Kukla denince aklımıza ilk olarak Hacivat ve Karagöz gelir ya da çocuklar için eğitici oyunlar. Oysa kukla sadece bunlardan ibaret değil.
Kukla sanatçısı Dilan Uğurlu da Türkiye’deki kuklacıların bu geleneğe sahip çıkmasının güzel olduğunu ancak, kukla sanatının sadece bundan ibaretmiş gibi devam ediyor oluşundan rahatsız olduğunu belirtiyor.
Kocaeli Üniversitesi, Dekor ve Kostüm Tasarımı bölümünden mezun olan kukla sanatçısı Uğurlu kuklanın toplumsal olaylarda daha fazla yer alması gerektiğine inanıyor. Bu nedenle de arkadaşıyla beraber bir kukla atölyesini hayata geçirmiş.
ABD’deki Bread and Puppet (Ekmek ve Kukla) Tiyatrosu Dilan’ın kukla konusundaki fikirlerini etkilemiş. Kuklanın Türkiye’deki yerini Ekmek ve Kukla ekibinin işleriyle sorguladığını söylüyor.
Ali İsmail Korkmaz Vakfı Genç Sanatçı Fonu’na bu yıl değer görülen Uğurlu ile kukla sanatını, Türkiye’de genç bir sanatçı olmayı, kuklanın Türkiye’deki ve siyasetteki yerini konuştuk.
"Üniversitedeyken böyle hayal etmemiştim"
Bir kukla atölyesi açmaya nasıl karar verdiniz?
Mezun olduktan sonra bir ay sette çalıştım. Daha doğrusu, bir dönem dizisinin dekor yapım aşamasında çalıştım.
Setin şartları çok zordu. Her gün neden orada olduğumu sorguluyordum. Üniversitedeyken hiç böyle hayal etmemiştim. Bir gün bir arkadaşım bir kukla projesi için beni davet etti. Bir haftalık bir işti, para falan da almayacaktım ama o kadar bunalmıştım ki bir şekilde setten izin aldım.
Orada çalışırken de bir daha sete dönmeme kararı aldım. Setten kazandığım ve biraz da birikmiş parayla arkadaşımla beraber atölye açmaya karar verdik. Nasıl yaparız bu işi, kirasını, faturasını nasıl öderiz diye çok da düşünmedik. Zaten doğrudan bir Kukla Atölyesi açalım, piyasaya da iş yapalım gibi bir amacımız yoktu. İlk olarak dedik ki “Bizim bir çalışma alanına ihtiyacımız var” çünkü bu iş evde yapılabilecek bir iş değil.
"Anka kuşu mu? Martı mı?"
Ekmek ve Kukla Tiyatrosu, kuklanın, ekmek kadar asgari olduğunu ve erişilebilir olması gerektiğini savunan bir tiyatro ekibi.
Politik bir ekip. Vietnam Savaşı zamanında dev kuklalarıyla beraber New York'ta sokaklara çıkıyorlar ve gözaltına alınıyorlar. Bu durum beni çok etkiledi ve kuklanın tiyatro sahnesinin içinde kalmak zorunda olmadığını düşündüm. Kukla bir propaganda aracı olarak da kullanılabilir.
Bir dert anlatmak için sokağa da çıkabilir. Bu yüzden geçen yaz ekibin çıraklık programına katıldım. O zaman ABD’de kürtaj meselesi tartışılıyordu. Onunla ilgili oyunlar sergiliyorlardı. İşte o zaman “Bunun Türkiye'de de olması lazım” dedim.
Türkiye'ye döner dönmez dev kuklaya başladım. Geçen sene 1 Mayıs’ta korteje dev kuklamla beraber katıldım. İnsanların çok ilgisini çekti. Herkes ne olduğunu sordu. Tahmin etmeye çalıştılar. “Anka kuşu mu? Martı mı? Karga mı?” Ben de en son bu bir özgürlük kuşu dedim. Siyasetin içerisinde kukla daha da ilgi çekici bir hale geliyor. Bir derdi anlatmak için de çok uygun. Kuklanın geçmişinde zaten bu var.
