Federal İçişleri Bakanı Schaeuble geçenlerde yaptığı bir basın toplantısında, uzun süreden beri ağzında tuttuğu baklayı çıkarıverdi. Schaeuble, bakanlığının "acil yasa tasarısı" ile Alman vatandaşlarının fişlenmesine start vereceğini söyledi. Tasarı, seksen milyonu aşkın nüfusun fotoğrafları ve parmak izleri ile birlikte dijital bir biçimde fişlenmesini öngörüyor. Herhalde George Orwell hâlâ yaşıyor olsaydı, romanının adını "1984"den "2007"ye çevirirdi.
Peki, bu gelişme öngörülemez miydi? Pek tabii. Çünkü su anda tartışılmakta olan ve güvenlik gerekçesiyle gerçekleştirilmek istenilen bütün tedbirlerin uzun bir geçmişi var. Ve bu geçmiş, doğrudan göçmenlerin varlığı ile ilgili. Şu anda uygulanılmak istenilen ne varsa, hepsi göçmenler ve sonradan Alman vatandaşlığını almış olan göçmen kökenliler için uygulanmakta. Örneğin merkezi Köln'de olan Federal Yabancılar Merkezî Kütüğü, Federal Cumhuriyetin kurulmasından çok kısa bir süre sonrasından bugüne kadar, Almanya ile herhangi bir şekilde ilişkisi olmuş bütün üçüncü ülke vatandaşlarının bilgilerini saklamakta. Bir kez bile vize başvurusunda bulunan bir yabancıdan tutun, 40 yılı aşkın süredir Almanya'da yasayan ve Alman vatandaşlığını almış olan göçmen kökenlilere kadar bütün "beyaz olmayanlar" fişlenen saydam insanlardır.
Federal Alman Anayasası'nda garanti edilen temel hak ve özgürlükler bu şekilde "beyaz olmayanlar" için izafîleştirilmişlerdir. Polis teşkilatından, sigorta şirketlerine kadar sayısız devlet kurumu ve özel kuruluş, özel bir izin almadan bu bilgilere ulaşabilmekte ve istediği gibi kullanabilmektedir. Ayrıca devlet aygıtı fişlenme sayesinde göçmen kökenli kitlenin - ki bu kitle son Mikrozensus anketine göre 15 milyon insani kapsamakta - istediği anda ve istediği gibi kullanabileceği bir kontrol mekanizması kurmuştur.
Simdi ise sıra toplumun genelinde. Muhafazakârları bile kıskandıran eski İçişleri Bakanı Otto Schily döneminde başlatılan kontrol ve izlenme tedbirlerinin devamı peşpeşe geliyor işte. Parmak izlerini ve sağlık bilgilerini dijital ortama kaydeden mikroçipli kimlik ve sigorta kartları, ülke çapında toplumsal gruplara yönelik operatif koğuşturma tedbirlerini olanaklı kılan bilgi bankaları, terör bilgi bankası, video kamera sistemleri, polis ve gizli servislere verilen olanaklar ve daha nicesinden sonra, simdi bütün Almanya nüfusu fotoğraflı bir şekilde dijital ortamda fişlenecek. Önceleri biyometrik bilgilerin sadece pasaportlarda kayıtlı kalacağı söylenerek, kamuoyunu aldatan devlet, simdi bu bilgileri, güvenlik güçlerinin ve gizli servislerin "terörle mücadele" çerçevesinde tek bir tuşla ulaşabilecekleri ortama taşıyor.
Belki hatırlıyorsunuzdur, daha bir kaç hafta öncesinde polis teşkilatı ile gizli servislerin, evlerdeki özel bilgisayarlara hakim kararı olmadan ulaşma olanakları üzerine tartışma yaşanmıştı. Hatta Schaeuble bunun için anayasa değişikliği bile talep etmiş, kamyonlar için geliştirilen otoyol harç sisteminde kayıtlı olan bilgilerin dahi kullanılabileceğini ileri sürmüştü.
Yani kısacası "big brother" çoktan gerçekleşmiş durumda. Bugün 1 Mayıs'lara, G8 protesto yürüyüşlerine veya sendikal eylemlere katılanlar, kendilerini kamerayla takip eden polis ekipleri ile neredeyse içli dışlı oldular. Muhalif olan herkes telefonunun dinlendiğini, hakkında dosya açıldığını biliyor. Çok eleştirilen eski Doğu Alman Stasi örgütü, Federal Alman devletinin bu yaptıklarının yanında fazlaca amatör kalır doğrusu.
Sorun, toplumsal muhalefet de dahil olmak üzere, toplum çoğunluğunun bunu kanıksamış olmasında yatıyor. Yaratılan korku toplumunun bir sonucudur bu. Eğer simdi sosyal demokratlar ve bazı örgütler bu yeni girişimlere karşı çıkıyorlarsa, onlara şunu hatırlatmak gerekir: Aynısı on yıllardan beri göçmenlere uygulanırken niye ses çıkarmadınız?(MÇ/EÜ)