13 Kasım'da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Ülkemizin iyileşmeye, helalleşmeye ihtiyacı var. Helalleşmek geçmişi değiştirmez ama geleceğimizi kurtarır. Geçmişte partimizin de hataları oldu; helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım" notuyla yayınladığı helalleşme çağrısı hala tartışılıyor.
Ben ömrümde, ülkemizde nefreti ve sevgiyi gördüm. Artık sevgi kazansın istiyorum. Ülkemizin iyileşmeye, helalleşmeye ihtiyacı var. Helalleşmek geçmişi değiştirmez ama geleceğimizi kurtarır. Geçmişte partimizin de hataları oldu; helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım... pic.twitter.com/doAjSLrkh3
— Kemal Kılıçdaroğlu (@kilicdarogluk) November 13, 2021
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tartışmaya neden olan çağrısının ardından kim ve hangi grupların helalleşmeyi kapsadığını da bir mektupla açıkladı. Liste içerisinde 28 Şubat, Roboski, 6-7 Eylül, Soma, Mısra Öz, Diyarbakır Hapishanesi gibi Türkiye'ye damgasını vurmuş bir çok olay ve kişi yer alıyor.
Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” söyleminin neleri çağrıştırdığını, nasıl karşılık bulduğunu, geçmişle yüzleşme ve barış dinamikleri açısından nasıl bir etkiye sahip olduğunu KHK ile Mardin Artuklu Üniversitesi'nden ihraç edilen siyaset bilimci Cuma Çiçek ve Jena Üniversitesi Uzlaşma Çalışmaları Merkezi öğretim üyesi Güneş Daşlı, bianet’e anlattılar.
Erdoğan sonrası döneme hazırlık
Çatışma çözümü ve barış konusunda çalışan Cuma Çiçek ”helalleşme” çağrısının yüzleşmeden öte ve daha yerel bir kavram oduğunun altını çiziyor. Bununla birllikte Erdoğan sonrası döneme dair de muhalefetin kendine alan yaratmayı amaçladığını ifade ediyor:
"Şu an Erdoğan sonrası devlet yönetiminin temel kurucu aktörü var gibi görünüyor. Biri İyi Parti diğeri de CHP. Bu ikisinin ittifakı üzerine bir de şekillenen bir Millet İttifakı var. Bu ittifakın hem aktör olarak hem de talep, beklenti ve kaygı olarak muhafzakar tabanı ve Kürtleri nasıl ele alacağı önemli. Bunu genişletmek de mümkün, bu iki grubun dışında kalan toplumsal gruplar yeni devlet yönetimine aktör olarak dahil olabilecek mi? AKP’den kopan Deva ve Gelecek partileri, Kürtlerin ana akım siyasi partileri HDP var. Bunun dışında bir kimlik ve yaşam tarzı etrafında toplanan Alevilik- Sünnilik tartışmaları var. Ülkenin hiç yüzleşmediği tamamen üstünü örtmeye çalıştığı Ermeni, Rum gibi Müslüman olmayan topluluklar var. Aktör olarak ve beklenti olarak bu gruplar nasıl dahil olacak sorusu önemli. Türkiye’nin geleceği belki de bu soruya bağlı.
"Benim genel olarak gördüğüm eğilim biraz daha Erdoğan’ın gidişine odaklanan ve aslında bir parlamenter rejime dönüşten öte çok da bir şey söylemeyen bir pozisyon. Erdoğan gitsin, kanun devletine geri dönelim, kısmi bir normalleşme olsun, ondan sonrasına bakalım diyen bir kesim. Bir de Erdoğan sonrasını şimdiden düşünüp bunu radikal demokratikleşme, kapsayıcı yeni bir rejim inşası olarak önerenler de var. Fakat benim görebildiğim Erdoğan’ın gidişini merkeze alan ve en azından kanun devletine dönüşü esas alan eğilim daha yoğunlukta.
