* Fotoğraf: MA
Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
Cumartesi Anneleri/İnsanları’na açılan “700. hafta davası”nın dördüncü duruşması, bugün İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü.
46 hak savunucusuna açılan davanın bugünkü duruşması öncesinde adliye önünde basın açıklaması yapıldı.
MA’nın haberine göre açıklamada konuşan kayıp annesi Hanife Yıldız, “1995 yılında adaletle tanıştım. Kocaeli Adliyesi’ne şikayetçi olmak için gittim. Polislerin yüzüne bakarak oğlumu sormak için gittim. Ama polisler gelmedi, yoğun olduklarından yazılı ifade okudular o gün anladım ki bir adalet yok. İzmir’de oğlumu sorduğumda bana ‘psikopat oğlun oyun oynadı bizimle’ dediler. Kocaman adalet yazıyor ama adalet olacak mı? Adalet olsaydı İzmir’de Kocaeli’nden sonra buraya gelmezdim. Adalete güvenmek istedim bunları yaşadım” dedi.
“Asıl davacı biziz”
Yıllardır adalet arayışının sürdüğünü ifade eden İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da “Galatasaray Meydanı’ndan vazgeçmeyeceğiz, hafıza bilinciyle orada oturacağız. Yıllarca hafıza mekanı olan meydanı yasaklıyorlar. Asıl davacı olan biziz, failler nerede? Niye cezalandırmıyorsunuz? Sanık kürsüsüne bizi oturtanlar utanmalı. Biz, verilen adalet arayışımız sonuç alana mücadeleye devam edeceğiz” diye konuştu.
“Şiddetin de yargılanması gerekiyor”
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Kampanyalar Sorumlusu Milena Buyum, en uzun barışçıl ve adalet mücadelesi sürdüren Cumartesi Anneleri’nin yargılanmasının haksızlık olduğunu belirtti:
“Barışçıl toplanma özgürlüğü sadece anayasal hak değildir. Yalanın ve şiddetin de yargılanması gerekiyor. Bu davanın derhal sona ermesi herkesin beraat etmesi gerekiyor. Çünkü dayanağı olmayan bir dava. Dışarıya barışçıl toplanmanın ne kadar yasak olduğunu belli etmek için açılan bir dava.”
“Vazgeçin, biz vazgeçmeyeceğiz”
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Efe de birçok insanın hakları korumak için bu davaya geldiğini söyledi, “Burada onlarca Cumartesi Annesi bulunmakta. Biz burada ‘siz ne yaparsanız yapın hak aramaya devam edeceğiz’ demek için buradayız. Davadan vazgeçilmesini istiyoruz, dava yok hükmünde. Vazgeçin, biz vazgeçmeyeceğiz” dedi.
“Anayasayı hiçe sayan bir dava”
Kayıp yakınlardan Besna Tosun, “Anayasa hala yürürlükte mi?” diye sorarak, herkesin izin almadan açıklama ve toplanmakta özgür olduğunu ve bunun anayasal hak olduğunu söyledi:
“Biz bu hakkımızı kullandığımız için bugün Çağlayan Adliyesi’ndeyiz. Çünkü var olan Anayasa vatandaş olarak bizi korumuyor, başta yargı olmak üzere devletin temel organlarını da bağlamıyor. Yani anayasa, anayasa olma vasfını kaybetti, sıradan bir metin haline getirildi. Türkiye anayasasız bırakıldı. Anayasal haklar, iktidarın izin verdiği kadar kullanılabilir hale geldi.
“Bu dava toplumun her kesiminden insanın haklı bir mücadele olarak gördüğü Cumartesi Anneleri ve İnsanları üzerinden itiraz etmenin, hak talep etmenin, toplanma ve gösteri özgürlüğünü kullanmanın bir suç haline getirildiği, bizzat Anayasayı hiçe sayan bir davadır. Bu nedenle, haklı olmanın verdiği güçle bize yargı yoluyla gözdağı vermek isteyenlere sesleniyoruz; Bizi korkutamazsınız, gözaltında kaybedilen sevdiklerimizi aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz. İnkara karşı gerçeği bıkmadan, usanmadan söylemeyi sürdüreceğiz. Başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere siyasal şiddetin bin bir halinin yaşandığı bu topraklarda hakikatinin taşıyıcısı olmaya devam edeceğiz.”
