Fotoğraf: Hale Güzin Kızılaslan/csgorselarsiv.org
"Adli süreç çocuk için bilinmezlikler sürecidir" diyor Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Sosyal Hizmet Uzmanı Dr. Figen Paslı.
İki çocuğun cinsel istismara maruz kaldığı ve kamuoyunda Elmalı Davası olarak yer bulan olay ve sonrasında gelişenler çocuk hakları ile ilgili pek çok soruyu önümüze koydu.
Cinsel istismara maruz kalmış ve basında bu tarz haberleri gören bir çocuk, yetişkin neler hisseder, istismar bildiriminin ardından neler yaşar, sosyal medyada, basında çokça yer bulan klişe söylemler ne ifade ediyor, çocukların maruz kaldığı travmatik olaylar nasıl ele alınmalı, adli sürecin çocuk üzerindeki etkisi nedir...
Dr. Figen Paslı yanıtladı.
TIKLAYIN - "Çizdiği resim, yazdığı yazı çocuğun kişisel verisi, mahremidir"
"Çocuklar yararına bir sonuç getirmez"
Elmalı davası olayında sosyal medyada gelişen süreç, çocuk hakları açısından size neler düşündürttü? Meslek hayatınız boyunca pek çok çocuk cinsel istismar vakasıyla karşılaşmış bir uzman olarak neler söylemek istersiniz?
Süreç çocukların korunma hakkının ihlal edildiğini, korunamadığını, unutulma hakkının çiğnendiğini, özel hayatı ve onurunun zedelenmesi riskinin oluştuğunu, sosyal medya aracılığıyla bir kez daha örselenmeye maruz kaldıklarını düşündürdü bana. İstismar ve ihmale maruz kalan çocuklarla çalışan bir sosyal hizmet uzmanı olarak çocukların olumsuz yaşam deneyimlerinin bu şekilde ifşa edilmesinin hak ihlali olduğunu, çocukların yararına bir sonuç getirmeyeceğini düşünüyorum.
Haberde Çocuk/ Çocuk Odaklı Habercilik Elkitabı
"Adalete olan inanç azalıyor"
Başka vakalardaki ses kayıtları ve çizimler gibi delillerin sosyal medyada paylaşılmasının ardından geçmişte cinsel istismara maruz kalmış yetişkinler, çocuklar, gençler neler yaşıyor? Neler hissediyor?
Kendi deneyimlerini hatırlıyorlar. Çocukların ve kendi çocuklarının geleceğine yönelik kaygıları artıyor. Çocukların korunacağına, adalete olan inançları azalıyor. Topluma ve adalete güvensizlik duyguları pekişiyor bu tür haberler ve paylaşımlar sonrasında.
Peki, anlattıklarının açığa çıktığını gören, anlayan çocuklar neler hisseder?
Çocukların yaşadıkları istismarla ilgili anlattıkları açığa çıkmalı elbette, ama açığa çıkması çocuğun korunması için, yeniden istismara maruz kalmasının önlenmesi için, yaşadıklarının yarattığı ruhsal ve fiziksel hasarın iyileşmesi için gerekli.
"'Vah vah, tüh tüh, yazık...'tan ileri gitmez"
Çocukların korunamamasının sonucunda maruz kalınan istismar, açığa çıktıktan sonra çocuk koruma sistemlerinin devreye girerek hayatlarına en az hasarla devam edebilmeleri açısından önemli. Çocuklar yaşadıklarını güven duydukları kişiye/kişilere anlatırlar. Bu kişiler aile içinden de olabilir, tanıdıkları olabilir ya da öğretmenleri olabilir. Çocuk koruma alanındaki profesyoneller de olabilir. Ancak güven duydukları için anlattıkları öykünün medyada ya da sosyal medyada açıkça sunulması "vah vah, tüh tüh, yazık..." şeklindeki acıma söylemlerinden başka yarar getirmez, çocuklar etiketlenmeye maruz kalmış olurlar, güven duygusunu kaybedebilirler, kendilerini zavallı ve güçsüz hissedebilirler.
Dinlemeyen, harekete geçmeyen, tehdit eden...
Bir yorumunuzda, "Çocuklar kendilerine inanılmayacağını düşündükleri için tehdit edildikleri, korktukları için istismarı söylemeye korkarlar. Bazen de söylemiş ancak "duyulmamış" olabilirler" diyorsunuz. "Çocuk susar, sen susma" ya da "çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundasın" gibi sloganlar eleştiriliyor. Bu söylemlerin çocuklara daha çok zarar verdiğini düşünüyor musunuz?