Helalleşmenin arka planı
“Helalleşme açıklamasının şöyle bir kıymeti var: Birincisi devlet dönüşümü meselesinde, Erdoğan sonrası yeni devlet inşasını bir iktidar değişiminden öteye gören bir çağrı. Türkiye’nin tarihsel sorunları var. Bu tarihsel sorunlar içerisinde Kürt Hareketi’nin çok öne çıkardığı bir talep var. Haihazırda bir çatışma süreci var. Hem onu paylaştırabilecek hem de daha ileri bir çerçeve sunabilecek bir söylem olarak helalleşme önemli. Kılıçdaroğlu sadece Kürtlerle helalleşmeden bahsetmiyor. Türkiye’nin tarihsel bağlam etrafında birtakım kırılma hatları var ve tüm bunlara bir şekilde değiniyor. En merkezinde kimlik meselesi ve Kürtler duruyor. Bunun üzerinden toplumsal bir kutuplaşma var. Diğeri Türkiye’deki dindar-muhafazakar kesimlerle daha seküler devlet geleneği arasında yaşanan kavga. 28 Şubat bunun sembollerinden. Belli ölçülerde Alevi kimliği etrafındaki hem toplumsal hem de devlet şiddetine dair bir kapı açıyor ve yine azınlıklara dair belli bir sayfa açma potansiyeli taşıyor. Bence çağrının kendisi Erdoğan sonrası nasıl bir devlet, toplum istiyoruz buna dair tartışma açması bağlamında kıymetli.
"İkinci olarak da aslında bir alan açıyor. Kılıçdaroğlu birtakım adresler gösterdi ama bu onunla sınırlı kalmayabilir. Bu konuda ilgili aktörlerin tartışmayı sürdürmesi, devam ettirmesiyle bağlantılı olarak bu Erdoğan sonrası sadece bir hükümet değişimi değil, yeni bir toplumsal inşayı tartışmaya da uzanabilir."
TIKLAYIN- Selahattin Demirtaş, Kılıçdaroğlu'nun helalleşme çağrısına cevap yazdı
Potansiyali var
“Helalleşme kavramının kendisini önemli buluyorum. Yüzleşmekten daha önemli bir kavram. Daha yerel bir söylem. Aynı zamanda Türkiye toplumu muhafazakar bir toplum. Helalleşme de İslami motifler taşıyan ama gündelik hayatta, sokakta da karşılığı olan bir kavramsallaştırma. Bu açıdan da anlaşılma potansiyeli yüksek.
Yeni oyun kuruluyor
Çiçek helalleşme tartışmaları kapsamında Türkiye kamuoyunun varolan kutuplaşmadan yorulduğunu ve kutuplaşmanın yarattığı siyasete alternatif bir karşı siyasetin olması ihtiyacının varolduğunu da ekliyor. Bununla birlikte CHP açısından bu söylemlerin iddialı olduğunu dile getiren Çiçek, parti içerisinde bu tartışmaları kabul etmeyen bir grubun da çoğunlukta olduğunu yine de bu tartışmaların sivil alanı hareketlendireceğini şöyle anlatıyor:
Kutuplaşma
“Türkiye’de güncel olarak kutuplaşma siyaseti nereye kadar gideceği muallakta. Bu kutuplaşmanın aşılıp karşı siyasetin inşa edilmesi gerekli. Aslında mesele biraz da bunu içeriyor. Muhtemelen Erdoğan hükümetinin bu kutuplaşma siyaseti daha da artacak. Dolayısıyla bunun karşısında muhalefetin bir siyaset inşa etmesi lazım. Kutuplaşma yarışına mı girecek yoksa yeni bir söylem mi kuracak? Benim görebildiğim CHP uzun bir süredir yeni bir oyun alanı kurmaya çalışıyor ve Erdoğan’ın çizdiği oyun alanının dışına çıkmaya çalışıyor. Türkiye’de bu kadar yorulmuş toplumsal taban varken bu kavgayı bitirebilecek ama aynı zamanda geçmişle yüzleşmeyi içeren ortak bir gelecek ufkunu içeren bir söylem de güncel anlamda muhalaefete alan açmakta. Aynı zamanda bu söylemler CHP açısından fazlca iddialı. Parti içerisinde bunu kabul etmeyen, şiddetle karşı çıkan kesimler de çoğunluktadır. Fakat yine de bu tartışmlar, medyadan sivil topluma bir alan açacaktır. Bu tartışmalar kamuoyu tarafından genişletildiği sürece ileri bir noktaya taşınacaktır.”
