Margarethe von Trotta'yı, Heinrich Böll'ün uzun öyküsünden çektiği "Katarina Blum'un Çiğnenen Onuru" adlı ilk filmiyle tanıyoruz daha çok. Ancak o 1975 yılından beri pek çok sinema filmine imza atmış bir yönetmen. Üstelik ilk kadın yönetmenlerden biri olarak kendinden sonraki kuşağa da öncülük eden bir usta olarak tanınıyor.
Kadınların yönetmen olmasını destekledi
von Trotta, yönetmen olmak isteyen kadınları her zaman destekledi. Sinemadaki erkek egemenliğini kırmak için büyük çaba sarf etti. Filmlerinde her zaman belli bir tarihi ortam içindeki kadınların duyguları üzerine yoğunlaştı. Kadınların psikolojik iç dünyalarını en renkli halleriyle anlattı.
Margarethe von Trotta, filmlerinde genelde kadın duygularını sergiler, kadın karakterini tüm yönleriyle ele alır. Kadınlar onun filmlerinde tıpkı gerçek hayatta bir insanın büyümesi gibi, sağlam bir gelişme çizgisi içerisinde dönüşürler. Buradaki büyüme kadın idealinin gerçekleştirilmesi anlamında değildir. Tersine, bazen önceki ütopik durumlardan daha gerçekçi bir görünüme bürünmesi söz konusudur.
Kadınların kurtuluşu sinemasının özelliği
Toplumun kendileri için biçtiği rolleri ve sınırları zorlayan, kendi ideallerine sahip güçlü kadınlar vardır. "Kurtuluş", Margarethe von Trotta'nın sinemasında sıkça yer verdiği bir özelliktir. Bunun nedeni ise gençlik döneminin bu konuların önem kazandığı 60'lı ve 70'li yıllara denk gelmesidir. Margarethe von Trotta duyguları akılla ilişkilendirir. Belgesel çekmez, ama tarihin duygusal yüzünü belgelemeye çalışır.
Filmlerinde İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Almanya'daki toplumsal sorunlara da değinir von Trotta. Eleştirmenler onu siyasi bir yönetmen olarak tanımlarlar, ancak kendisine göre, seçtiği temalar ille de siyasi değildir. O yalnızca belli bir zaman aralığında yaşayan kadınları anlatmakta, o dönemi kadın bakış açısıyla göstermektedir. Yine de filmlerinin yalnızca kadınlara hitap ettiği söylenemez.
Kadın kahramanların farklı karakterleri
Onun filmlerinde kadınlar arasındaki ilişkiler, ister arkadaşlık olsun, ister akrabalık, sıkça işlenen konular arasındadır. Bunun bir nedeni belki de kendisini tek başına büyüten annesi ile birlikte yaşıyor olmasıdır. Kadınlar arasında kurulan iyi ilişkileri filmlerinde ustalıkla işler. Kadın arkadaşlıklarına, anne ile çocuk arasındaki bağlılığa büyük önem verir.
Genellikle, birbirlerini çok akıllıca dengeleyen Ying ve Yang'ı hatırlatırcasına, filmin iki kadın kahramanı birbirlerinden tamamen farklı karakterlere sahiptir. Karanlık taraf, parlak taraf olmaksızın var olamayacaktır. Elbette tam tersi de geçerlidir. İki taraflılık aynı zamanda henüz kurtuluşa erişmemiş bir kadının içindeki iki ruhu da temsil eder.
Trotta'ya Alman tarihini bilmediği eleştirisi
Bir tarafta, mükemmel kadın (ev kadını) rolünü yerine getirmenin yükünden kurtulmaya çalışan kadın, diğer tarafta duygularını ve dişiliğini hala koruyan kadın... Yani, her kadın her duruma göre farklı roller üstlenmelidir von Trotta'ya göre.
Margarethe von Trotta kadının bu ikilemini sağlam bir biçimde bize gösterir. Erkekler onun filmlerini fazla duygusal bulabilir, dramatik müziğinden hoşlanmayabilirler. Bazı erkek eleştirmenler onu Alman tarihini bilmediği gerekçesiyle eleştirse de, tarihe kadın gözüyle bakmanın ve olup bitenleri bu bakış açısıyla anlamaya çalışmanın önemi büyüktür. Yönetmenin yaptığı da budur zaten!
Öteki Kadın'ın konusu
Ivonne Schumacher, hapishanede hiç tanımadığı bir kadını, Vera Glaubitz 'i ziyaret eder. Aslında Vera'dan kocasının onu aldattığını, eğer kendisini ziyaret gelirse "öteki kadın" hakkında her şeyi anlatacağını yazan bir mektup almıştır.
Ivonne, kaygı içinde Vera'yı ziyarete gider ama, bu tuhaf karşılaşma sonucu yaşamının ne denli değişeceği hakkında bir fikri yoktur. Vera'nın anlattığı öykü sıradan bir zina öyküsü değildir. Almanya'nın siyasi geçmişi ile ilgili on yıllık bir ihanetten söz edilmektedir.
Bu film politik bir gerilim değil, klasik yunan tragedyalarına saygı dolu duygusal ve sürükleyici bir dram. Bölünmüş Almanya fonunda çok kişisel bir aşkı ihanet ve yalanların öyküsü.(SD/AD)