Gümüşhane'de Buzul Çağı'ndan kalma 12 bin yıllık Dipsiz Göl,
yasal izinle yapılan define kazısı sonucu yok edilmişti.
Kültürel Mirası Koruma Derneği'nden Yavuz Özkaya "Binlerce yıldır varlığını sürdüren kaya kabartmaları bile bu vahşetin kurbanı. Kayayı patlatıyor ki içine bakacak, hazine bulacak. Oysa hazine tam da o tahrip ettiği şey" diyor.
HDP Mardin Milletvekili Tuma Çelik’in, Maraş’ta eski Ermeni ve Yahudi yerleşkesinde yapılan izinli define kazısını Meclis gündemine taşımasının ardından Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Türkiye'de son 5 yılda 523 ruhsatlı define araması yapıldığını açıklamıştı.
TIKLAYIN - "Maraş'ta Eski Ermeni ve Yahudi Mahallelerinde Hazine Kazısı Yasal mı?"
TIKLAYIN - "Definecilik İçin Harcanan Efor Koruma Çalışmaları İçin Harcanmalı"
Kültürel Mirası Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Özkaya'yla Türkiye'de izinli, izinsiz defineciliği konuştuk:
"Hazine tam da o tahrip ettiği şey"
Hemen her gün gazetelerde, ajanslarda kaçak ya da izinli bir şekilde define avcılığı/kazısı yapıldığını okuyoruz. Dipsiz Göl ruhsatlı bir define arama örneğiydi. İzinli, izinsiz define ayrımı nasıl yapılıyor?
Definecilik ya da define bulma umuduyla anıtlara, konutlara, mezarlara zarar verilmesi antik çağdan beri süregeliyor. Pek çok anıt mezarının Antik çağda tahrip edilerek soyulmuş olduğu biliniyor. Aranan ne? Hazine. Bu pratik varlığını sürdürüyor, hatta bugün daha vahşice yapılıyor; dinamit, delici, kırıcı, kazıcılar kullanılarak. İş çığırından çıkmış.
Binlerce yıldır varlığını sürdüren örneğin kaya kabartmaları bile bu vahşetin kurbanı. Kayayı patlatıyor ki içine bakacak, hazine bulacak, kaya kabartması definenin varlığına işaret olarak anlatılmış ona. Oysa “hazine” tam da o tahrip ettiği şey.
Örnek üzerinden gidelim. Gaziantep Kalesi kazısında küçük ölçekli bir hamam ortaya çıkartılmış, ölçmeye gittik. Duvarlara döşemelere hedef kağıtlarını yapıştırıp cihazla ölçüyoruz. Ertesi gün geldik gördük ki hedef kağıtlarını yapıştırdığımız yerler tahrip edilmiş. Hedef kağıdı gömünün yerini gösteriyor diye saldırmışlar. Aynı şey Kayseri Talas’ta de başımıza geldi. Tarihi bir yapıyla ilgili çalışıyorsanız, ilgileniyorsanız, fotoğrafını çekiyorsanız çok dikkatli olmalısınız, yeni bir tahribata yol açabilirsiniz.
Toplumda define etrafında örülmüş anlatılar, efsaneler, bunları besleyen ideoloji varlığını sürdürdükçe tahribat da kaçınılmaz oluyor. Bir de yasal çerçevede izin ve ruhsatla bir kültür varlığına rastlama olasılığı oldukça yüksek yerlerde özensiz ve hoyratça define aranabilmesi bu tahribatın artacağını gösteriyor. Başka bir tanımla, definecilik yoluyla tahribat özendiriliyor.
Kaçak ya da izinli definecilik yoluyla kültür varlığına herhangi bir fiziki müdahale tehdit değil, tahriptir.
"Dinamit patlatamazsın demiyorlar"
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy Türkiye'de sadece 2014-2019 yılları arasında izinli 523 define araması yapıldığını ancak herhangi bir bulguya rastlanmadığını açıkladı. Kimi insanları ısrarla define aramaya iten güdü nedir? Devletin bu ısrarda etkisi nedir?
Define aramaya iten güdü malum. O biliyor, tam o noktada define. Haritası var, işaret var, rüyasında aksakallı anlatmış, sen bulacaksın demiş. İnanmış. Devlet de biliyor. İlla ki kazacak, arayacak, yıkacak, bozacak. Caydırmaya çalışıyor: "Korunması gerekli taşınmaz nitelikteki tarihi eserlerin yıkılmasına, bozulmasına, tahribine, yok olmasına veya zarara uğramalarına kasten sebebiyet verenler ... Ya da tarihi eser bulmak amacıyla izinsiz kazı veya sondaj yapan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. İzinsiz olarak define araştıranlar üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" diyor, ancak önü alınamıyor. Yeterince caydırıcı değil demek ki.