"Reçetesi olan bir disiplin değil"
Çok eskiye dayanan bir sanat olmasına rağmen çok da bilinen bir alan değil sanki Türkiye'de. Kukla sanatı denilince aklımıza ne gelmeli?
Aslında kukla deyince aklımıza bence artık Karagöz ve Hacivat dışında şeylerin gelmesi gerekiyor. Türkiye’deki kuklacıların çoğu o geleneğe çok sahip çıkıyor. Bu bir yanıyla güzel ama sadece ondan ibaretmiş gibi devam ediyor oluşu beni rahatsız ediyor.
Ben de yurtdışına gittiğimde fark ettim daha farklı biçimlerin, tekniklerinin olduğunu ve biraz aslında bu coğrafyanın da o farklı biçimlere alışmasına dair bir isteğim var.
Çünkü kukla denilince aklımıza her şey gelebilir. Çok sınırsız tekniği var. Kukla, benim için reçetesi olan bir disiplin değil. Sürekli deniyorsunuz. Teknik çizimler yapıyorsunuz. Bazen planladığın halde çıkmıyor iş. O esnada da malzemeyle haşır neşir olduğunda çözüyorsun. Aslında kuklanın inşası deneysel bir süreç.
Peki, Türkiye’deki seyirci kuklayı yanlış mı algılanıyor sizce?
Türkiye’deki kukla algısı için doğrudan seyirciyi suçlamak doğru olmaz. Çünkü bu sadece kukla ile de ilgili değil. Tiyatronun ne kadar erişilebilir olduğuyla da ilişkili bir durum.
Belki Şehir Tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu daha makul ücret anlamında. Özel tiyatrolara erişmek daha zor. Ama Şehir ya da Devlet Tiyatrosunda bilet bulmak ayrı bir problem. Bu anlamda tiyatroya erişim çok kısıtlı. Bir yandan tiyatro bu durumdayken, kukla tiyatrosunun ne durumda olduğunu konuşmak anlamsız kalıyor.
İnsanlara kukla atölyem olduğunu söyleyince direkt “Çocuklara ders veriyor musun?”, “Çocuk oyunu mu yapıyorsun?” gibi sorular geliyor. İnsanların aklına Muppet Show geliyor.
"Geleceğe kaygı ile bakmamak elde değil"
Ali İsmail Korkmaz Vakfı’nın Genç Sanatçı fonuna değer görüldünüz. Günümüz şartlarında genç bir sanatçı olmak nasıl bir duygu?
Üniversitede okuduğum süreçte kafamda çok fazla idealize ettiğim bir gelecek hayalim vardı. Her şey tıkır tıkır yolunda gidecekmiş gibi… Tiyatrolar beni havada kapacaktı. (gülüyor) Maalesef benim idealize ettiğim biçimde gerçekleşmedi hiçbir şey.
Atölyeyi açtığımızda ufak tefek işler geldi. Özellikle bu sene öyle bir hale geldik ki atölyede koltukta oturup karşı duvarı izler hale geldim. Çünkü mesela bir tiyatroyla görüşüyorum. Bir fiyat istiyor ve iletişim o noktada kesiliyor.
Ekonomiden dolayı özel tiyatroların da durumu kötü ama atölyesi olan genç bir sanatçının durumu da ortada. Böyle olunca geleceğe kaygı ile bakmamak elde değil.
Durum böyle olunca bir alternatif üretme ihtiyacı duyuyorum. Bu alternatifi üretirken de kendi alanımdan uzaklaşmamaya çalışıyorum. Çünkü uzaklaşırsam kendi yapmak istediklerimi unutabilirim. Diğer taraftan yapmazsam da kendimi geçindiremem. Sürekli bu ikilemlerde kalıyorum. (AD/AÖ)