Evet, çocuklar kendilerine inanılmayacağını düşündükleri için, bazen de tehdit edildikleri için yaşadıklarını söylemeye korkarlar. Bu korku, anlatmaya çalıştığında dinlemek istemeyen anne, harekete geçmeyen öğretmen, anlatırsa ailesine, sevdiklerine zarar vermekle tehdit eden istismarcının davranışlarından kaynaklanabilir.
İstismara maruz bırakan kişinin bir akraba ya da tanıdık olması, istismarın üzerinden uzun zaman geçtikten sonra açığa vurmasına neden olur. Aile üyeleriyle sağlıklı iletişim içindeki çocuk, yaşadıklarını paylaşmaya açıktır. Ebeveynlerin daha önce paylaşmak istediği herhangi bir konuya ilişkin tutumu, ona kulak vermemesi, dinlememesi ya da çocuktaki soruna çözüm bulabilecek bir yetişkin olmadığı algısı anlatmamasına yol açar. Ancak çocuk davranışlarıyla, konuşmalarıyla, tepkileriyle bir şekilde yaşadıklarını dışa vurur.
Okula devamsızlık, bedensel tepkiler...
Susan çocuk yok, kulak verilmeyen çocuk vardır demek daha doğru. "Çocuk susar, sen susma" ya da "çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundasın" gibi sloganlar çocuğu pasifleştiren, zavallı olarak algılanmasını pekiştiren ifadeler bana göre. Bu sloganlar çocuğun susmasını, ses çıkarmaması gerektiğinin ön kabulü anlamına gelir; çocuğu nesneleştirir, pasifleştirir. Oysa çocuklar susmuyor, sözle değilse davranışıyla, okula devamsızlıkla, bedensel tepkileriyle anlatıyor, susan çocuk yok, onu koruyamayan yetişkinler var. Sustuğu ya da ses çıkarmadığını söylemek yaşadıklarının sorumluğunu da çocuğa yüklemek anlamına geliyor.
Sistem iyi çalışmazsa: İkincil örselenme
Peki, çocuklar cinsel istismarı söyledikten sonra ruhsal olarak neler yaşarlar?
Cinsel istismarı açıklamak, çocuğun tek başına taşıdığı bu yükün hafiflemesine yol açar, artık paylaştığı için omuzlarındaki yük hafiflemiştir. Ve açıkladıktan sonra sağlık sistemi, adli sistem yani bütün olarak çocuk koruma sistemi etkin bir şekilde işlerse, destek mekanizmaları devreye girerse çocuk kendini güvende hisseder. Ama çocuk cinsel istismarı söyledikten sonra sistemler iyi çalışmazsa sistem içerisinde ikincil örselenmelere maruz kalır. Ve süreçte yalnız kalırsa anlattığı için pişmanlık duyar ve güvenini yitirir.
Adli, psikiyatrik, tıbbi ve sosyal değerlendirmeÇocuk İzlem Merkezinde çocuğa yönelik cinsel istismarın soruşturma süreci yürütülmektedir. Merkezlerde görüntü ve ses kaydı alınarak, çocuğun yaşadığı cinsel istismar olayına ilişkin tekrar tekrar öykü alınmasını önlemek amacıyla adli görüşme yapılmaktadır. Bu görüşmede çeşitli görüşme teknikleri (anatomik bebekler, resimler, oyun gibi) kullanılır. Çocuğun ailesiyle de görüşme yapılır. Çocukla adli görüşme eğitimi almış olan bir uzman görüşür, aynanın arkasında Cumhuriyet Savcısı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı temsilcisi uzman, Merkezin aile görüşmecisi, çocuğun avukatı ve kolluk temsilcisi olduğu bilgisi çocuğa verilir. Adli muayene ve ruh sağlığı değerlendirmesi de yapılır. Çocuğun yaşadığı ortama ilişkin sosyal inceleme yapılır. Adli, psikiyatrik, tıbbi ve sosyal açılardan Merkezde değerlendirilen çocuklara ilişkin raporlar, görüşmenin kaydıyla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığına sunulur. Çocuk hakkında koruma, sağlık ve eğitim tedbirleri Çocuk İzlem Merkezinde yapılan değerlendirmeler kapsamında alınabilir. | |
"Adli süreç çocuk için bilinmezlikler sürecidir"
Cinsel istismarın bildiriminin ardından başlayan adli sürecin çocuk üzerinde ne gibi etkileri olur, bu süreç nasıl ilerlemeli?
