Hakimlik sınavında “cumhurbaşkanına hakaret ettiği” iddiasıyla tutuklanana avukat Umut Kılıç hakkında iddianame hazırlandı ve Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesine gönderildi. 24 yaşındaki avukat Kılıç, 21 Nisan’dan beri Sincan Kapalı Cezaevinde.
Savcı Kürşat Kayral’ın hazırladığı iddianamede Kılıç’ın, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “cumhurbaşkanına hakarete” dört yıla kadar hapis cezası öngören 299/1. maddesi ile cezalandırılması istendi.
Kılıç’ın ayrıca TCK’nın 125. maddesi uyarınca “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek” ile “kamu görevlilerine görevinden dolayı alelen hakaretten” yargılanması ve ceza artırımı maddelerinin işletilmesi talep edildi.
İddianamede Kılıç’ın TCK 53/1-2. maddeleri uyarınca kamu görevlerinden men edilmesi de istendi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iddianamede mağdur sıfatıyla bulunurken, hakimlik sınavındaki Adalet Bakanlığı görevlileri de mağdurlar arasında yer aldı.
Tek delil tutanak
İddianamedeki tek delil, Adli Yargı Hakim Adaylığı Mülakatı Kurulu’nca düzenlenen tutanak:
“21/04/2015 tarihinde Adli Yargı Hakim adaylığı mülakatı devam ederken 1169 sıra nolu Hakim adayı Umut Kılıç mülakatı yapılmak üzere salona alındığında; ayrılan yere oturabileceği ifade edildiğinde kendisine gösterilen yere oturup, kimliği hakkında bilgi vermeyeceğini zaten bilgilerinin komisyonun elinde olduğunu söyleyerek komisyon ve mesleki soru yöneltileceği kendisini tanıtmasını tekrar söylenmesine rağmen kendisinin mağdur olduğu daha önce yüksek puanla yazılı yarışma sınavını kazanmasına rağmen elendiğini belirterek, mülakat komisyonu olarak bizlere mevcut sistemin işbirlikçisi olduğumuz faşist Ak Parti iktidarının uşakları olduğumuz yönünde hakaretlerde bulunması üzerine mülakat salonundan çıkması aksi halde böyle konuşmaya devam etmesi halinde polis çağrılacağı ifade edilmesine rağmen aynı şekilde konuşmaya devam ederek, ‘sizler busunuz polislerle susturursunuz susmayacağım sizler iktidarın işbirlikçisisiniz, emek hırsızısınız’ şeklinde hakaretlere devam ettiği salona polis çağırılıp şahıs dışarı çıkarılırken ‘hırsız, katil Recep Tayyip Erdoğan’ şeklinde slogan attığı duyulmuş olup, şahıs hakkında Sayın Cumhurbaşkanına ve mülakat görevini yapan komisyona hakaret eylemlerinden dolayı iş bu tutanak tanzim edilmek suretiyle görevli polis memurlarına intikal ettirilmiştir.”
“Şoke edici ve endişe verici”
Savcı Kayral, iddianemede önce ifade özgürlüğünün varlığından bahsetti:
“Herkesin düşünceyi açıklama hakkına sahip bulunduğu, bu hakkın düşünce hürriyetini ve hakkın resmi makamların müdahalesi ve memleket sınırları söz konusu olmaksızın kullanımını içerip, haber veya fikir alma veya vermek özgürlüğünü kapsadığı, hatta hakkın kapsamının ve sınırlarının çoğunluğu rahatsız edecek şekilde şoke edici ve endişe verici olmasının ve siyaset sahnesinde bulunanlar ile devletleri yönetenler açısından bunlara karşı eleştirilerin sen ve acımasız olması unsurunu da içerdiği…”
“Kişi ile kurumun bütünleştiği…”
“Ancak hiçbir zaman hakaret içeriğinin fikir özgürlüğünde yer almasının bu hakkın özü ve ruhuna uygun bulunmadığı, kişilik hakkının ve saygınlığının insan haklarının gelişiminde büyük rolünün olduğu, şeref ve haysiyet kavramının kişiye toplum tarafından verilen değerlerin tümünü ifade ettiği, Türk Ceza Yasasının 299. maddesinde korunmak istenilen hukuksal değerin, devleti temsil eden ve yürütme organının başı olan Cumhurbaşkanının şahsında devletin saygınlığı olması ve yasa koyucunun bu hükümle Cumhurbaşkanına saygının yüksek ve sarsılmaz bir halde tutulmasını sağlamayı amaçladığı, böylece devletin manevi kişiliği, Anayasal kurumları ve hukuksal kişiliğinin korunduğu, Cumhurbaşkanının devletin başı olarak bu sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğinin temsil ettiği (A.Y. 104/1) bu suç tipinde diğer Anayasal Kurumlardan farklı olarak, kişi ile kurumun bütünleştiği, korunan değerin sahibinin Devletin kişiliği olduğu, suçun maddi unsurunun da görev ile ilgili veya görev nedeniyle olmasının zorunlu bulunmadığı…”
Savcı Kayral, “hırsız, katil” ifadelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarındaki “koruma kalkanına” sahip olmadığını ileri sürdü. (AS)