Haberin İngilizcesi için tıklayın
Sığınmacı Hakları Platformu, Suriyeli mültecilerin gönüllülük adı altında zorla geri gönderilmesine ilişkin açıklama yaptı.
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği'nde (MAZLUMDER) yapılan açıklamaya Suriyeli ve Türkiyeli sivil toplum temsilcileri katıldı.
Açıklamayı Sığınmacı Hakları Platformu’ndan Yıldız Önen yaptı.
Önen, genel seçimler öncesinde mülteciler üzerinden başlatılan ayrımcı ve ırkçı söylemlerin seçim sonrasında da devam ettiğini söyledi.
Siyasi partilerin mülteciler üzerinden ırkçılığı yükselttiğini vurgulayan Önen, “Seçimlerde hiçbir konuda anlaşamayan muhalif siyasi partilerin anlaştığı tek konu olan ‘Suriyeliler geri gönderilecek’ vaadi ve toplumu enfekte eden mülteci düşmanı propagandaları meyvelerini vermeye başladı. Üretilen nefret, iktidarın tavizkar politikalarıyla birleşince, gündelik hayatta Arap turistlere yönelik saldırılar dahi görülmeye başlandı” dedi.
"Kanuna aykırı geri göndermeler yaşanıyor"
Mültecilerin yaşadıkları sorunları iki başlıkta anlatan Önen, uluslararası sözleşmelere atıf yaptı:
"Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 4. maddesi, ülkesinde zulüm ve/veya ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalma halinde insanların geri gönderilemeyeceğini söyler.
"Ancak Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Sözleşmesi’ne ve iç hukukta düzenleme getiren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na aykırı biçimde cebri geri göndermeler devam ediyor.
“Temmuz ayından itibaren özellikle İstanbul’da ikametgâhı olmayan binlerce Suriyeli, Afgan, Lübnanlı, Iraklı, Özbek ve Türkmen pek çok sığınmacı gerekli işlemler yapılmadan ülkelerine veya Suriye’nin kuzeyine gönderildi.
"Suriye hâlâ savaş ve çatışma bölgesidir"
“Uluslararası kurumlar ve insan hakları örgütlerinin raporlarına yansıdığı üzere Suriye, hâlâ savaş ve çatışma bölgesidir; güvenli değildir. İnsanların savaş, iç savaş ve katliamlarla ciddi hayati riskin hala devam ettiği bölgelere gönderilmesi ahlaka ve hukuka aykırıdır.
“Türkiye’ye gelen sığınmacıların büyük çoğunluğu Suriye, Afganistan, İran, Irak, Yemen, pek çok Afrika ülkesinden, savaş ortamlarından dolayı yerlerinden edilmiş bireylerdir.
"Hayatta kalmak için topraklarını terk etmek zorunda kalan insanları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışmak, bunu bir seçim vaadi yahut “siyasi program” olarak ilan etmek, bunu yapanların insan haklarına gerçekte nasıl baktıkları hakkında da net bir fikir veriyor.
"Sığınmacılar artık daha güvensiz hissediyorlar"
“Son aylarda sığınmacılar, ırkçılık ve nefret suçları karşısında her geçen gün kendilerini daha güvensiz bir durumda hissediyorlar. Böyle bir ortam, zaman zaman onları hukukun temel ilkeleri çerçevesinde sahip oldukları haklarını bile kullanamayacakları bir duruma sokabiliyor.
"Geçenlerde bir paylaşımı sebebiyle tutuklanan Suriyeli bir sığınmacının eşinin, kendisine herhangi bir suç isnat edilmeksizin geri gönderme merkezine gönderilmesi örneğinde, suç ve cezanın şahsiliği ilkesinin alenen çiğnenmesi anlamını taşıyan uygulamalar yapılabiliyor.
“Sığınmacıları ve ailelerini güvensiz bir duruma sürükleyen, geçici koruma statüsünün sağladığı hakları dahi kullanmalarını engelleyen ve uyum sürecine zarar veren bu uygulamalar, Türkiye’nin tutarlı ve bütünlüklü bir göç yönetiminden uzaklaşmakta olduğunu gösteriyor.
"Ülkelerinden travmatik bir savruluşla ayrılan ve burada hayata tutunma mücadelesi veren insanları evinden, işinden, çocuğunu okulundan koparacak bu uygulamanın hiçbir makul ve mantıklı açıklaması olamaz; göç böyle yönetilmez.”
"Ayrımcılık yasağı uygulanmalı"
Siyasetçilerin, yabancı düşmanlığını arttıran, ırkçılığı pekiştiren politikalardan ve söylemlerden vazgeçmeleri gerektiğini belirten Önen, “Türkiye’nin güvenlikçi perspektife veya mülteci karşıtı kesimlerin tepkilerini artıran değil, adalet ve hak temelli, tutarlı ve uzun erimli bir göç politikasına ihtiyacı var” dedi.
