Bugün Dünya Kanser Günü ve TBMM Araştırma Komisyonu'nun 2011'de yaptığı çalışmaya göre, Türkiye'de yaklaşık 400 bine yakın kişi kanserle mücadele ediyor.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) yapılan başvurular ve basından duyulan haberler sonucu hazırladığı rapora göre, Türkiye’de en az 33 ağır kanser hastası demir parmaklıkların arasındaki zor koşullarda yaşam mücadelesi veriyor. İHD’li yetkililer, kendilerine ulaşamayan birçok durumun olabileceğini belirtiyor.
bianet, 4 Şubat Dünya Kanser Günü’nde hapisteki kanser olma olgusuna birçok yönden bakıyor: Hapisteki kanser hastalarının tedavi sırasında karşılaştığı zorluklar nedir?
Hapisteki kanser olmak, “dışarıda” kanser olmayla kıyaslandığında ne gibi psikolojik zorluklar getirir?
Hapisteki kanser hastalarının yakınlarının karşılaştığı zorluklar nedir? Tahliyeleninin önündeki engeller nelerdir?
Saip: Cezaevi koşullarında tedavi mümkün değil
Kanser çok acil müdahale edilmesi gereken bir süreç olduğunu vurgulayan Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, hapiste sağlık imkanlarının çok sınırlı olduğunu ve özellikle hastalığın tanı aşamasında gecikmeler yaşandığını söylüyor.
“2009’da Türk Tabipler Birliği tarafından hazırlanan ve benim de katkı sunduğum bir raporda, kanser hastalarının durumu ne olursa olsun cezaevi koşullarında tedavilerinin yapılması veya ölümü karşılamaları mümkün olmadığını belirtmiştik.
“Çünkü bu koşullar, belirttiğimiz gibi, ancak tedavilerinin sağlanacağı Referans Onkoloji Merkezlerinde veya tedavisi mümkün olmayan hastalarda her türlü tıbbi, psiko-sosyal ve aile desteğinin verilebileceği hapishane sağlık destek ünitelerinde sağlanabilir.
“Referans Onkoloji Merkezleri, ayrıca Adli Tıp Kurumu’nun bu ölümcül olabilecek hastalığın tedavi ve takip sürecindeki sorumluluğunun ağırlığından kurtarmasına yardımcı olabilir.’’
Elif Zavar: Kontrollere götürülmedi
* Erol Zavar ve ailesi (Fotoğraf: gorulmustur.org)
Yıllardır tahliye bekleyen mesane kanseri Erol Zavar’ın eşi Elif Zavar, uzmanların işaret ettiği çaresizlikten bahsediyor:
“Eşimin durumunu itina ile takip etmemiz lazım. Ama olmuyor. Kendimizi çaresiz hissediyoruz. Çünkü insiyatif onlarda [yetkililer]. Eşimin durumunu takip etmiyorlar, önemsemiyorlar, kontrol ettirmemize de izin vermiyorlar…”
Ankara 2 No'lu DGM, 2000 yılında Odak Dergisi eski yazı işleri müdürü Erol Zavar’ı “Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs” suçuyla ömür boyu hapis cezasına çarptırmış. Zavar’ın durumu gerçekleştirilen dokuz ameliyata rağmen kötüye gidiyor.
“Eşim cezaevine girmeden önceki 3 sene boyunca kanser tedavisi görüyordu” diyor Elif Zavar. “Ameliyat olmuştu. Doktorların dediğine göre, eğer 2 sene daha düzenli tedavi olsaydı, ciddi iyileşme yaşayacaktı. Cezaevine girdikten sonra bütün ısrarlarımıza rağmen hastalığı nüks edip ilerleyene kadar kontrollere götürülmedi.”
"Tabutla çıkmamı istiyorlar ama direneceğim"
Erol Zavar şu an Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. Ankara’da oturan Elif Zavar eşini sürekli ziyaret ediyor.