Defineciliğin kaçak yollarla yapılmasının önüne geçmek ve bu dürtüyü denetlenebilir hale getirmek için bulunan formülde devlet "illa ki define arayacaksan gizli, kaçak arama, tüm masraf ve sorumluluk sende, yerini göster, izin al, kaz. "Bulursan yarısı senin, bulamazsan yaptığın masraflara karışmam" diyor bu kez.
Ancak işin nasıl yapılması gerektiğine dair pek çok eksik var yönetmelikte. Kültür varlığı çıkma olasılığı yüksek bir alanda yapılacak kazı için yöntem sormuyor, nasıl yapacaksın demiyor, ya da bu alanlarda bilimsel yöntemlerle kazı yapılır demiyor yönetmelikte, ya da işin erbabı arkeologlar yapar kazıyı demiyor. İş makineleri ile kazamazsın, dinamit patlatamazsın da demiyor. İsterse öyle de yapabilir aslında.
"Kepçe var kamyon var, ama arkeolog yok"
Daha da önemlisi tam o noktada bir hazine olduğuna dair bir belge, kanıt sormuyor devlet. Defineci biliyor herhalde yoksa bu kadar zahmete katlanmazdı diye düşünüyor, bir şey çıkmazsa bir sorumluluğu yok. Gümüşhane'de Dipsiz Göl'ü bu dürtüyle kazıyoruz hep birlikte, kurutuyoruz. 12 bin yıllık bir doğal oluşumu yok ediyoruz. Eski haline getir diyor kanun, getirip su dolduruyoruz. Kepçe var kamyon var, ama arkeolog yok ortalıkta.
"Kültür varlığı," ona bu tanımı kazandıran tüm değerleriyle bir bütünlük halinde yaşamını sürdüren bir varlıktır. Bu varlığı korumayı beceremez, onu var eden bu değerlerden bir tanesini bile tahrip eder, anlamını değiştirir, ya da yok ederseniz varlığın bütünlüğü yok olur: 5 bin yıllık bir Hitit kabartması, olur bir taş parçası, 12,000 yıllık göl, olur gölet.
"Kim 'defineci' ya da 'mezar kazıcı' olarak hatırlanmak ister?"
İzinli dahi olsa kâr amacı güdülerek define araması yapılması ne kadar etik?
Karlı bir iş olmadığını sayın bakan söylemiş. 523 izinli define araması yapılmış bir şey bulunamadı deniyor. O halde ısrar neden? Bu kadar define araması, tanesinin maliyeti 10,000.-TL deseniz sadece Maraş'ta yaklaşık 5 Milyon lirayı toprağa gömmüşsünüz. Geçmiş olsun.
Etik, bir toplumda kabul gören ortak iyi/doğru değerleri ifade etmek için kullanılan bir kavram; bizde daha çok "ahlak" olarak anlaşılıyor. Soruyu maddi bir beklenti ile başkalarına ya da tüm uygarlığa ait olan bir kültür varlığını çalmak/soymak/el koymak/alıp satmak ne kadar etik diye mi; yoksa define aramasında bir maddi beklenti olması ne kadar etik diye mi anlamalıyız?
Birinci önerme kendi cevabını içinde barındırıyor. Zira başkasına ait olanı çalmak, üzerine yatmak, el koymak, alıp satmak bugün hiçbir toplumda kabul görmez. İkinci önerme ise çelişkili: İnsanın beklentilerinin olması doğal bir şey, buna göre hareket etmesi de anlaşılabilir.
Örneğin; meraklısınız, kâşif ruhunuz var, araştırıyorsunuz, ilk siz bulmak istiyorsunuz. Ancak maddi bir beklentiniz de var. Yaşadığınız coğrafyada belli kurallar, yasa ve yönetmelikler çerçevesinde maddi beklentileri açıktan telaffuz ederek define araması yapılması da "etik" (yani ahlaken doğru) kabul ediliyor. Yani maddi beklentisi olan bir defineciyseniz yasalara göre evet, eyleminiz etik. Bunu kabul edilebilir bulmayanlar, etik olmadığını düşünen bir kesim varsa, ki var, o yasa ve yönetmelik toplumsal mutabakatı yansıtmıyor demektir. Bu anlamda etik, yani doğru ve ahlaki değil. Kim "defineci" ya da "mezar kazıcı" olarak hatırlanmak ister?
"Azınlıklar Anadolu'nun kadim halklarıdır"
Kazı çalışmalarının genellikle eski Yahudi, Ermeni ya da Rum yerleşim birimlerinde yapıldığı haberlerini görüyoruz. Define aramalarının bu bölgelerde yoğunlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Azınlıklar Anadolu’nun kadim halklarıdır ve yüzyıllar boyunca hemen her yerleşim yerini, dağları taşları müthiş eserlerle donatmışlardır. Azınlık nitelemesi çoğunluğun tanımıdır.
Bugünkü toplum, bir asır öncesine kadar bu topraklarda birlikte yaşadığı bu toplumların yarattığı eserlerin üzerinde, arasında, içinde, etrafında yaşarken bu mirasla nasıl baş edebileceği meselesini çözememiştir.
