Hayat tatlı tatlı geçip, bizden sorumluluk almamızı beklediğindeyse çoğu zaman tabiri caizse şapa oturuyoruz. "Peki şimdi ne olacak?" soruları kafamızı kurcalamaya başlıyor: Hangi iş daha iyi, ileride kendimi nerede göreceğim, arkadaşlarıma neler oluyor, ben ne yapıyorum, on sene sonra da aynı küçük evde yalnız başıma oturup şu an yaptığım şeyi mi yapıyor olacağım, gibi gibi...
Tüm bu rüzgarın etkisiyle hayat arkadaşlarımızı seçerken de artık eskisi kadar umursamaz olamıyoruz. Gençlikte hoş sohbet biri olması yetebilirken, şimdi ne iş yaptığı, bağımlılıkları olup olmadığı ve beraberinde taşıdığı yüklerin boyutu gibi sorular da önem kazanıyor.
Hayatın kanunu mu, bir gün hepimizin çekirdek aile formuna bürünmemiz? Sonsuza dek mutlu yaşamamız için illa evlenmemiz mi gerekiyor? Niye hiçbir masalda sonsuza dek mutluluğu yalnız yaşarak bulan bir prenses yok? En kaba tabirle insan insana muhtaç mı?
Boşanma oranlarının bu kadar yüksek olduğunu düşündüğümüzde, bizi aile olmaya iten ne? Dünyaya bizden bir parça bırakmak mı? Yoksa kendimizi sağlama almak mı? Ya da aşkın mucizesi mi?
Geçenlerde biri boşanmış, diğeri boşanmanın eşiğinde iki kadının sohbetine tanık oldum. Boşanmış olan şöyle diyordu: "Evlenince ne olacağını sanıyoruz ki, kocamızın sonsuza dek bizim olacağını mı? Flört döneminde her an beni bırakıp başka birine gidebileceği için, kusursuz görünmeye çalışırdım. Ama evlendikten sonra kendime bakmaz oldum, çünkü artık benimdi. Kocamdı, hiçbir yere gidemezdi. İşte bizim yanılsamamız bu, kocan olsa da başkalarına gidebilir ve gitti de zaten."
Belki bundan otuz sene önce insanlar evlenirken beraberlerinde taşıdıkları yükleri yoktu, ama şimdi fazlasıyla var: Eski ilişkiler, eski eşler...
Peki sizin yük taşıma kapasiteniz ne kadar?
Hayatınıza aldığınız kişinin eski sevgilileriyle hala görüşmesi, sizi onların doğumgünü partilerine götürmesi, hatta utanmadan size onlardan bahsetmesi, eski eşle yapılan zorunlu görüşmeler, gece gelen telefonlar, fotoğraflar... Nereye kadar hangisine dayanabilirsiniz? Sizin ex-eşiğiniz ne?
Boşanmış bir kadın düşünün 30'larında ve bir çocuğuyla... Bundan sonrası için ne kadar şansı olabilir? Sonsuza dek mutlu yaşamanın olmazsa olmazı, yalnız kalmamayı başarabilmek için ne yapmalı? Eski kocası ile müstakbel kocası arasında taşıdığı yükleri bir yere koyup soluklanacak zamanı olacak mı?
Ya da boşanmış bir erkek düşünün 30'larında ve bir çocuğuyla... Bu yükleri taşıyamayacak birini severse ne yapabilir ki?
Bu sebeple mi boşanmış kişiler için özel internet siteleri kuruluyor? "Davul bile dengi dengine"nin günümüz açılımı denk yükler diye mi başlıyor...
Peki ya müstakbel hayat arkadaşı yollarında düşe kalka yürürken bizim giderek ağırlaşan yüklerimize ne demeli? Bir gün biri onları taşımak istemediğinde ne yapacağız, gidip Boğaz Köprüsü'nden atabilecek miyiz tüm geçmişimizi? En sevdiğim fantazide olduğu gibi beynimizi spatulayla kazıyıp tertemiz bir şekilde uyanabilecek miyiz yeni hayatımıza? Sürekli geçmişine saplanıp kalan insanlar aslında bir nevi yük tasarrufu mu yapıyor dersiniz? Aynı insanlar ve tekrarlarla.
Hayat bize nereye gidersek gidelim yüklerimizden yani geçmişimizden kurtulamayacağımızı gösteriyor. İster bizi kimsenin tanımadığı, dili dilimize yabancı bir ülkede olalım. Belki fiziksel olarak kendimizi soyutlayabiliriz, peki ya ruhumuz?
Belki de en iyisi önce kendi yüklerimizi en ufak bir sarsıntıda devrilmeyecek şekilde yerleştirmek ve sonrasında da ex-eşiğimizi baştan belirlemek. Diğer bir seçenek de Eternal Sunshine of Spotless Mind'ın gerçek olmasını beklemek olabilir sevgili okuyucular.(EK/EÜ)