürk, Sorun Yayınları, 1976.