“İki çocuğumun babasız büyümelerine üzülüyorum. Bu hukuk sisteminde tahliye olacağını sanmıyorum. Devlet insanların sağlığıyla oynuyor. Bizim gibi kaç tane aile var. Hepimizin hayatları cezaevi ile ev arasında mekik dokuyarak geçiyor. Ancak eylemlerde buluşuyoruz.
“Hücreye hiçbir ilaç veremiyoruz. Hatta buna alternatif tıp dahilinde bitkisel ürünler de dahil. Doktorun öngördüğü ilaçlar haricinde hiçbir şey mümkün değil.
“Eşim kendine bakabilecek durumda değil. Çamaşırlarını bile cezaevinde hücre arkadaşı yıkıyor.’’
Elif Zavar, bütün her şeye rağmen kocasının moralinin yerinde olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bir ziyaretimde bana söylediğini hala unutmuyorum: Elif, birileri benim buradan tabutla çıkmamı istiyor ama sonuna kadar direneceğim.’’
Kanserli hasta ve "toplum güvenliği"
Peki, hapisteki kanser hastaları nereye kadar “direnebilir”? İHD avukatlarından Gülizar Tuncer, kanser teşhisinden tahliyeye kadar olan süreci (ve yoldaki engelleri) adım adım özetliyor:
* Cezaevinin bağlı olduğu ildeki devlet hastanelerinin sağlık kurulları hastanın kanser olduğuna dair teşhiste bulunur.
* Hasta, sağlık kurulu raporu yeterli görülmediği için Adli Tıp Kurumu’na sevk edilir ve onay verilir (ya da verilmez).
* Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi “tek başına cezaevinde yaşamını sürdüremez” raporu vermiştir ama bu yeterli olmaz.
* İnfaz savcıları emniyet müdürlüğüne (siyasi tutuklular için Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne) yazı yazar ve hastanın “toplum güvenliği için tehlike teşkil edip etmediği” sorar.
* Bütün bu süreçten geçen hasta tutuklular tahliye olur.
Kireçimsi renge dönen insanlar ve doğanın kokusu
Haberin son kısmında yakın zamanda (Ağustos 2013) tahliye olan Taylan Çintay ile konuştuk. 20 yaşına gelmeden dağa çıkan Çintay, 21 yaşındayken yakalandı ve ömür boyu hapis cezasına mahkum edildi. Hapisteyken mesane kanserine yakalandı, beş kez ameliyat oldu.
“Cezaevine girmeden önce gayet sağlıklıydım” diye başlıyor sözlerine Çintay. “Ne olduysa içeriye girdikten sonra oldu. Cezaevindeki insanlar kireçimsi bir renge dönüyor bir süre sonra. Hiçbir beklentiniz olmadan yaşamanız isteniyor. Hareket etme, ısınma, yazın serinleme…hepsi sorunlu. Hal böyle olunca, bünye kendini öldürmeye başlıyor. Cezaevinde kanser olduktan sonra cezaevinde iyileşmemiz gerektiğini söyleyerek bizimle alay ediyorlar.”
Çintay: "Hasta mahpusların hepsi dışarı çıkmalı"
Çintay'a göre, hangi fiilden içeri girmiş olursa olsun, “hasta mahpusların hepsi dışarı çıkmalı”. Çünkü kendi sağlığı tahliye olduktan sonra ciddi bir şekilde düzelmiş. Çıktıktan sonra bir ameliyat daha olan Çintay, lokal kemoterapi görmüş ve kendi daha iyi hissediyormuş.
“Dışarının koşulları, havası suyu, ailem ve tedavi seçeneklerimin olması kanser sürecimi kesinlikle olumlu etkiledi. Etrafını sarmış iyi insanlar seni iyileştirir.’’
Son olarak, günlük hayatını nasıl geçirdiğini soruyoruz.
“Mersin’deyim şu an. Denizi kokluyorum” diyor gülerek.
“Doğanın kokusunu alabilmek lazım. Eskiden hasta insanları yaylalara çıkarırlardı. Doğanın insanı sarmalaması lazım, insanın doğanın bir parçası olduğunu unutmaması lazım.” (BM)