Gelecekte bu yüzyılın tuhaf ülkesinin yakın tarihini yazacak olanlar, görünür ve derindeki iktidarların, karşılıklı garip savaşlarının ülke insanlarına yansıttıklarının trajik sonuçları için epeyce kafa yormaları gerekecek.
Susurlukçular, halen ülke gündeminde ve politikasında etkili
Susurluk'ta kamyonla Mersedes çarpıştı siyasetçi-mafya ve devlet görevlisi ilişkisinin neredeyse 20 yıllık bütün kirli ilişkisi çarşaf gibi, sokaktan meclisteki komisyonlara kadar taşındı.
Her konuşan "Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" dedi. Ve halen her şey eskisi gibi! Susurlukçular, halen ülke gündeminde ve politikasında etkili. Yetmediği gibi bugün onlardan bellek tazelenmiş, adeta bilgisayar belleğindeki gibi o bölüme ait tüm bilgiler silinmişçesine "Barış elçileri" gibi umut beklenmekte.
Şemdinli'de "iyi çocuklar" cici, mağdurlar kaka
Sonra yakın zamanda ülkenin en doğusunda Şemdinli'de Umut Kitapevinin girişinde bir bomba patlatıldı. Ortadaki sanıkları da arkadaki sanıkları da ayan beyan olmasına karşın "Şemdinli'de her şey açığa çıktı. Artık bu son olur" dendiği halde; bu tuhaf ülkede "taşları bağlayıp itleri salıyorlar" kabilinden "iyi çocuklar" cici, mağdurlar kaka, maalesef!
Eh artık! Şemdinli'den sonra tamam artık. Her şey bu kadar ayan beyan ortada iken, hazır AB süreci de ivme kazanmış iken "bu son olur" denilen süreçte, bu kez bir 12 Eylül akşamı Diyarbakır'da bir bomba patladı. Bu kez 7'si çocuk 10 can gitti.
Diyarbakır'da MHP hariç herkes bombacıların bulunmasını istiyor
Her şey bir tarafa aklıma ilk gençlik yıllarımda babamdan duyduğum bir fıkra geldi. Tam da bu tür olaylar için. Adamın evine, işyerine hırsız dadanmış. Bezdirecek durumda. Ant içmiş baba, "yakalarsam ben cezasını vereceğim" diye. Bir gün oğlu hırsızı yakalamış. "Baba" demiş, "hırsızı yakaladım" aşağıdan bağırarak. Baba da "al getir" demiş. Oğul "ayak diriyor, gelmiyor baba" demiş. Anlamış meseleyi baba. "O halde bırak gitsin oğul" demiş. "Baba" demiş oğul "bu defa da gitmiyor".Bizimkisi de o mesele. Ayak diriyor karanlığın acuzeleri.
Bütün Diyarbakır halkı, MHP hariç neredeyse bütün siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, kentin bütün şahsiyetleri kenetlenmiş durumda bütün ülkeye onbinler arkalarında bir görüntü sunuyorlar. Ve yeter artık bu bombacıları bulun bu ülke arzulanan barış ve demokrasi kulvarına girsin, diyorlar. Nafile.
Diyarbakırlı babanın yüreği taştan mı!
Bu ülkenin hiçbir yerinde, batıdaki her hangi bir köşesinde bu tabloyu bugün için yakalamak "namümkün" iken, Diyarbakır ağır bedeller ödemiş ve taammüden cinayete kurban gitmiş bir şehir olarak bu vakarlı duruşunu yıllardır sergiliyor.
Elbette ana, baba yüreğidir gözü gibi büyüttüğü evladını kör bir savaş sonucu yitirince "dünyayı yıksa" azdır. Ama ya bir de ailesinden 8 kişiyi kaybetmiş, kalan son çocuğu Barış'ın da ayağı kesilmişken hala "Bu kan dursun, barış olsun" diyorsa, biraz da empati yaparak Diyarbakırlı gibi düşünmek gerekmiyor mu! Diyarbakırlı babanın yüreği taştan mı!
Diyarbakır'ın acısını kendi acınız gibi görebilirseniz...
Vurgulamak istediğim bir Doğu-Batı Sentezidir. Bu sentez ne yıllar önce dinlediğim adı Doğu Batı Divanı olan bir müzik kasetinin adıdır. Ne de yakın zamanda sahnelenen bir orkestrasyonun adı. Bu siyaseten arzu duyulan ülkesel bir duruşun adıdır.
Eğer bombalama ve ölümler sonucu tıpkı Diyarbakır gibi Bursa'da, Trabzon'da, Çankırı'da Mersin'de de DTP'li ile DYP'li, ya da karanlık güçlerden bir şeyler beklemeyip tüm diğer karşı duranlar bir araya gelebilirler ve "Artık yeter!" diyebilirlerse bu iş hal yoluna girer.
Yani Diyarbakır'ın acısını kendi acınız gibi görebilirseniz eğer bu iş hal yoluna girer. Tıpkı Diyarbakır'ın diğer tüm acıları kendi acısı gibi görüp "Barış"ın en gür sesli talipçisi olduğu gibi... (ŞD/KÖ)