"Mağdurlar konuşmalı"
Almanya Jena Üniversitesi Uzlaşma Merkezi'nin öğretim üyelerinden, geçiş dönemi adaleti üzerine çalışan Güneş Daşlı, “helalleşme”nin geçmişle yüzleşme ve mağduriyetlerin giderilmesi anlamında nasıl karşılık bulduğunu şöyle anlatıyor:
“Geçmişte yaşanan devlet kaynaklı ağır insan hakları ihlalleriyle ilgili kullanılabilecek geçmişle yüzleşme, hesaplaşma gibi terimler varken cok daha yerel diyebileceğimiz daha önce de AKP tarafından çözüm süresince kullanılmış bir kavramı tercih etmesi dikkatimizi çekiyor. Neden bu kelimeyi kullandığını tahmin etmek zor, tam da tariflemiyor. Kesinlikle bunun içinin doldurulması gerek. Diğer yandan biraz da uzlaşma (reconciliation) kavramıyla benzer bir yerden kullanılıyor gibi. Çünkü tüm bu olayları sıralarken birebir mağdurlardan, mağdurların yakınlarından bahsediyoruz. 6-7 Eylül olaylarından Roboski ve Diyarbakır Cezaevine kadar bu yaşananlardan etkilenenlerin yıllardır süren direnişleri, hakikat mücadeleleri var. Adalet talepleri çok net. Bu noktada şimdiden mağdurlar konuşmalı ve talepleri esas alınmalı. Tabii eğer bir geçiş dönemi adaleti bağlamından bahsedeceksek. Bu aşamaya gelindiğinde ise ilk olması gereken hakikatin ortaya çıkarılıp tanınması; bunun için çeşitli araçlar var; Hakikat komisyonu gibi ya da resmi özür gibi. Bu kadarla kalmayıp yargılamaların yapılması gerekiyor.”
Derin devlet
“Belki de en can alıcı ve zor kısmı, eğer bir geçiş dönemi adaleti başlatılacaksa rejim değişikliğiyle birlikte bunun mutlaka sorunların, kökeninde yatan nedenleriyle ilişkili olması gerekiyor. Türkiye bağlamında daha somutlaştırırsam ‘derin devlet’le yüzleşilmesi ve bunun ortadan kaldırılması bence. Çorum Katliamı’na baktığımızda da böyle, Roboski’ye de. Hesap verilebilirlik ve hukuk devleti bu derin devletle yüzleşme ile gerçekleşebilir. Kılıçdaroğlu için sanırım en zorlu sınav burada olur. Çünkü geçmişteki dünya ve hatta Türkiye’deki deneyimlerden biliyoruz bu derin devlete dokunduğunuzda süreci bozan ordu, yargı mensupları, mafyatik kişiler, bürokratlar vb çoklu aktörler çıkacak ve bunlarla baş etmesi gerekecek. Bunun esas yolu Türkiye’de zaten çok güçlü olan mağdur hareketleriyle ve sivil toplumla birlikte, oradaki birikim merkeze alınarak sürecin ilerletilmesi diyebilirim.”
Helalleşmeden uzlaşmaya
Daşlı helalleşme tartışmlarının Türkiye’de barış sürecini ya da barış dinamiklerini nasıl etkileyeceğine dair yeni bir anayasa yapımına ve yargının işlevselleşmesine de dikkat çekiyor:
“Uzlaşma, bir alan olarak Türkiye’de henüz tartışılmış değil. Bu çıkışa yeni bir anayasa yapımı, kurumsal reform gibi ayaklar (yargının işlerli hale getirilmesi) eşlik ederse evet barışa giden bir yola evrilme ihtimali var.”
“Daha önceki barış sürecinde Kürt meselesi bağlamında savaşan iki taraf bir barış anlaşması imzalasın sonra geçiş süreci başlar gibi düşündük. O otomatik gelir arkasından gibi. Oysa ki söz konusu söylemdeki kapsam Kürt sorununu aşıyor, Alevilere dair de azınlık halklara dair de yaşananları kapsıyor, güncel belki doğrudan çatışmadan kaynaklı olmayan ama otoriterleşmeden kaynaklı mağdurlukları da dahil ediyor. Bunların sınırları, aktörleri ayrı dolayısıyla mekanizmaları hakkında da incelikli ayrı ayrı düşünmeye ihtiyaç var. Diğer yandan şu an bir barış masası olmadan, bir rejim değişikliği ihtimaliyle geçiş dönemi adaleti ve uzlaşma döneminden bahsediyoruz. Bu sefer belki adalet ve demokrasinin tesisiyle birlikte barışı düşünmemiz gerekecek ya da eşgüdümlü. Sürecin nasıl ilerleyeceğini öngörmek için henüz erken, hem siyasi irade hem de toplumsal muhalefet belirleyici olacak diyebilirim."
(AE/NÖ)