“Oğlunun başına gelenleri öğrenemedi”
Öğleden sonra başlayan duruşmada sanık beyanları alındı.
Gözaltına kaybedilen Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç şunları söyledi:
“Yargılanmama neden olan Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray’daki kayıplar mücadelesinin 700’üncü buluşmasına katılmamdır. O halde savunmama neden Galatasaray’da olduğumu anlatarak başlayayım.
“1994 yılının 7. ayında gece 1:00 sıralarında evimize sivil ve resmi polisler tarafından baskın yapıldı. Ağabeyimi almaya gelmişlerdi. O gece evimde bana şiddet uyguladılar, birçok küfür ve hakaret ettiler. Tabanca kabzasıyla ağzıma vurdular.
“Ağzım ve elbiselerim kan içinde kaldı. “Rıdvan’ı bize getirin, eğer getirmezseniz gördüğümüz yerde öldürürüz” diye tehdit ettiler. Ve o gece beni gözaltına aldılar. 14 gün Gayrettepe’de işkence ettiler.
“O geceden sonra ağabeyim hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardılar. Ağabeyim eve gelemez olmuştu. İstanbul Gaziosmanpaşa’daki evimiz polis gözetiminde tutuluyordu.
“Zaman zaman da evimize ve işyerlerimize baskınlar düzenliyor, “Rıdvan’ı bize getirin” diye tehdit ediyorlardı. Ağabeyim eve gelemiyor ancak avukatı ile düzenli haberleşiyordu. 15 Şubat 1995 tarihinden sona ağabeyimle bağlantı kesildi.
“Ardından evdeki polis ablukası kalktı, evimize yapılan polis baskınları da son buldu. Ağabeyimi bulmak için ilgili tüm mercilere başvuru yaptık, ama sonuç alamadık. Ağabeyim için devletin tüm kurumları “Bizde yok” cevabını verdi.
“110 gün süren ısrarlı bir arayışta sonra tamamen tesadüf sonucunda ağır işkence ile öldürülmüş cansız bedenine Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda ulaştık.
“Biz her yerde ağabeyimi ararken onun cansız bedeni savcılık dahil tüm resmi kurumlardan geçmiş, günlerce Adli Tıp'ta bekletilmiş ve onu arayan bizlere haber verilmeden “kimliği meçhul kişi” olarak Altınşehir Mezarlığı’na defnedilmişti.
“Beykoz Cumhuriyet Savcılığı’nın takip ettiği Rıdvan Karakoç dosyasında 27 yıldır süratli, etkili ve adil bir soruşturma yürütülmedi. Savcılar, olayı aydınlatmada ve sorumluları tespit etmede gerekli adımları atmadı. Suçun failleri mahkemeler önüne çıkarılmadı. Soruşturma hiçbir işlem yürütülmeden sürüncemede bırakıldı. Dosyamız 27 yıldır Beykoz Adliyesi’nin tozlu raflarında bekliyor.
“Benim annem Asiye Karakoç Galatasaray Meydanı’na ilk çıkan Cumartesi Annelerinden biridir. Annem yaşadığı adaletsizlik karşısında başvurduğu hiçbir yerden sonuç alamadı. Oğlunun başına gelenleri öğrenemedi.
“Oğluna bunları yapanların yargılanıp cezalandırıldığını göremedi. Çünkü devlet benim annemi görmedi, duymadı, onu vatandaş saymadı. O da Galatasaray Meydanı’na oğlunun fotoğrafı ile çıktı.
“Kamuoyunun ve devleti yönetenlerin kendisini ve oğlunu görmesini, duymasını istedi. Yani biz kayıp yakınları devletin tüm kapıları bize kapatıldığı için Galatasaray’a çıkmak zorunda kaldık.