Adli süreç çocuk için bilinmezlikler sürecidir. Bu süreçte neler yaşanacağı, nelerle karşılaşılacağı, nasıl ilerleme olacağına ilişkin bilinmezlikler süreci yani. Bilinmezliğe eşlik eden korku, kaygı yaşar çocuk. Sistemlerde yer alan profesyonellerin çocuğun yararını gözeterek, olguyu bir dosya olarak ele almamaları gerekir. Sistem iyi işlemezse çocuk üzerindeki etkisi yaşadığı istismar olayı kadar ağır olur. Çoklu öyküler, çoklu muayeneler, çocukla etkili iletişim kurulamaması, kapatılması gereken bir "dosya" olarak davranılması çocuğun tekrar tekrar örselenmesi anlamına gelir.
Tıp, hukuk, sosyal hizmet sistemleri
Bu süreçte tıp, hukuk, sosyal hizmet sistemlerinde yer alan her profesyonel öncelikle çocuğun yararını gözetmeli, çocuğa suçlu ya da zavallı olarak değil, hakları olan bir birey olarak yaklaşarak, birbiriyle eşgüdüm içinde, en az hasarla bu süreci yönetmelidir. Bu süreçte izlem çok önemlidir. Hangi sistemde çocuk için ne yapıldığı ya da yapılmadığı, nerelerde tıkanıklık yaşandığı, alınan tedbirlerin etkili bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, çocukla sürekli iletişim içerisinde kalarak izlenmelidir. Bütün bu sürecin vaka yönetimi yürütecek meslek elemanı tarafından izlenmesi, her çocuğun ailesiyle, okuluyla, sağlık kuruluşuyla, mahkemeyle, sosyal hizmet kuruluşlarıyla, baroyla iletişim içinde olacak bir vaka yöneticisi olması gerekir.
Çocuk algısı değişmeli
Tezinizde geçen bir cümle: "Çocukların maruz kaldıkları bu travmatik olayı en az hasarla atlatabilmesi için sorunun çok boyutlu ele alınması zorunludur." Vakanın çok boyutlu ele alınması Türkiye şartlarında ne kadar mümkün sizce?
Tabii bu, çocukların korunmasını amaç edinerek, etkili bir çocuk koruma politikası oluşturulmasıyla mümkün. Çocukların istismara maruz kalmasını önleyici, birincil düzeyde tüm topluma yönelik; çocuk algısının değişmesini de içeren eğitim, farkındalık programları, yasal düzenlemeler, sağlık, eğitim hakkının erişilebilirliği, sosyal, sanatsal, sportif etkinlikleri içeren çevre düzenlemeleri gerekli.
İstismara yol açan risklerin belirlenmesi ve destek sistemlerinin devreye girmesini kapsayan ikincil önleme çalışmaları ve istismara maruz kalan çocukların iyileştirilmesi, yeniden istismara maruz kalmasının önlenmesine yönelik üçüncül önleme çalışmalarının etkin olarak uygulanması gerekir. Bütün bunlar için tek bir amaç yeterlidir; o da çocukları korumak...
Türkiye şartları: İstismar sonrası hizmetlere yönelik
Vakanın çok boyutlu ele alınması, Üniversite Çocuk Koruma Araştırma ve Uygulama Merkezleri ile Çocuk İzlem Merkezlerinin eşgüdümlü çalışmasıyla, çocuk koruma sistemi içerisindeki kurumlarda görev yapan meslek elemanları/profesyonellerin işlevselliğiyle aslında mümkün. Sorun, koruyucu ve önleyici tedbirler iyi işletilerek, kurumlar arasında iş birliği sağlanarak, etkili raporlamayla, düzenli tedavi ve psikososyal destek ve danışmanlık hizmetleri sağlanarak çok boyutlu ya da bütüncül olarak ele alınabilir.
Türkiye şartlarında bugün sunulan hizmetler daha çok çocuk istismara maruz kaldıktan sonra yapılacak müdahalelere ilişkindir. Çocukları cinsel istismara maruz bırakan kişi aile içinden biri ise acil koruma gereken durumda çocuk korunma altına alınmakta, sistem kısmen işleyebilmektedir. Ama diğer durumlarda sistemin belli düzen içerisinde işlediğini söylemek olanaklı değildir.
Yarın: Psikiyatrist Uzm. Dr. Arzu Erkan – Yüce anlatıyor.
(AÖ)