Türkiye'deki eğitim sistemi her geçen gün farklı açılardan tartışılıyor. Kimi zaman "cemaatlerle" yapılan anlaşmalar kimi zamanda eğitimin niteliği eleştiriliyor.
Özellikle Van'daki eğitim sorunları üzerine söyleştiğimiz Eğitim Sen Van Şube Kadın Sekreteri Sema Aktaş, Değişim ve dönüşüm maalesef eğitimin temel ilkeleri ile değil siyasi bir saikle gerçekleştiriliyor” dedi.
Türkiye’deki eğitim sistemini nasıl tanımlarsınız? Olması gereken ile var olan arasında ne gibi farklar var?
Eğitim, bireylerin davranışlarında olumlu yönde köklü değişiklikler yapmayı amaçlayan önemli bir süreçtir. Aynı zamanda bireylerin oluşturduğu toplumu da olumlu yönde değiştirip dönüştürmeyi hedefler.
Türkiye’deki eğitim sistemi de elbette bireyler ve ardından toplum üzerinde çeşitli hedefleri olan bir mekanizmaya sahiptir. Eğitim sisteminin toplumu ekonomik, kültürel ve bilimsel anlamda daha ileriye taşıyacak temel ilkelere sahip olması ve bu ilkelerin siyasi odaklar tarafından da değiştirilmemesi gerekir.
Ancak genel anlayıştan farklı olarak bu değişim ve dönüşüm maalesef eğitimin temel ilkeleri ile değil siyasi bir saikle gerçekleştiriliyor. Son dönemlerde eğitim alanında yapılan her değişim veya alınan her karar, eğitimi bilimsel ilkelerden ve laiklikten uzaklaştırıp dinselleştirme hedefi taşıyor.
Eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik ve eğitim eliyle fiili bir baskı ve dayatma haline dönüşmüş durumda.
Oysa eğitim anlayışı için temel ilkeler çerçevesi çok nettir: Kamusal, laik, bilimsel, anadilinde, cinsiyet eşitlikçi, fırsat eşitlikçi, tür eşitlikçi ve parasız olması gerekir. Var olan eğitim sistemi ise maalesef bu ilkelerden uzaktır.
Eğitim sisteminin en önemli ayağı olan öğrencilerin eğitime bakış açıları nasıldır? Sistemden gerekli verimliliği alıyorlar mı?
Eğitimdeki eşitsizlikler, başarı odaklı ve merkezi sınav anlayışı, yaşadığımız çağın gereklerinden ve bilimsellikten uzak, dinselleştirilen eğitim öğretim müfredatı ve tabi bu müfredatın merkezi sınav anlayışından uzak olması, gelecek kaygısı, yetenek ve ilgilerinin dikkate alınmaması gibi birçok etken, genç nesli eğitime karşı mesafeli davranmaya itiyor.
Belirsizliklerle dolu bir gelecek söz konusu olduğu için eğitim alsa bile iş bulamama kaygısı yaşayan gençler, bu anlamda okulu çok da gerekli bulmuyor.
Özellikle son dönemlerde eğitimden tek beklentileri Avrupa’ya gidebilecek düzeyde bir eğitim almaları. Yaşadıkları ülkede gelecek kaygısı, mesleğini icra ederken karşılaşacakları sorunlar ve insanca yaşamaya yetmeyen bir ücret ile karşılaşacağını en başından bilen gençler, çareyi Avrupa ülkelerine gitmekte buluyor. Ya eğitimden tamamen kopuş yaşanıyor ya da eğitimi başka bir ülkeye gitmek için zorunlu görüp ona göre davranıyor.
Sonuç olarak genç nesil, eğitim sisteminin altında eziliyor. Gözlemlerimize göre son zamanlarda okul terkleri çok arttı. Çoğunluğunu kız çocuklarının oluşturduğu bu okul terklerinin sebepleri sizce nelerdir? Son zamanlarda aslında kitlesel okul terkleri arttı dersek daha doğru olur. Yukarıda bahsettiğim birçok sebeple birlikte, okul terklerinde etkili olan başka gerekçeler de mevcut.
Ekonomik krizle birlikte derinleşen yoksulluk (ki çocuk, genç ve kadın yoksulluğu çok daha derin yaşanıyor), ucuz iş gücü olarak kullanılan çocuk işçiliği, 2012-2013 eğitim öğretim yılı itibari ile hayata geçirilen 4+4+4 eğitim sistemi, bölgesel eşitsizlikler, feodal yargılar, çocuk yaşta ve zorla evlilik vb. birçok sebep sayılabilir. MEB’in TBMM’de açıkladığı verilere göre ilkokulda 11 bin 654, ortaokulda 28 bin 421 ve lisede ise 240 bin 668 öğrenci eğitim dışına çıkmıştır ki bu sayılar bizce çok daha fazladır.
