Yılbaşı'nı geride bıraktık, kestaneli iç pilavlar, komşumuz Rabiya'nın hüneri Çerkez tavuğu, tombala, torunların "şöyle bir hava alsaydık anane" sızlanmaları, şarkılar, "eskiden yalnızca bir dansöz vardı" nidalarıyla geçip gitti yılbaşı, geriye ne kaldı; birikmiş, okunmamış gazeteler...
Başbakan Gül Özök'e neden bir bardak su bile vermedi?
Efendim hep yazmak istediğim konuyla başlayayım: Başbakan Gül, gazetecileri bilgilendirmek için bir basın toplantısı düzenledi, gazetelerin Genel Yayın Yönetmenleri'ne haber uçurulur uçurulmaz beni bir merak aldı . Mesela Ertuğrul Özkök'ü ziyarete gelen okul gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni toplantıyı çağrılmış mıydı?
Mesela Akşam gazetesinde Şakir Süter'in yazdığı gibi Başbakan Gül, Bay Özkök'e bir bardak su bile ikram etmemiş miydi? Mesela, neden bir zamanlar mahalle gazetesi "Kırkambar"ın genel yayın yönetmeni olan bendeniz toplantıya çağrılmamıştı?
Bizim torun "İnternete gir de ne konuşulduğunu öğren anane" dedi ama, toplantıya kimlerin katıldığı, neler konuşulduğu, hangi gazetenin ne maksatla çağrıldığı konusunda Allah için damla bilgi yok... Tabii eski hesap akıl yürüteceğiz genel yayın yönetmenlerinin yazılarından ipucu, manşetlerden fikir kırıntısı arayacağız artık...
Mehmet Y. Yılmaz'ın fevkalade savaş çözümlemeleri
Tabii bu merak saikiyle Mehmet Yılmaz Bey'in iki yazısını takibe aldım, (biliyorsunuz kendisi Milliyet'in Genel Yayın Yönetmeni) arz edeyim efendim:
26 Aralık: Başlık: Saddam Gitmeli ... Öyle Ya da böyle...
"Irak'ta yaklaşan savaşı Türkiye'nin tek başına muhalefeti ile önlemek mümkün değil. Bugün için hazırlıkların ulaştığı boyut, savaşın kaçınılmaz olduğunu gösteriyor... Türkiye'nin çıkarı bölgede uzun süreli ve istikrarlı barış ortamının sağlanmasıdır. Saddam iş başında kaldığı sürece de bunun mümkün olamayacağı açıkça görülüyor.
Irak'ta ya da dünyanın başka her hangi bir yerinde savaşa karşı çıkmak elbette insan olmanın bir gereği. Ama bunun kaçınılmaz olduğu durumlarda savaş karşıtlığının bir tür aydın romantizmine dönüştürülmesinin de bir anlamı olmadığını biliyoruz...
27 Aralık: Başlık: Saddam'dan sonra ne olacak?
"Amerika'nın üstün askeri gücünün Irak'taki olası savaşı kısa sürede sonuçlandıracağı, birçok çevrede yaygın olarak paylaşılan bir görüş... Her halde en yanlış şey Irak'ı bir zamanların Filipinler'i gibi bir Amerikan 'askeri vali'sinin yönetmesi olmalı... Savaş, bölgemizdeki Saddam sorununu çözse bile yeni sorunların anası olacak."
Şimdi bu iki yazıya göre;
1- Mehmet Y.Yılmaz Irak'ta bir Saddam sorunu olduğunu söylemektedir.
2- Öyle ya da böyle savaş çıkacak, Saddam gidecektir.
3- Amerikanın üstün askeri gücü sorunu çözmeye yetecektir.
4- Savaşın kaçınılmaz olduğu bir durumda aydın romantizmini bırakıp ülkemizin çıkarına en uygun politikayı seçmeliyiz.
5- Saddam devrilse dahi, sonrasında neler olacağını iyi hesap etmeliyiz.
Bu naçizane çıkarsamaların ardından Başbakan Gül'ün Saddam için söylediği "diktatör" deyimini kullanın; üzerine, Saddam sonrasında Türkiye'nin çıkarlarının düşünüldüğü politikasını ekleyin; az bir şeyde gazetelerde sıkça rastlanan ABD'nin askeri hareketi hakkında bilgileri ekleyin: Sanırım Başbakanlıktaki çağrılmadığımız toplantı hakkında az çok fikir edinmiş olursunuz...
Tam bunları düşünürken NTV'nin "Üç ahbap çavuşu"- Ege Cansen, Deniz Gökçe ve Asaf Savaş Akad'ın hemfikir olduğu bir söz kulağıma çalındı: Saddam'ın gideceği belli, Türkiye'nin çıkarı bu operasyonun kısa zamanda olmasında yatıyor..."
Aynen bunu söylediler, benim ortanca torun da "anane Asaf Bey'in derslerine girmesem mi?" demez mi... Sen çok yaşa e mi ortanca torun!...
Neyse başbakanlıktaki toplantı hakkında epeyce konuşacağız. Ama Tavsife kulunuzun büyük yazarları hakkında da birkaç malumat vereyim:
Hıncal Mudo'yu seviyor
Hıncal Uluç Bey'in bir yazısı gözüme ilişti; yazının başlığı "Benim Sevgili Mudom!.. diyor ki Hıncal Bey, "Mudo'da mangal gibi yürek vardır. Gene İstanbul'u donatmış.. (iki nokta yan yana) Amma velakin Taviloğlu'na kırk yıldır anlatamadım ki, bu reklamcılar onun parasını bol keseden harcıyorlar.. (yine iki nokta yan yana!..) Peki benim Sevgili Mudom, yoldan geçen kaç kişi mudo City.. Mudo Collection.. Mudo Concept laflarını anlar, bunlar gavurca, Müslüman mahallesinde Consept satılır mı"
Efendim Hıncal Bey'in "sevgili" olarak hitap ettiği Mudo şirkettir, "kırk yıldır laf anlatamadığı Taviloğlu ise ön ismi Mustafa olan şirket patronunun soyadıdır. Herkesin sevgilisi kendine mesela ben zevcime "Atıf Bey" derim Hıncal Bey'de bir şirkete aşık olur onun bileceği iş ama, el insaf, aynı sayfanın üst köşesinde son kitabım dediği "Best Of Hıncal'ın Yeri" de kendi deyimiyle "gavurca" değil mi?
Ertuğrul Bey de bir "gavurca" hastalığından muzdarip sanırım... Şöyle diyor Ertuğrul Bey (2 Ocak 2003- Hürriyet) "Ankara siyasetini çok iyi analiz eden bir arkadaşım (kim?) dün TBMM Başkanı Bülent Arınç için şu deyimi kullandı: 'Loose Cannon'. Bu deyim fırtınalı denizlerde tayfaların en korktuğu şeyi ifade ediyor" kelime manası ise (bakınız herhangi bir İngilizce sözlük, serbest bırakılmış top)
Efendim hepinize başkasının kümesindeki yumurtanın hesabının yapılmadığı barış dolu, aydın romantizmiyle geçirilecek bir yıl temenni ederim....(NK)