Ethem Sarısülük davasının ilk duruşmasını izleyebilmek için ikişer ikişer çıkıyorum adliyenin merdivenlerini. Geç kaldım sanıyorum. Ama öyle değil. Duruşma salonunun önündeki kalabalıktan anlıyorum, henüz başlamamış.
Kapı önünde onlarca insan, içeriye girmek için bekliyor. İçeri de ise muhabirler ve avukatlar var. Gazeteci olduğumu söyleyerek içeriye giriyorum ben de. Duruşmanın neden başlamadığını merak ediyorum. Müşteki avukatlardan Murat Yılmaz merakımı gideriyor:
“Heyet yerini almadan, müşteki ve sanık vekilleri yerini almadan, duruşmanın dokuza yirmi kala, dört sıra şeklinde sivil çevik kuvvet polisleriyle doldurulduğunu gördük. Aynı zamanda sanığın oturması gereken yerde beş sivil kişi vardı. Daha sonra bunların polis olduğu tarafımıza bildirildi.”
Mahkeme başkanı: Sanık nerede?
Müşteki avukatların ve Sarısülük ailesinin sivil polislerin içeriye alınmasına itirazı üzerine tartışma çıkmış ve sonunda mahkeme başkanının talimatı üzerine polisler dışarıya çıkarılmıştı. Fakat salonda gerginlik devam ediyordu. Birara müşteki avukatlarla sanık avukatlar birbirlerinin üzerine yürüdü.
İçeriye yeniden sivil polislerin girmesi üzerine kapıda bekleyenlerin öfkesi de artmıştı. Bir kadın şöyle diyordu: "Hem öldüreceksin hem de davasını izleyeceksin!"
Salon sakinleşince mahkeme başkanı “Sanık nerede?” diye sordu. Aslında duruşma salonundaki “kargaşayı” en iyi bu cümle özetliyordu. Hakim sanığın salonda olmadığının farkına yeni varıyordu!
Sanık polis Ahmet Şahbaz salona getirildi. Saçlarının peruk, bıyığının takma olduğu anlaşılıyordu. Ama insan emin de olamıyordu. Fakat çok değil biraz sonra “maskesi “ düşecekti.
“Dayak da yesek bu duruşmayı sürdürürüz”
Müşteki avukatları beyanda bulunmak için söz almayı beklerken, mahkeme başkanı “kamu güvenliğini” gerekçe göstererek duruşmanın kapalı yapılmasına karar verdi. Karara itiraz için müşteki avukatlar adına Murat Yılmaz söz aldı.
“Burada kolluk kuvvetleri bizi itip kakacaklar. Duruşma salonunda terör estirecekler. Duruşmanın geç başlaması için uğraşacaklar ve sonuç olarak duruşmanın kapalı yapılabilmesi için bütün şartları oluşturacaklar.
“Burada kamu güvenliği sorunu yoktur. Çünkü taşralarda yapılan yargılamalar güvenlik nedeniyle mahkemenize intikal etmektedir. Ankara adliyesinde, başkentte bir güvenlik sorunu olması söz konusu değildir.
“Burada bir güvenlik sorunu varsa o da bizim sorunumuz. Biz zor durumdayız. Biz buraya yığılan polislerden ne çekinir ne korkarız. Dayak da yesek bu duruşmayı yürütürüz. Dolayısıyla bu aldığınız karar kimin kamu güvenliğini koruyor, niçin koruyor, gerekçe yazılmış değildir. Kurduğunuz karar gerekçeli olmamakla birlikte usul ve yasaya göre yok hükmündedir.”
Sonra avukat Kazım Bayraktar söz aldı ve “Talebimiz alınmadan karar verildiği için, usul hatası yapıldığı için karardan geri dönülmesini talep ediyorum” dedi.
Mahkeme heyeti kararı yeniden değerlendirmek üzere içeriye geçti. Salon da ise sessizlik sağlanmıştı. Heyet salona yeniden geldi ve mahkeme başkanı “Kapalılığın ilk celse için alındığını” belirtti. Ve salonun boşaltılmasını istedi.
Şahbaz’ın “maskesi” düşüyor
Salondaki görevli, avukatlar ve stajyer avukatlar dışındaki herkesin dışarıya çıkmasını söyledi. Fakat kimse çıkmıyordu. Bu sırada Ethem Sarısülük’ün ailesi sanık sandalyesinde oturan Ahmet Şahbaz’ın üzerine yürüdü. Yaşanan arbedede Şahbaz’ın peruğu düştü. Sanık, polislerin korumasında salondan çıkarıldı.
Ethem’in annesi Sayfi Sarısülük öfkeden ağlıyordu. Ağabey Mustafa Sarısülük hakime bağırıyordu: "Sizin evladınız yok mu?"
Duruşma salonunun koridorlarından ise yuhalama ve alkış sesleri yükseliyordu. Müşteki avukatlardan biri Şahbaz’ın düşen peruğunu salona sergiliyordu. Peruk daha sonra emanete gönderilmek üzere dosyaya alındı.
“Onurunuzu kaça sattınız?”
Dışarıda ne olduğunu öğrenmek için salondan çıktım. Her koridorda çevik kuvvet polisleri bekliyordu. Dışarısı çok kalabalık değildi. Ve her zaman olduğu gibi kalabalığı aşan sayıda polis sıra sıra dizilmiş bekliyordu.
Kalabalık “Ağlama anne evlatların burada” diye bağırıyordu. Sonra bir kadın eylemci, adliyenin camekanlı kapısına kırmızı bir boya fırlattı.
Dışarıda bekleyiş sürerken Sarısülük’ün yakınları ve arkadaşları adliyeden çıkıyordu. Dava başlayamadığından 28 Ekim’e ertelenmişti. Anne Sayfi Sarısülük dışarıdaki polislere sesleniyordu: "Onurunuzu kaça sattınız?" (SK/HK)