* Fotoğraf: Pexels
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) yayımladığı kuraklık haritasına göre, Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Bölgesi başta olmak üzere birçok bölge yılı kuraklıkla geçirdi. Bu kuraklık tarımdan hayvancılığa birçok sektörü olumsuz etkiledi.
3,6,9 ve 12 aylık periyotlar için hazırlanan kuraklık değerlendirme sonuçları, 2021 yılını son 20 yılın en kurak, 41 yılın ise 2. en kurak senesi olarak gösterdi.
TIKLAYIN - Türkiye'deki kuraklığın tek sebebi iklim krizi mi?
Türkiye’de uzun yıllar su/tarım yılı yağışları ortalaması 574 milimetre olarak ölçülürken, 2021’de bu rakam 465,5 oldu.
İki farklı metoda göre ölçümler yapılarak hazırlanan 2021 Haziran Ayı Meteorolojik Kuraklık Durumu haritalarında SPI metodu sonuçlarına göre Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri olmak üzere ülkenin doğusu, güney Ege ve Aksaray “olağanüstü kurak” gösterildi.
Doğu’da şiddetli kuraklık
Yılın ilk altı ayında “olağanüstü kurak”, yılın tamamında ise “şiddetli kurak” olarak kayıtlardaki yerini alan Doğu Anadolu bölgesi için durum daha vahim. Raporda Iğdır ve Kars çevresi hariç ülkenin doğusu, yıl genelinde “şiddetli kurak” gösterildi.
Yağışlar Doğu Anadolu’da yüzde 32, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 39 azalarak kayıtlara geçti. Bu durum; bölgedeki tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilerken hayvancılığı da bitirme noktasına getirdi. Diğer taraftan 2021 su/tarım yılı yağışları Fırat-Dicle ve Van Gölü havzaları su/tarım yılı yağışları son 90 yılın en düşük seviyesinde ölçüldü.
Yayımlanan 12 aylık ölçümlere göre Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Hakkari, Van’ın batı kesimi, Bitlis, Muş, Bingöl ve Dersim gibi kentler “şiddetli kurak” bölgeler olarak sıralandı. Hakkari ve Van’ın doğu kesimleri ile Ağrı ve Iğdır’ın bir kısmı “Orta kurak” olarak ölçüldü. Erzurum, Kars ve Iğdır gibi kuzey kentlerindeki yüksek alanlar yağışların etkisiyle 2021 yılını ise “Hafif Kurak” bir şekilde geçirdi.
Bu bölgelerde sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşmesi nedeniyle yağışlar da azaldı.
- NOT: Yaz ayları boyunca hava sıcaklığının yüksek, yağışların az olması sebebiyle Hakkari’nin Şemdinli ilçesi, Bitlis, Bingöl ve Dersim’de defalarca yangın çıkmış ve bunun sonucunda hektarlarca alan küle dönmüştü. Yine bölgenin genelindeki baraj ve gölet sularında hızlı bir azalma söz konusu olurken Hakkari’de bulunan Cilo Buzulları ise son yılların en yüksek erimesini yaşamıştı. Bununla beraber Van, Iğdır ve Erzurum’da seller de meydana gelmişti.
Doç. Dr. Şatır: Atmosferdeki CO2 oranı arttı
Ortaya çıkan tabloyu ve bölgedeki kuraklık derecesini İklim Haber’e değerlendiren Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Onur Şatır tarihsel olarak zaman zaman kurak geçen dönemlerin olduğunu hatırlattı ve şöyle devam etti:
“İklimin çok kurak veya çok sulak geçtiği zamanlar tarihte yaşanmıştır. Son 150 yıllık sıcaklık eğrisi sürekli yukarı çıkıyor. Bu artışın nedenleri bilimsel olarak tartışılıyor. Bu; bazen seragazları, bazen de dünyanın yörüngesiyle ilgili olabilir veya bir yanardağın patlamasıyla ilişkili olabilir. Ancak ağırlıklı olarak şu an iklim krizi ve küresel ısınmayı neden olarak gösterebiliriz. Atmosferdeki karbondioksit (CO2) oranının arttığını söyleyebiliriz.
“Geçmişte olduğu gibi buzulların eriyeceği, suların yükseleceğini ısınmaların devam edeceği bir sürece giriyoruz. Periyodik sistemle bu ilerliyor. Genelde 150 yılda bir genel sıcaklıklar 0.8 ile 1 derece arasında arttığını veya düştüğünü gözlemleyebiliyoruz. Tabi bu eğilimler ani olmuyor, düzenli bir geçiş oluyor. Yavaş olduğunda doğal adaptasyon kolaylaşıyor. Şu an hızlı bir geçiş söz konusu.”
