Yeni evim Lalitpur şehrinin merkezinde, hayvanat bahçesinin yanında. Çatıdan geyikler görünüyor.
Bahçe kapısının üzerine her sabah kırmızı ve sarı tika tozuyla kutsanmış bir tek hatmi çiçeği koyuyor evsahibimin ihtiyar teyze annesi. Sokakla sınırımızı böyle çiçekle teşekkürle çiziyor Newari usulü.
Bahçeye girince sağda yerde toprak rengi, her gün baştan çizilen bir çember, emniyet ve bereket mandalası. Mandalanın ortasında çiçek taçyaprakları ve tika tozu tabi. Oraya basmamak lazım. Kapının öbür yanında kutsal banyan ağacıyla kutsal fesleğenin ortasında bir metre boyunda bir tapınak var.
Sabahları bir tepside pirinç, tika, çiçek sunuyor teyze en sevdiği tanrıya, iyi niyetiyle tanrıya kutsattırdığı tikayı evdekilerin alnına, bahçe kapısına, banyan ağacına, fesleğen saksısına sürüyor, çiçekleri de çocuklarının kafalarına, kapıya serpiştiriyor. Her işin başı niyet sahiden. Her sabah hem ailesi hem ev böyle yeniden arınıyor, teyzenin en sevdiği tanrı hepsinin elinden tutuyor.
Geceleri insan kulağının bildiği seslere benzemeyen, acıklı, çok derinden bir takım hayvan sesleri çığlıkları geliyor; hipopotam mı desem gergedan mı. Her gece aynı vakitlerde o hayvan içleniyor gibi.
Nijeryalı futbolcuların ayda 200 dolar maaşla oynadığı Jawalakhel Kulübü sahasının ilerisindeki kralın babasının gözlüklü minik heykelini iki asker bekleyen meydandan ekmek almaya dolmuşa binmeye giderken geçiyorum, her geçişimde herkes yerli yerinde mi diye bakıyorum.
Meydanın sakinleri yani.
Otobüs durağının yan merdivenlerine kaykılmış, kendi kendini katmerli Michelin adamına döndürmüş meczup adam, hani kamyonların tepesinde oturan..Üstüne kat kat kat ceketler pantolonlar giyinmiş, omzunda ayakkabı tekleri asılı.
Kolunu kaldıramayacak kadar üstüste giyinmiş, orda öylece yayılmış gelene gidene bakıyor, bir çeşit ters dönmüş halinden memnun böcek gibi, ela gözlerini kısmış ruhumu da okuyabiliyor gibi. Hep orda. Yüzlerce gün önünden geçtim bir defa ayaktaydı, bir defa da yoktu- hiç yemek yerken su içerken görmedim..
Yanında bir takım çuvallar, torbalar. Aslında dünyayı seyretmek isteyip insan kılığına girmeye çalışmış meraklı bir Bodhisatva mı, yoksa orda kaykılmış otururken aydınlanmış bir Buda mı diye bir an merak ediyorum her seferinde. Yoksa deli mi? Ruhumu okuyor gibi bakıyor sahiden, herkesin ruhunda aynı şeyleri okumuş merakını artık kaybetmiş gibi sanki.
Michelin adamın dibine kaykıldığı duvarın hemen öbür tarafı gündüzleri üstü kapalı otobüs durağı, geceleri iki sevgilinin evi. Bankın altında iki bavul duruyor. Geceleri durağın betonuna yatak yapıyorlar yan yana uyuyorlar orda.
O iki genç sevgiliden kadın olanı bir zamandır buralarda. Meydanın hemen aşağısındaki misyoner okulunun önünde hep oturan güzel yüzlü kırpık saçlı genç kadının eski arkadaşı. O ikisi eskiden beraber vakit geçiriyorlardı, yan yana oturup dileniyorlardı gündüzleri orda, hava kararınca da ikizler marketinin önünde, akşamları para değil hazır makarnalı çorba paketleri için. Derken meydana genç, sakallı bir meczup düştü. İki kırpık saçlı kadından bir tanesi o adamın peşine takıldı, arkadaşını bıraktı.
Şimdi aralarında elli metre var ama hiç gidip gelmiyorlar.
Akşamüstleri meczup çift beraber gezmeye çıkıp mahallenin çöplerinde ısınmak için yakacak bir şeyler arıyorlar. Sakallı kirli adam elinden iş gelir bir ev erkeği otoritesiyle bir şeyler topluyor sevgilisi de sadakatle seyrediyor adamı.
Misyoner okulunun önünde kaldırımda oturan bıkkın yüzlü güzel kadıncağız arkadaşı gidince yalnız kaldıydı. Son zamanlarda önüne mendil serip oturmaktan çok mendilin üstünde cenin pozisyonunda uyur olduydu güpegündüz. Beline kırmızı şal sarmış yorgan yerine.
Derken geçen ay dolmuşta derse giderken yanında bir adam gördüm. Meydandan olmayan bir adam. Yan yana oturmuşlar, ama nasıl bir yan yana oturmak- köpeklerin gelip sahiplerinin, belki misafirlerin ortasında hayattan dünyanın sesinden sıkılmış altı yaşındaki çocukların annelerinin koluna iyice yanaştıkları gibi, adamın bir omuzu bizimkinin omzunun dibinde sıkı sıkı, öbürünü az yukarı kaldırmış sokakla sınırını öyle çizmiş.
Tombul yanaklı bir adam. Mendil güzelce serili üstünde paralar duruyor, hatun mendilin önünde, adam da kenara ilişmiş sıkı sıkı.
Demek birbirlerine aşık olmuşlar dün.
Yalnız yavaş yavaş adam bizimkini kenara iteler de mendili kendi önüne çeker mi. Yılların göznuru var kadının oturduğu tam o noktada, adam mendil eve içgüveysi olmaya razı mı değil mi.
Demek bu dünyada herkesi emniyetle kabullenecek biri sahiden var.
Altı yaşındaki oğlumun geçenlerde dediği gibi, bu dünyada her şey mükemmel. Kurabiyeleri düzgün kesmeye çalışmasak da olur, onlar zaten mükemmel, her şey zaten mükemmel.
Bugün önlerinden geçerken içimi açan bir hallerine denk geldim - yan yana oturmuşlar birbirlerine dönük yüzleri, tombul yanak elinde bir lokma leziz sebzeli paratha böreği, hatunun ağzındakini bitirmesini bekliyor minnetle, hatun nazla gülümsüyor kafasını eğip, yüzü çok kirli ama mutluluktan büsbütün güzel görünüyor, adam uzatıyor böreği, hatun adamın sevgisini iyice kabul etmiş, ısırıyor. Saçları da uzamış mı ne.
Mendil ama hala hatunun önünde.(EK/EÜ)