Bu nedenle okul terklerini kitlesel terkler olarak ifade ediyoruz. Açık öğretimlerde yaklaşık 1 milyon 700 bin öğrenci olduğu ifade edilmiştir. Birkaç yıldır yaygınlaştırılan MESEM uygulaması ile birçok meslek lisesi öğrencisi okulları dışında işletmelerde ucuz iş gücü olarak kullanılmış ve böylelikle resmi olarak eğitimin dışına çıkma durumu oluşmuştur. Yine okul terkleri kız çocuklarında daha yaygın karşılaşılan bir sorundur.
Ev içi emeğin önemli bir bölümünü üstlenen kız çocukları; ailede çocuk, yaşlı veya hasta bakımı gibi sorumlulukları üstlenmesi, ekonomik krizin derinleşmesi ve cinsiyet sebepli eğitimden koparılan ilk bireyler olması ve tabi erken yaşta zorla evlilik gibi gerekçeler ile eğitim öğretim dışına itiliyor. İstatistiklere göre yaklaşık 1 buçuk milyonu aşkın kız çocuğu eğitim sisteminin dışında kalmış durumdadır. Yine istatistiklere göre 2021 yılında 16-17 yaş grubu 14 bin çocuk resmi olarak çocuk yaşta ve zorla evlendirilmiştir.
Eğitim sistemi nasıl bir gençlik yaratmayı hedefliyor? Bunun için ne gibi çalışmalar yürütülüyor?
Bu doğrultuda da devlet, sık sık yeni hedefler belirleyip yeni uygulamaları devreye sokuyor. Örneğin, ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerimi Seviyorum) projesi ile manevi danışman atanan okullarda iktidar kendi ideolojisi doğrultusunda gençleri ve çocukları yetiştirmeyi hedefliyor. Herhangi bir pedagojik yeterliliği bulunmayan bu manevi danışmanlar, çocuklar ve gençler üzerinde özel olarak çalışıyor. Yine en son bütçe görüşmeleri esnasında Bakan Yusuf Tekin’in dile getirdiği bir gerçeklik söz konusu.
MEB, birçok tarikat ve cemaatlerin yanı sıra ülkü ocakları ile protokol imzalıyor ve gençler, çocuklar bu tarikat, cemaat ve derneklerin özel yerlerinde eğitim almaya yönlendiriliyorlar. Herhangi bir denetimi olmayan, çocuklara ve gençlere yönelik şiddet ve istismar ile sıkça gündeme gelen bu oluşumlar üzerinden genç nesil dizayn edilmeye çalışılıyor.
Misal, Van’da her yıl bu protokoller üzerinden yüzlerce öğrenci Karadeniz illerine gönderiliyor ve oralarda nasıl bir eğitim aldıklarına veya neler yaşadıklarına dair herhangi bir bilgi maalesef yok.
Var olan bu sorunlara karşı Eğitim Sen ve genelde tüm eğitimciler sizce nasıl bir çözüm hedefliyor? Neler yapılabilir?
Eğitim Sen; kamusal, bilimsel, anadilinde, laik, parasız, fırsat eşitlikçi, cinsiyet ve tür eşitlikçi bir eğitimi savunur ve tüzüğü ile bunu güvence altına alır. Sadece eğitim ve bilim emekçilerinin hakları üzerinden yürüttüğümüz bir mücadele anlayışımız yok.
Aynı zamanda eğitim sistemi için politika ve anlayış geliştiririz. Röportajın en başından beri ifade ettiğimiz tüm olumsuz durumların karşısında güçlü bir mücadele yürüten yegâne sendika olduğumuz iddiasındayız. İktidarın özellikle eğitim alanındaki ideolojik yaklaşımlarına karşı bilimsel ve toplumcu eğitim anlayışını savunan, demokratik toplumcu sendikal anlayışımız ile sorunların çözümünde ısrarcıyız.
Her bir eğitimci arkadaşımızın da eğitimde yaşanan bu sorunlara karşı kayıtsız kalmayacağını, çözümün bir parçası olacaklarını, öğrenci velileri ile birlikte etkin bir iş birliği içerisinde sorunların çözümüne katkı sunacaklarını ve çocuklarımızı korumak için her türlü mücadeleyi yürüteceklerini biliyoruz. Bizce sorunların en net çözümü, bahsettiğimiz ilkeler doğrultusunda yürütülecek etkin bir mücadeledir.
(NK/EMK)