Tarım, su ve gıda güvenliği için risk
Doç. Dr. Şatır bölgede yıl içinde yağışların çok az olmasının tarım ve gıda güvenliği için bir risk oluşturduğunu ifade etti:
“Geçen yıl bölgeye tek damla yağmur düşmedi. Van Gölü havzasının batısı, doğusundan 2,5 kat daha fazla yağış alıyor. Tatvan ve Bitlis yılda 800 ile 1000 mm yağış alıyorken Van Bölgesi 300 veya 400 mm yağış alıyor. Bu dönem yağışlar düştü ve aşırı kuraklığa döndü. Bunun tarıma ve gıda güvenliğine etkisi oluyor. Aynı şekilde içme suyu ve sulama suyu konusunda da risk oluşmaya başladı. Bölgede göller kuruyor, Van Gölü çekiliyor ve baraj göllerinde ciddi bir kuruluk var. Elbette bu buharlaşmanın etkisi.
“Öte yandan yüksek dağların Van Gölü’ne yakın olması bir avantaj doğuruyor çünkü buralara baraj kurulamıyor ve su direkt gölle temas ediyor. Ancak bu durum kar yağışıyla ilgili ve maalesef son yıllarda kar yağışında azalma var. Kar yağışının olması su ihtiyacını uzun vadede karşılıyor ve arım ve hayvancılık için de daha hayati bir önem yaşıyor.”
TIKLAYIN - "Ülkeler az su gerektiren tarım ürünlerine yönelmeli"
“Buğdayda verim düştü”
Şatır, yağışların az olmasının tarımsal ve hayvansal üretime olan etkisini de şöyle anlattı:
“Geçtiğimiz yıl yağışların az olmasından dolayı erken sararan meraların verimliliği düştü. Tarlaların verimliliği de son yılların en düşük seviyesine geriledi. Örneğin normal zamanlarda dönümde 100-150 kilo dolaylarında buğday verimi alınıyorken bu yıl 100 kilonun çok altına düştü. Yine yem durumu riskli bir hal aldı. İnsanlar hayvanlarını doyuramayacak ve hayvansal ürünlerin fiyatları artacak.
Çözüm önerilerini de şöyle sıraladı:
“Sulama politikasının değişmesi lazım. Devletin alım garantisi vermesi ve vatandaşları denetlemesi hatta teşvik etmesi lazım. Özellikle salma sulamanın engellenmesi lazım. Suyun aşırı kullanımına ve toprağın tuzlanmasına yol açılıyor. Damlama sulamaya geçilmesi, sulamanın gündüz değil gece yapılması lazım. Buharlaşma az olacak böylece. Yine yapılacak düzenlemelerle çiftçiler tarlanın nem oranını ölçebilir bir seviyeye getirilebilir. Bu yönüyle toplumsal bilincin artırılması gerekiyor.
“Sulak geçen dönemlerde ürünü toplayıp depolayabilir devlet. Kuraklık olduğunda bunu piyasaya sürer hem ihtiyacı karşılar hem de piyasayı kontrol etmiş olur. Artık kuraklık bir gerçek ve sonraki yılları tahmin edemez bir sürece girdik. Devletin buna hazırlık yapması gerekiyor. Hassas tarım politikası yönünde çalışmaların sürdürülmesi lazım. Su artık çok değerli ve suyun sürekliliği sağlanmalı.”
Doğal türlerle ağaçlandırma politikası
Bölgedeki yeşil alan azlığının altını çizen Şatır, bunun muhtemel nedenlerini dile getirdikten sonra ormanlık alanlarının artırılması gerektiğini belirtti:
“Bölgedeki bir diğer problem de orman azlığı. Bunun iki ana nedeni var; sosyal ve fiziksel nedenler. Bir insan grubu bir yeri sahiplenirse oraya ağaç diker, Ancak Van göç alan bir yer olduğu burada yaşayanların aidiyet hissi zayıf. Bölgede iki kuşak bir arada yaşamıyor, göç alıp veriyor sürekli. Bir diğer sosyal neden hayvancılığın bölgede yoğun bir aktivite olması. Hayvanlar, ağaçların ve çalıların büyümesini engelliyor.
“Fiziki neden olarak da bitki açısından bir konfora ihtiyaç var. Sıcaklık ve nem önemli etkenler. Bu koşullar ideal olduğunda bitki hızlı büyüyor. Soğuk bir yer burası. Akdeniz’de 15 senede formunu alan bir karaçam ağacı burada aynı sürede 2 metre ancak uzuyor. Çünkü bitkiler sıfır derecenin altında gelişimini durdurur. Bu bölgedeki ortalama sıcaklık 7-8 aralığında değişiyor. Bu da bitkinin büyüme hızını azaltıyor.
“Ancak bunu aşmak adına Ardıç, Meşe, İğde ve bazı meyve ağaçları gibi uygun bitki türlerine yönelmeli. Bir başka konu ise ağaçlandırmanın doğal türlerle yapılması. Bölgenin yapısı gözetilmeli ağaçlandırma politikasında. Doğru stratejilerle çözümler üretilebilir. Ormanınız fazlaysa yağışlar fazla olacak.”
(TP)