Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Kayseri’de başlayıp başka illere de yayılan Suriyeli mültecileri/sığınmacıları hedef alan saldırılarla ilgili yazılı açıklama yaptı.
Kamu gücünün, adalet ve düzeni sağlamayı sokağın hıncına bırakmasının hukuk devletinin inkârı anlamına geldiğini belirten TİHV, “Komşumuzla sırf komşumuz olduğu için bir arada yaşama ilkesini hayata geçirmeyi beceremediğimizde, fail ya da mağdur, hep beraber kör bir şiddetin nesnesi olacağız” değerlendirmesinde bulundu.
Kayseri'de Suriyelilere saldırı ve sonrası
“İnsan haklarına aykırı mülteci politikası”
Açıklamada, “Suriyeli mültecilerin top yekûn suçlulaştırılmasının, bir nefret söylemi eşliğinde damgalanmasının, insanlığa karşı suç kapsamında değerlendirilebilecek bir şiddetin nesnesi haline getirilmesinin kabul edilemez olduğu” ifade edildi:
“Mültecilerin/sığınmacıların bugün yaşanan türden bir toplumsal “hınç”ın nesnesi yapılmasının asli nedeni, siyasal iktidarın ülkeye kabul ettiklerini hala “yabancı” kategorisinde bırakan insan haklarına aykırı mülteci politikası ve onları uluslararası ilişkilerde pazarlık konusu yapma sorumsuzluğudur.
Sokağın hıncının kontrol edilmemesi, saldırganlığın neredeyse serbest bırakılması, aslında ülkede artık yerleşik hale gelen yapısal şiddetin bir tezahürüdür. Bu nedenle mültecilere/sığınmacılara yönelik bu kabul edilmez şiddeti değil de yalnızca iktidarın politikalarının yanlışlığını tartışmayı tercih eden bir muhalefet dili de toplumsal bir aradalığın tesisine değil, dışlama ve damgalama pratiklerinin güçlenmesine su taşımaktadır.
Mülteci sorununu tartışmak; göçe zorlanmış insanları değersizleştiren, hiçleştiren dışlayıcı, hatta kimi zaman ırkçılığa ve nefrete varan bir dile hapsolduğunda ortaya çıkan yıkıcı sonuç, bu linç dalgası olur.
Zaten neredeyse tamamı statüsüz bırakılmış, belirsizliğe, yoksulluğa ve istismara mahkûm edilmiş bu insanlara karşı insan olmaktan kaynaklanan sorumluluğumuzu hatırlamalıyız. Yoksa birçok bakımdan toplumsal bir aradalığı epey “kırılgan” olan bu toplumun içindeki birbirine düşmanlaştırılmış gruplar arası bir şiddet sarmalına gömülürüz.
Herkesin dokunulmaz haklara sahip olduğu, çünkü her bir insanın insan onuruna sahip olduğu bilincinin eylemlerimize kılavuzluk etmesini sağlayacak bir dilin yükselmesine acil ihtiyacımız var.
Başta siyasal iktidar olmak üzere kamusal sorumluluk taşıyan herkesi bu sorumluluğu yerine getirmeye, mültecilere/sığınmacılara yönelik şiddeti meşrulaştırıcı her türlü tutum ve söylemden vazgeçmeye, şiddeti durdurmak üzere gerekli önlemleri almaya, şiddet ve linç eylemlerine katılan suçlulara yönelik olası cezasızlıkla mücadele etmeye davet ediyoruz.”
(AS)