“Annem son nefesini ağabeyimin adıyla verdi. Ağabeyim için adalet talebi annemden bana mirastır. Bu mirasa sahip çıkmak benim hem evlat hem insan olarak görevimdir.
“Ben ve ailem ne istiyoruz? Etkin bir soruşturma yapılsın, ağabeyimin başına gelenler tam olarak açıklansın. Ağabeyimi işkence ile öldürüp kaybedenler yargılanarak hak ettikleri cezayı alsın istiyoruz. Bunu yapmak zaten devletin, savcıların ve mahkemelerin görevi değil mi? Biz Galatasaray’da oturmaya başlamadan önce her yıl yüzlerce insan gözaltında kaybediliyordu.
“İnsanlar resmi ve veya silahlı güçler tarafından ailelerinin gözü önünde gözaltına alınıp kaybediliyordu. Biz Galatasaray’da oturmaya başladığımızda kaybedilen insan sayısı hızla düştü ve sonunda gözaltında kaybetme suçu işlenemez oldu.
“Bu eylem sayesinde binlerce insan kaybedilemedi ve hayatta kaldılar. Binlerce insan bu eyleme hayatını borçlu. Bu durum bizim eylemimizin ne kadar haklı ve yerinde bir eylem olduğunun kanıtıdır.
“Galatasaray’da 699 hafta oturduk. Kaybedenler ve onların zihniyetinde olanların dışında kimseyi rahatsız etmedik. Bizden kaynaklanan hiçbir sorun yaşanmadı. Şimdi ben ve arkadaşlarım 700’üncü haftaya katıldığımız için suçlanıyoruz.
“699 hafta suç olmayan şey nasıl birdenbire suç sayıldı? Polis şiddeti ile gözaltına alındım. Darp edildim. Ters kelepçe ile 8 saatten fazla alıkonuldum. Bana bunları yapan polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadı, ama ben yargılanıyorum.
“Soruyorum: Barışçıl toplanma hakkı Anayasa’nın korumasında değil mi? Ben vatandaş olarak Anayasal hakkımı kullanamaz mıyım?
“Ben bir suç işlemedim. Vatandaş olarak yargının da korumak zorunda olduğu barışçıl toplanma hakkımı kullandım. Ben 699 hafta boyunca “Güvenlik güçlerinin gözaltına aldıktan sonra kaybettiği insanlar nerede” diye sordum
“Ağabeyim için, tüm kayıplar için adalet istedim. Bağımsız ve tarafsız bir yargı istedim. Bunları istemek suç mu? Eğer değilse bu davada yargılananlar derhal beraat etmelidir.
“Yok, bunları istediğim için cezalandırılacaksam yine de kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğim.”
Duruşma savcısı derhal beraat talebinin reddine karar verilmesini talep etti. Mahkeme de mütalaaya uyarak beraat talebi reddetti. Bir sonraki duruşma, 21 Eylül saat 13:30'da görülecek.
Ne olmuştu?
Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıpların bulunup faillerin yargılanması talebiyle 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda başlattıkları oturma eylemine 15 Ağustos 1998'de başlayıp yedi ay süren polis saldırısı sonucu 13 Mart 1999’da ara verdi. 31 Ocak 2009’da yeniden başlayan Cumartesi oturmaları 25 Ağustos 2018’deki 700. Haftada tekrar polis saldırısı ile karşılaştı.
700. haftada polis plastik mermilerle saldırdı, çok sayıda kayıp yakını gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar ifadelerinin ardından aynı gün serbest bırakıldı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı, avukat Gülseren Yoleri, konuyla ilgili açıklamasında, 700. Hafta etkinliğinin “İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun bilgisi dahilinde Beyoğlu Kaymakamlığı imzalı bir karar ile keyfi olarak yasaklanmış olduğunu” söyledi.
