Psikolojik olarak şapka takmaya alışmaya başladığım geçen nisan
ayından bir güneşli gün. (Fotoğraf: Ayfer Alkan Başer)
Geçen hafta intihar ederek yaşamını yitiren yönetmen Tony Scott, söylenene göre "opere edilemez" bir beyin kanserine yakalanmış. Twitter'da takip ettiğim Amerikalı bir kanserdaşım (@chemo_babe), olaya tepki göstererek sormadan edememiş: Kanser teşhisi konulur konulmaz Scott'a neden psikolojik destek verilmedi?
Opere edilemez beyin tümörü iddiaları sonradan çürütülse de, Amerikalılar bilmiyor: Türkiye'de binlerce kanser hastası psikolojik desteğin p'sini bile görmeden tedavi olmaya çalışıyor. Varsa yoksa, onkolojinin o'su buralarda.
Bu konuyla ilgili olarak Türkiye'deki ender psikoonloglarından Zeynep Armay ile görüştüm. Meğerse Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi (KLP) anadalı altında kanser hastaları, hasta yakınları ve tedavi ekibine destek veren koca bir disiplinmiş psikoonkoloji.
Amerika ve Avrupa ülkelerinde kanser tedavisinde çok önemli bir yere sahip psikoonkologlar, teorik olarak hastalığın tanısı konulmasının hemen ardından medikal ekibe dahil oluyor. Bu konuda Türkiye'de kurumsal düzeyde çalışmalar yok değil elbette. Bunda geçtiğimiz sene Antalya'da düzenlenen 13. Dünya Psikoonjoloji Kongresi'nin büyük katkısı olmuş.
KLP ve psikokoonlolojinin temel varsayımlarından birisi de tıp ile psikiyatriyi, biyolojik bilimler ile davranış bilimlerini bütüncül olarak ele alması. Başka bir deyişle, sağlığı fiziksel ve ruhsal yönleri ile bütün olarak görmeleri. Yani ne ruh tedavi olmadan bedenin, ne de beden tedavi olmadan ruhun iyileşemeyeceği varsayımı ile hareket ediyor psikoonkoloji.
Psikoonkolog Armay'a göre kanser tanısı konmuş bir kişinin hayatına deyim yerindeyse, "meteor düşüyor". Yaşanan travma, ilk anda şok, donma, inanamama, inkar, öfke ve depresyona neden oluyor. Kabullenme süreci ve uyum uzun emekler sonucu gelişmeye başlıyor. Armay ekliyor: "Kanser hastalarının tanılarına verdikleri bu tepki çok normal. Asıl anormal olan hastalığın yaşattıkları."
Peki nedir bu anormal değişimler? Armay'a göre sağlığın kaybı beraberinde ciddi bir "yas duygusunu" getiriyor. Hastalık tedavisinin evrelerine göre bu duygunun farklılıklar gösterdiğini söylüyor Armay. Diyelim, tanı sonrası belirsizlik ve bilinmezliğin getirdiği ruhsal sorunlar var. Eğer ameliyat gerekiyorsa, ameliyat öncesi ve sonrası dönemde (özellikle meme kanseri vakalarında) organ kaybının getirdiği psikolojik zorluklar söz konusu.
Bunun yanı sıra, kemoterapi ve radyoterapinin bedende yaptığı değişikler (saç dökülmesi, halsizlik, enfeksiyon riski, vb) hastanın psikolojisini de derinden etkiliyor. Hastalığı terminal aşamaya gelmiş hastaların ölüm olgusunu kabullenme süreci ayrı bir psikolojik süreç. Yurtdışında "hospice care" olarak bilinen bu psikolojik destek, Türkiye'de akademik olarak Ege Üniversitesi bünyesinde mevcutmuş, Armay'ın dediğine göre. En son olarak da, tedavisi iyileşme ile sonuçlanan hastalarda nüks korkusunun getirdiği kaygı bozuklukları varmış.
Psikoonkolog Zeynep Armay, bütün bu durumların psikolojik olarak tedavisinde tek reçetenin olmadığını belirtiyor. Hastanın ihtiyacına göre, terapinin şekli bireysel, psiko-eğitimsel, aile ile birlikte, grup içinde veya bilişsel davranışsal olabiliyor. Psiko-eğitimsel terapinin önemini vurgulayan Armay, ülkemizde kanser tedavisi üzerindeki genel bilgi eksikliğinin altını çiziyor.
Terapi ne zaman bitmeli?
Armay, bu soruya da tek cevap olmadığını vurguluyor. Kimi hastaların tedavi biter bitmez kendilerini psikolojik desteksiz hayatının sürdürebildiğini, diğerlerinin ise belli geçiş dönmenin ardından terapiyi kestiklerini anlatıyor. Tedavi sonrası birçok hastada travma-sonrası stres bozukluğu (post-traumatic stress disorder) yaşanabileceğine dikkat çeken Armay, bu rahatsızlığın terapi ya da hastanın hayata bakış açısını değiştirmesiyle travma-sonrası gelişim (post traumatic growth) fırsatına çevirebileceğini ekliyor.
Bana sorarsanız, psikoonkoloji ile tanışmam çok faydalı oldu. Özellikle de, başarısızlıkla sonuçlanan birkaç terapi deneyimimin ardından. Ama öte yandan, hep bir şekilde sağlam bir halinin tedavimi de olumlu yönde etkileceyeğini biliyordum. Boşuna mı yazmıştım bir gün bloguma: "Birçok kanser hastası mücadelelerini meşru bir savaşa benzetir. Savaşlar elbette güçlü silahları gerektirir, ama en önemli silah ezilemez bir ruhtur belki de. İşte bu şekilde kanser, ne kendinize olan saygınızı ne de sizi yok edebilir." (BM/HK)
Not: Barış Mumyakmaz'ı twitter hesabı (@barismumyakmaz) ve blogu üzerinden takip edebilir, kanser tedavisi süreci hakkında soru sorabilirsiniz.
* Kemoterapi Günlüğü'nün önceki yazıları:
- Kanser Aritmetiği [27 Ağustos 2012]
- Sosyal Medyanın "Hasta"ları [28 Ağustos 2012]
- Kanser Psikolojisinin P'si [29 Ağustos 2012
- "Kanserle Dans"a Hazır mısın? [30 Ağustos 2012]
- Benim Yolum (31 Ağustos 2012)