Bugün kuş gribi vakalarını ilk sayfalarına taşıyan gazetelerden Akşam'ın manşetinde, büyük harflerle "Panik"; Radikal gazetesinin manşetinde de "Eyvah yayılıyor" yazılıydı.
bianet'in görüştüğü hasta hakları aktivisti Dr. Mustafa Sütlaş ve İstanbul Üniversitesi'nden (İÜ) Prof. Dr. Selim Batur, basının acil durumlarda sansasyonel haber yerine, bilgilendirici haber yapmasının vazgeçilmez olduğunu söyledi.
Sütlaş: Basın gerçek bilginin duyulması için zorlamalı
Mustafa Sütlaş, "Yanlış, paniğe yol açacak bilgi verilmemeli" diyor. Acil durumlarda, kişilerin panikle yer değiştirmelerinin salgını riskini artırabildiğine dikkat çeken Sütlaş, "Kişiler doğru bilgiye sahip olmaksızın kaotik şekilde hareket edebilirler. Yayınlar bunu engelleyecek şekilde olmalı" diyor.
"Medya olayın ciddiliğinin farkına varmalı" diyor Sütlaş.
"En önemli işlevi de şu: Resmi kamu kurumlarının gerçek bilgiyi saklaması halinde, bunun kamuoyuna duyurulmasına aracı olmalı. Gazeteciler bunu zorlamalılar. Kamu adına denetim fonksiyonunu yerine getirebilirler."
Sütlaş, medyanın en büyük destekçisinin de yerinden olma kaygısı taşımayan, "idari, akademik baskılara pabuç bırakmayan" bilim insanlarının olduğunu söylüyor.
Badur: Tatmin edici bilgi önemli
İÜ'de Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü, Viroloji ve Temel İmmünoloji Bilim Dalı Başkanı olan Prof. Dr. Selim Badur da, "Basın, riskleri, bilgileri anlatmalı. Bunun için de doğru uzmanlara ulaşması gerek" diyor.
Önerdiği güvenilir kaynaklardan biri de, tıp alanındaki sivil toplum örgütleri ve meslek örgütleri.
Acil önlemler
Badur, insanların bilgilendirilmesinin kritik olduğu üç eylemden söz ediyor:
* Kuş gribinin insandan insana bulaşma özelliğini kazanması, bir insanın aynı anda hem gribe hem de kuş gribine yakalanmasıyla mümkün. Bunun engellenmesi için, özellikle kanatlı hayvan besleyenlerin, yetiştiricilerinin gripten korunmaları gerek.
* Kuş gribinin bulaştığı kanatlı hayvanların ortadan kaldırılması gerekiyor; ama, birçok hayvan yetiştiricisi, bu kaybın tazmin edileceğine dair güvencesi olmazsa, hasta hayvanları saklıyor. Uzakdoğu'da böyle olduğu çok görüldü. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), eylül ayından bu yana bu konuda uyarıyor.
* Hayvanları toplamaya giden yetkililer korunuyorlar. Ama, halk böyle değil. Hastalık taşıyan hayvanları taşıyorlar, dokunuyorlar. Bu görüntüler Manyas'ta da vardı, Van'da da. Bunun engellenmesi için tatmin edici bilgi verilmesi gerek.
Mustafa Sütlaş'sa, hastalık taşıma olasılığı olan kişilerin takibinin, temaslarının saptanmasının gerekli olduğunu söylüyor.
"İnsanları olabildiğince çabuk tedavi etmek, onları kurtarmak önemli. Ama aynı derecede önemli olan bir şey daha var. Gribin insandan insana bulaşan bir türe dönüşme riskini hesaba katarak, bu insanların hareketlerini gözlemlemek, başka yerlere gittilerse, oralardaki hareketlerini takip etmek gerek."
Sütlaş, salgınla ilgili bir merkezin duyurulmamış olmasına dikkat çekiyor.
"Eğer böyle bir merkez duyurulmuş, kimin kontrolünde olacağı planlanmış olsaydı, kendiliğinden gerçekleşen, amaçsız hareketlilikler risk olmaktan çıkardı. Merkezin nerede olduğunu bilen insanlar oraya giderdi."
Badur: Kriz dönemlerine hazırlıklı değiliz
Badur, bütün eleştirilere karşın, "Sağlık Bakanlığı'nın umduğundan iyi sınav verdiğini" söyledi.
"Ülke olarak, genelde kriz dönemlerine hazırlıklı değiliz. Depremde de böyle oldu."
Badur, Sağlık Bakanlığı'nın gereken önlemleri aldığı kanısında.
"Kuş gribiyle ilgili biri bizimki olmak üzere, iki laboratuarın donanımları sağlandı. Diğeri de, Refik Saydam Hıfzı Sıhha Enstitüsü. Türkiye, bu süreçte DSÖ'yle ortak çalışıyor."
"Türkiye, eksikliklere karşı, bu krize ortalamanın üzerinde hazırlıklıydı. Örneğin, bizde Manyas'taki vakaların görüldüğü dönemde, Romanya'da da bir kuş gribi tanısı konma sorunu ortaya çıktı. Romanya, örnekleri Londra'daki DSÖ merkezine gönderdi; sonuç bir haftada çıktı." (TK/EÖ)