çocukluğumun güzel kahramanlarından ahmet say gitmiş. güzel ruhu şad olsun.
bundan kırk yıldan belki biraz daha uzun bir zaman önce, ankara’da babamın yakında iflas edecek kitap dağıtım şirketinde çalıştığım o yaz, ahmet say'la tanıştım. içli bir ortaokul çocuğuydum, önüme gelen her kitabı okuyordum.
ahmet say o çocuğa dedi ki senden yazar olur, sen yazı yaz. ama bu okuduklarını okuma, yunan klasiklerinden başla okumaya. onlar bitince diğer klasikleri oku. ne yazabilirim ahmet amca? gördüğünü yaz, pazara git pazarı yaz. türkiye yazıları dergisi'nin arka kapağını sana vereyim oraya her sayı yazı yaz.
hayatımda ilk defa biri bana yazı yazmanın mümkünlüğünü diyordu, hayatımda ilk defa bu kadar itimat. bu kadarı o çocuğa çok büyük, çok korkutucu geldi. yazmanın mümkünlüğü aklıma düşünce içimi kağıtlara döker oldum ama bir tanesini okul dergisinde yayımlatmak haricinde kimseye göstermedim.
sahi, yazı yazmaya ahmet say sayesinde başladım. klasikleri onun sayesinde okudum.
katmandu'ya gitmeseydim, oralar öyle anlatılası yerler olmasaydı, bir kitap edecek kadar ne yazacağımı bulamazdım galiba. “katmandu'da ev hali” basılırken kendisine ulaştım- ahmet amca ben kitap yazdım. birkaç hikaye gönderdim.
beğenmedi.
"Sevgili Elif,
Tabii ki yazılarının hepsini okuyamadım. Okuduklarım üzerine "yazar" olarak eksiklerini açıkça belirtmek istiyorum:
Eğer yazı işini ciddiye alıyorsan, kendine muhakkak iyi bir "Türkçe Sözlük" ve "Yazım Kılavuzu" al. (Yazım Kılavuzu'na eskiden "İmlâ Kılavuzu" derlerdi, bilmiyorum sen hangisini öğrendin.)
Bütün dillerde olduğu gibi, Türkçede de "konuşma dili" başka, "yazı dili" başkadır. Senin yazıların sanki ses kaydından yazıya aktarılmış gibi.
Noktalama işaretlerini de bilmiyorsun. Bu önemli bir eksik...
Bence Türkçeyi sağlam kullanan yazarları oku. Türkçe kullanımı konusunda onları örnek al. Bu da söz konusu yazarları çok okumakla olur. Bunun tersi, yazarlıkta "beleşçilik"tir. Kendini "beleşçi" yerine koyarsan bu alanda ilerleyemez, kendini kabul ettiremezsin.
Bugünlük bu kadar... (A.S.)"
birkaç gün sonra, iki satırlık bir eposta gönderdi:
"Elifciğim, düşündüm de sen bir yol kesicisin! Giriştiğin yazarlık
serüveninde önce kendi yolunu kesiyorsun.
Haydutluk etme!"
olsa olsa haklıydı ama yazılarımın beğenilecek bir tarafını bulmayışı bana o sırada çok tatlı ve eğlenceli geldi. bu kadar beğenmeyen olmamıştı veya ben yanlış yorumladım. bizim kesinlikle rakı içip konuşmamız lazım ahmet amca, benim yazdıklarımda üslup var diyorlar, dedim, ankara'ya gittiğimde rakı içmek üzere sözleştik.
on yıldır ankara'ya gitmedim. hayatın mutlaka ölümlü olduğunu unutuyorum. dünden beri mektuplaşmamızı okuyorum. dediğini hiç anlayamamışım, şimdi de geç oldu. çünkü ölüm.
fazıl say'ın babası! ondört yaşındaki o çocukta yazarlık gören, büyük düşünen ahmet amca. büyük düşünürken derginin arka kapağını kitap kurdu ama daha bir şey yazmayan bir çocuğa teklif edecek kadar sıradışı, gözü pek. dört ciltlik müzik ansiklopedisi'nin, bingöl hikayeleri'nin, karakurt'un, ipek halıya ters binen kedi'nin, ağaçlar çiçekteydi'nin yazarı.
hayata dönüş operasyonu'nun adalet bakanı'nı yıllar sonra bir panelde tek başına protesto edip sen katilsin diyebilen, bunu dediğinde salondaki seyircilerden tepki çeken vicdan ve cesaret sahibi aydın. türk solu dergisinin yazı işleri müdürü olduğu için oniki mart'ta cezaevine girmiş, “Hapishaneden söz açınca yeryüzünün bütün mahpuslarını kucaklamak geliyor içimden” diyen insan.
güzel ömrüne neler doldurmuş. dilerim arkamızda böyle iyi şeyler kalsın hepimizin.
o gün bana yazı yaz dediği için kendisine teşekkür ederim. yazmanın şifası olmasaydı galiba hayatta daha çok zorlanırdım.
en sevdiği şair metin altıok'tu. bir gün elinde bir kitap görmüştüm, bak, en sevdiğim şair, demişti, oradan biliyorum. en sevdiğimiz şairleri de hatırlasın arkamızdan çocuklar. bakarsın ufuklarını açtığımız çocuklar. (EK/AS)
* Yazıda küçük harf kullanma tercihi yazara aittir.