TIKLAYIN - Maside Ocak: 97’de 2 Kuşak Gözaltına Alınırdık, Bugün 3 Kuşak Alınıyoruz
700. Hafta buluşmasında gözaltına alınan Maside Ocak, “1997'de iki kuşak olarak gözaltına alınırdık, bugün üç kuşak gözaltına alındık” dedi.
21 Mart 1995’te gözaltına alındıktan sonra cansız bedenine kimsesizler mezarlığında ulaşılan Hasan Ocak’ın ablası Maside Ocak, 82 yaşındaki annesi Emine Ocak’ın da gözaltına alınmak istendiğini, son anda polislerce otobüse bindirilmediğini, annesinin kalkanlarla itildiğini, kollarının morartıldığını anlatmıştı.
46 hak savunucusuna dava
Haklarında "Toplantı ve Gösteri Yasasına muhalefet" suçundan dava açılanların isimleri şöyle:
Koray Çağlayan, Koray Kesik, Leman Yurtsever, Levent Gökçek, Lezgin Özalp, Maside Ocak, Mehmet Günel, Muhammed Emin Ekinci, Ayça Çevik, Besna Koç, Cafer Balcı, Can Danyal Aktaş, Cihan Oral Gülünay, Cüneyt Yılmaz, Deniz Koç, Ercan Süslü, Ezgi Çevik, Faruk Eren, Fecri Çalboğa, Ferhat Ergen, Gamze Elvan, Hakan Koç, Hasan Akbaba, Hasan Karakoç, Jiyan Tosun, Kenan Yıldızerler, Murat Akbaş, Murat Koptaş, Onur Yanardağ, Osman Akın, Özer Oymak, Özge Elvan, Ramazan Bayram, Rüşa Sabur, Sadettin Köse, Adil Can Ocak, Ahmet Karaca, Ahmet Süleyman Benli, Ali Ocak, Ali Yiğit Karaca, Atakan Taşbilek, Ataman Doğa Kıroğlu, Saime Sebla Arcan, Sinan Arslan, Ulaş Bedri Çelik, Volkan Uyar.
O gün eyleme katılmak üzere alanda bulunan milletvekilleri ile ilgili de dokunulmazlıkları olduğu gerekçesiyle dosyalarının tefrikine karar verildi.
1995'ten beri Galatasaray meydanındaHakikat Adalet Hafıza Merkezinin verilerine göre, zorla kaybedildiği tespit edilen toplam 1352 kişi var. Bir grup kayıp yakını ve hak savunucusu “kayıplar son bulsun, akıbetleri açıklansın, sorumlular yargılansın” talebiyle 27 Mayıs 1995 cumartesi günü saat 12.00’de İstanbul, İstiklal Caddesi Galatasaray meydanında oturdu. Arada polis müdahaleleri olsa da 169 hafta kesintisiz Galatasaray Lisesi’nin önünde oturuldu. 170. haftada, 15 Ağustos 1998'de başlayan güvenlik güçlerinin saldırısı, 7 ay sürdü. Her cumartesi, yani tam 31 kez, gözaltılar yaşandı. Cumartesi Anneleri/İnsanları 13 Mart 1999'da güvenlik güçlerinin saldırıları nedeniyle belirsiz bir süre Galatasaray oturmalarına ara verdiklerini açıkladılar. Yedi aylık sürede toplam 431 kişi, birkaç saatten beş güne kadar varan sürelerde gözaltında tutuldu, dövüldü, tartaklandı, yerlerde sürüklendi, hakarete uğradı. Hep birlikte gözaltında kaldıkları süre 932 gün oldu. Toplam 84 günlük iş göremez raporu alındı. Bununla da kalmayıp haklarında, "polise mukavemet"ten, "toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına" muhalefetten davalar açıldı. Hatta, okuma yazma bilmeyen kadınlar gözaltı hücreleri duvarlarına yazı yazmaktan yargılandı. Cumartesi Anneleri/İnsanları, kayıpların bulunup faillerin yargılanması talebiyle 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Meydanı’nda başlattıkları oturma eylemine 31 Ocak 2009’da yeniden başladı. |
(AS)