Hayat denilen gizemli serüvenin insanı ne zaman nerelere sürükleyeceği hiç belli olmuyor.
Maalesef ben bunun en trajik örneklerinden biriyim belki de. 2,5 yıl önce burs kazanıp yüksek lisans için gittiğim Boston'da, barış gazeteciliği ve yoga hocalığı kariyerlerinde başarılı adımlarla ilerliyordum. Birgün aniden ortaya çıkan şiddetli başağrısı şikayetim üzerine soluğu aldığım hastanede kanser olduğumu öğrendim.
Beynimde kötü huylu bir tümör vardı. 27 yaşında bütün o parlak kariyer ve hayallerimi geride bırakıp apar topar getirildiğim İstanbul'da, şu an yoğun bir kemoterapi tedavisi görüyorum ve bu süreci sizlerle paylaşacağım.
Uzun bir bayram tatilinin ardından tekrar beş günlük mesaibaşına dönme vakti geldi. Bu sabah uyanmak ve yoğun iş temposuna ayak uydurmak sanki her pazartesiden daha bir zordu, değil mi?
Bir de benim mesaimi düşünün: Bu satırları okudunuz sıralarda, ben çoktan hastane yatağımda hemşireler tarafından uyandırılmış, kan testlerimi tamamlamış ve onkoloğumun onaylıyla 2,5 saat sürecek kemoterapi ilaçlarımın alımına başlamış olacağım.
Beş gün tekrar edecek bu hastane mesaimin sonunda, bir yandan vücuduma beş litreden fazla onkojen alacak, diğer yandan mide bulantısının getirdiği iştahsızlıktan beş kilo vereceğim. Kanser tedavisinin aritmetiği özetle bu işte.
Peki, nasıl geldim bu güne? 27 Kasım 2011 günü teşhis konulur konulmaz, ertesi gün apar topar ameliyata alındım Boston'un gözbebeği Massaschusetts General Hospital'da. Şanslıydım yani. Patoloji raporuna göre, beynimin sol oksipital lobunda (görme merkezi) bulunan 7 cm çapındaki tümör temizlenmişti.
Ancak bu zorlu bir sürecin yalnızca başlangıcıydı. Tümörün mikroskobik kalıntı bırakarak, tekrar nüksetmesi çok büyük ihtimaldi. Amerikalı onkoloğum, klasik kanser tedavi paketi olan ameliyat-radyoterapi-kemoterapi üçlüsünü sundu bana. Ben ise ona, ailem Boston'da olmadığı için İstanbul'a dönmek zorunda olduğumu söyledim. O andan itibaren, kendimi Türkiye'deki doktorlara emanet edecektim.
Neyse ki, Türkiyede'ki doktorlar da Amerikalı meslektaşlarına hak verip aynı paketi sundular. 30 iş günü beyine radyoterapi ve sekiz ay süren koruyucu kemoterapi çıktı hastane tümör konseyi kararından. Şu an yedinci kür kemoterapimi alıyorum ve "mutlu sona" yakın gibiyim.
Fakat her deneyimli "kanserzede" gibi, hastalığımın hayatım boyunca beni kara gölge bir gölge izleyerek, her zayıf düştüğümde fırsat kollayacağının farkındayım. Post-travmatik stres, kısırlık, böbrek iflası, kalp hastalığı gibi olası yan etkiler de cabası. Bir yerde okumuştum, kanser tedavisi gören birisi sağlıklı bir insana kıyasla 1000 kata kadar daha fazla ölüm riski taşıyabiliyormuş. Gördüğünüz gibi rakamlar bu kadar korkutucu olabiliyor maalesef.
Daha fazla girizgaha ihtiyaç yok, artık yola koyulmaya hazırız. Önümüzdeki dört gün içinde, genç yaşta kanser hastalığına yakalanmanın insanın hayat akışını nasıl tamamen değiştirebileceğini aktarmaya çalışacağım.. Ayrıca, Türkiye'de kanser tedavisinin hangi şartlar altında yapıldığını bir nebze olsun göstermek istiyorum, kendi deneyimim üzerinden.
Son olarak, kanser tedavisi esnası ve sonrasında batı ülkelerinde zorunluluk olarak görülen psikolojik desteğin, ülkemizde nasıl uygulan(ma)dığını gözler önüne sermeyi amaçlıyorum.
Bütün bunlarla paralel olarak, her gün tedavi durumu rapor edeceğim size. Deneyimimi birinci elden aktarmaya çalışacağım. Umarım kendinizi biraz da olsun kanserli hissedebilirsiniz, ciddiyetinin bilincine varıp hiç yakalanmamak için. (BM/HK)
- Kanser Aritmetiği [27 Ağustos 2012]
- Sosyal Medyanın "Hasta"ları [28 Ağustos 2012]
- Kanser Psikolojisinin P'si [29 Ağustos 2012
- "Kanserle Dans"a Hazır mısın? [30 Ağustos 2012]
- Benim Yolum (31 Ağustos 2012)
Not: Barış Mumyakmaz'ı twitter hesabı (@barismumyakmaz) ve blogu üzerinden takip edebilir, kanser tedavisi süreci hakkında soru sorabilirsiniz.