Sahipsiz kalmış bu mirası ya yıkmış, sökmüş, malzemesi ile yeni binalar yapmış, ya kapısını, dolabını, süslemesini satmış, yani soymuş, ya da tamamen yıkıp yok etmiştir. Özellikle 1950 sonrası hızlı kentleşme ve imar düzenlemeleri ile pek çok kentin yüzyıllardır bilinen dokusu, yolu, ağacı, çeşmesi, kısaca kimliği parçalanmış, son dönem kentsel dönüşüm projeleri ile ya toptan yok edilmiş ya da içi boşaltılmış, tanınmaz hale gelmiştir. Bu tahribat halen devam etmektedir.
Şaşırtıcı değil. Ermeni’yi Rum’u Yahudi’yi Süryani’yi binlerce yıl yaşadıkları topraklarından sürmüşsünüz, onlar da bir gün geri geliriz diye değerli eşyalarını, altınlarını gömmüşler. İnandıkları bu. İşte yıllardır onu arıyorlar. Bulmak için tahrip ediyor, bulamayınca devam ediyorlar.
Sahipsiz kalmış bu kültür varlıklarının bir hazine olduğunun farkında değilseniz, yıkılıp gitmesine seyirci kalıyorsanız, duvarını, döşemesini kırıp, temelini kazıp altına bakmanızdan daha doğal ne olabilir.
İsmail Yavuz Özkaya hakkındaOrta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde 1983'te Lisans, Restorasyon Ana Bilim Dalı'nda 1987'de Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Mezuniyet sonrasında mimar ve proje yöneticisi olarak çeşitli mimarlık ofislerinde ve firmalarda çalıştı. 1991-1995 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşarken SUNY Binghamton Sanat ve Sanat Tarihi Programında Doktora programına devam etti. 1995'te tasarım ve tarihi yapı ve çevre koruma projeleri alanında gelişimini sürdürmek üzere kendi ofisini başlattı. Pek çok coğrafyada farklı ölçek ve içerikte koruma projesi hazırladı. "Alacami (5.yy Bazilika) Koruma Projesi" ile Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü 2007 Yılı 2.Ulusal Mimarlık Koruma Ödülleri'nde Plaket aldı. 2006 yılından bugüne Kars ili Ani Örenyeri'nde çalışmalarını sürdüren Özkaya halen Kültür ve Turizm Bakanlığı ile World Monuments Fund (Dünya Anıtlar Fonu) işbirliği ile gerçekleştirilmekte olan Surp AmenaP'rkich Kilisesi ve Ani Katedrali'nin koruma proje ve uygulamalarını yürütmekte, Surp AmenaP'rkich Kilisesi üzerine meslektaşı ve Ortaçağ Ermeni Mimarisi uzmanı Dr. Armen Kazaryan ve Alin Pontioğlu ile birlikte üç bölüm halinde bir monograf hazırlamakta. |
Kültürel Mirası Koruma DerneğiKültürel Mirası Koruma Derneği (ΚΜΚD), Anadolu'da yaşamış toplumların yaratmış oldukları kültürel varlıkların Türkiye'nin zenginliği ve bütün insanlığın ortak mirası olduğu, korunmasının da ortak sorumluluğumuz olduğu inancı ile özellikle ihmal edilmiş, sahipsiz ve yok olmakta olan kültürel varlıklarımızın belgelenmesi, araştırılması, sorunlarının tespiti ve risk analizlerinin yapılarak bilinirlik ve görünürlüklerine katkı sağlamak, korunarak gelecek kuşaklara aktarılması için Anadolu Kültür, Ermeni Mimar ve Mühendisler Dayanışma Derneği (HAYCAR), Rum Vakıfları Derneği (RUMVADER), 500. Yıl Vakfı ve Birzamanlar Yayıncılık’ın girişimi ile farklı alanlarda çalışan ve kültürel miras konusunda duyarlı kişilerce 2014'te kuruldu. ΚΜΚD, gerçekleştirdiği saha çalışmaları ile hazırladığı raporlarla risk altındaki kültür varlıklarının korunması için acil müdahale gerekliliğini vurguluyor, kurum ve kuruluşlara sağlıklı ve bütüncül bilgi aktarmayı hedefliyor, kültürel varlıkların korunmaları için yöntem ve öneriler geliştiriyor. KMKD, risk altındaki kültürel varlıkların değerinin anlaşılması ve korunabilmesi için gereken bilgi, beceri ve uzmanlığın gelişmesi düşüncesiyle eğitim içerikleri geliştiriyor, kültürel mirasın yorumlanması ve tarihi alanların yönetimi konularında çalışmalar yapan kişi, kurum ve kuruluşlarla ortak projeler yürütüyor. KMKD’nin KORU projesi kapsamında definecilikle mücadele el kitabını buradan indirebilir, derneğin etkinlikleri ve projelerini takip etmek için buraya tıklayabilirsiniz. |
(HA/DB)