Önen, atılması gereken adımları da şöyle sıraladı:
- Göç İdaresi Başkanlığının 28 Temmuz’da yayınladığı “İstanbul dışındaki bir ilde kayıtlı olmasına rağmen İstanbul'da ikamet eden Suriye uyruklu yabancıların, 24 Eylül 2023 tarihine kadar kayıtlı oldukları illere dönmeleri” tebliği geri çekilmeli.
- İstanbul’da ikametgâh gösterebilen, çocukları okulla kayıtlı olan, bir işyerinde çalışan ve ailesinin geçimini sağlayan kişilere İstanbul ikamet hakkı verilmeli; bu kişiler kayıtsız olma durumundan çıkarılmalı.
- Sığınmacılara yönelik seyahat özgürlüğü sınırlamalarına son verilmeli; Türkiye içinde iş bulabildikleri şehirlerde aileleriyle berber yaşayabilmeleri için ikamet hakkı tanınmalı.
- Objektif bir temeli olmayan ve sıklıkla keyfi biçimde koyulduğu değerlendirilen “tahdit kodu” aracılığıyla bireyleri her an sınırdışı edilebilir duruma getirme uygulamasına, insanları “gönüllü” adı altında geri dönüşe zorlamaya ve bu süreçte yargı kararlarıyla sabitlenen hukuka aykırı diğer tüm muamele ve işlemlere son verilmeli.
- Ayrımcılık yasağı uygulanmalı; ırkçılar ve diğer ihlalciler için sığınmacılar kurbanlaştırılmamalı ve bu ülkede kaldıkları sürece her türü istismara kapı açan “bir saldırının mağduru dahi olsa gönderilme” korkusundan masun olarak yaşamaları sağlanmalı. Suriyelilere ve Afganistanlılara yönelik saldırılar ve diğer tüm ihlaller etkili biçimde soruşturulmalı ve ihlaller hukuk tarafından cezalandırılmalı.
"Irkçılığın oksijeni cezasızlıktır"
Ardından avukat Gülden Sönmez, geri gönderme merkezlerinde yaşananları anlattı:
"Şu an Türkiye'de tüm mülteciler ırkçı saldırılara ve sistematik hukuk ihlallerine maruz kalıyorlar. Eğer bu duruma bir an önce çözüm üretilmezse ciddi bir kriz ile karşı karşıya kalacağız.
"30 yıldır avukatlık yapıyorum, hiç bu kadar sıkıntılı bir süreçle karşı karşıya kalmamamıştım. Irkçılık artıyor ve bu hukuk sistemine dahi çok ciddi biçimde yansıyor.
"Irkçılığın oksijeni cezasızlıktır, ırkçılığın önlememesinin tek nedeni ırkçılıktır. Soruşturma süreçleri olması gerektiği gibi yürütülmüyor. Türkiye'nin toplumsal barışını tehdit eden o kadar olay yaşanmasına rağmen savcılar soruşturma başlatmak için nasıl bir talimat bekliyorlar bilmiyorum. Bizzat Ümit Özdağ'ın söylemleriyle ilgili suç duyurusunda bulunmama rağmen sonuç alamadım."
"Geri gönderme merkezlerinde intihar iddiaları var"
Sönmez, daha sonra zorla geri göndermeler ve geri gönderme merkezlerindeki durumlara değindi:
"Mevcut mevzuat yaşam tediti altında olanlar sığınmacıların geri gönderilemeyeceğini söylese de pratik böyle olmuyor. İhlaller sistematik hal aldı ve sadece sığınmacılar değil, turistler ve hatta 'tipin Suriyelilere benziyor' diyerek Türkiye vatandaşları dahi yolda çeviriliyorlar.
"Polisler tarafından tutulan herhangi bir suça dahi bulaşmamış sığınmacılar 3 ay polis merkezinde tutuluyor. Bu durumlar Türkiye için sistematik hak ihlalleri haline geldi.
"Geri gönderme merkezleri de büyük bir sorun oldu. Burada tutulan müvekillerimize dahi ulaşamıyoruz. Nereye götürüldüğü nerede olduğunu bulmamız haftalar alabiliyor.
"Tuzla Geri Gönderme Merkezi'ne gidiyoruz müvekillimiz Konya'ya gönderildiğini öğreniyoruz, oraya gittiğimizde Van'a gönderildiğini öğreniyoruz. Çoğu zaman biz avukatlar gidene kadar bazen müvekillerimizin sınır dışı edildiğini öğreniyoruz.
"Gönüllü geri dönüş mecburi ve onur kırıcı bir gönderme biçimi oldu. Gönüllü dönüş metnini imzalamak zorunda bırakılıyorlar. Hiçbir suça karışmamış kişiler dahi suça karışmış kişilerle aynı şekilde deport ediliyor.
"Ayrıca geri gönderme merkezlerinde intihar vakaları duyuyoruz ama teyit edemiyoruz. Bu olayları Meclis İnsan Hakları Komisyonu incelemek ve araştırmak zorunda, bu iddialar ciddi boyutta ve bir an önce harekete geçilmeli."
(RT)