* Fotoğraf: İklim Haber.
Yedi yıl oldu! Paris'te tüm ülkeler finansman akışlarını düşük sera gazı emisyonları ve iklime dayanıklı kalkınma patikasıyla uyumlu hale getirmeyi kabul etmişti. Bu taahhütlere rağmen, tam tersini yaptılar. Fosil yakıt sübvansiyonları artmaya devam etti ve Madde 2.1c gündem dışında tutuldu.
Paris Anlaşması'ndan bu yana G20 hükümetleri fosil yakıtlara yılda 77 milyar ABD dolarından fazla finansman akıttı. Bu, temiz enerjiyi desteklemek için harcadıklarının üç katı. Bu yüksek emisyonlu ülkeler, bizleri iklim krizi karşısında daha yoksul ve daha kırılgan yapan bu projelerin yaygınlaşmasını desteklemek için çok taraflı kalkınma bankaları, iki taraflı kalkınma finansmanı kuruluşlarını ve ihracat kredi ajanslarını kullanıyor.
Siyasi cesaret
Siyasi cesarete ihtiyacımız var. Paris Anlaşması, hem yurtiçi hem de uluslararası finansman akışı için yeni bir küresel paradigma çağrısında bulundu ve bu paradigma liderler zirvesinde yapılan birçok konuşmada da tekrarlandı. Buna rağmen, COP27'ye yeni ve tehlikeli, fosil yakıt finansman anlaşmaları imzalamaya gelen ülkeler olduğunu görüyoruz. Buna bir son verilmesi lazım. İstisna yapacak durumda değiliz.
Trilyonlar orada duruyor (evet, trilyonlar!). ECO, hem kamu hem de özel finansman akışlarını karbonsuz bir gelecekle uyumlu hale getirmemizi ve küresel ısınmayı 1,5°C derece sınırının altında tutmamızı engelleyen öğeleri tanımlamamıza yardımcı olacak bir süreç çağrısında bulunuyor. Madde 2.1c, bu tartışmanın çok önemli bir unsuru ve ECO bu maddenin şimdiye kadar gündem dışında bırakıldığına inanamıyor.
Karbon yakalama balonunun içi doğal gaz dolu
Karbon yakalama: Kamu finansmanı yakalamakta epey başarılı. Ya emisyonları yakalamakta? Pek değil.
Bu nedenle, ECO olarak bizler de Dekarbonizasyon Günü'nde fosil yakıt şirketlerine bu tehlikeli yanıltmacalarını kapı kapı dolaşıp satabilmeleri için bu platformun sunulmuş olmasından son derece endişeliyiz.
Fosil yakıt şirketleri, karbon yakalama ve depolama gibi riskli ve pahalı teknolojik çözümler sayesinde fosil yakıt çıkarmaya devam edebileceğimizi iddia ediyor. Ama herkese yalan söylüyorlar.
Fotoğraf: Yeşil Gazete.
Pahalı başarısızlıklar
Karbon yakalama ve depolama (CCS) bir azaltım teknolojisi olarak işe yaramıyor. ECO, onlarca yıllık araştırmaya ve on milyarlarca sübvansiyona rağmen, karbon yakalama teknolojisinin geçmişinin pahalı başarısızlıklar üzerine pahalı başarısızlıklardan başka bir şey olmadığını hatırlatıyor.
Karbon yakalama işe yarasaydı bile, iklim krizine karşı çözüm olmazdı. Karbon yakalamanın, petrol ve doğal gaz yandığında açığa çıkan emisyonların yüzde 80'i üzerinde hiçbir etkisi yok. Zaten yüksek maliyetli olan kirletici fosil yakıt tesislerinden kaynaklanan emisyonların bir kısmını zar zor geri almak için milyarlarca dolar harcamak hem saçma hem de gereksiz. Yenilenebilir enerjiye ve enerji verimliliğine yatırım yapmak her zaman daha verimli ve daha etkili.
Manila'dan Kaliforniya'ya
Karbon yakalama ve depolamanın en son IPCC raporunda en yüksek maliyetli ve en az etkili azaltım seçeneği olarak yer alması hiç de şaşırtıcı değil. Karbon yakalama teknolojilerine Birleşmiş Milletler'in yeni net sıfır emisyon planı kılavuzlarında bir kez bile yer verilmemesi de boşuna değil.
Ayrıca karbon yakalama ve depolama projeleri, ekosistemleri ve insan sağlığını tehdit eden kirletici bir sektörün can simidi olarak insanlar ve çevre açısından yeni riskler oluşturuyor. Henüz geçtiğimiz hafta, Hollanda Yüksek Mahkemesi, Avrupa Birliği'ndeki en büyük karbon yakalama ve depolama projesinin Avrupa çevre yönergelerine uygun olmadığı için durdurulabileceğine hükmetti. Manila'dan Kaliforniya'ya kadar halk hareketleri karbon yakalama ve depolama projelerine karşı ayaklanıyor.
Daha fazla fosil yakıt
Elbette petrol ve doğal gaz şirketleri tüm bunları biliyor. Onlar karbon yakalama ve depolama ile iklim eylemine katkı sağlamak için ilgilenmiyor. Bu, onlar için fosil yakıt çıkarmaya devam edebilmeleri için kullandıkları bir yeşil boyama taktiği. Hatta "gelişmiş petrol kazanımı" uygulaması altında daha fazla fosil yakıt çıkarmak için de kullanılıyor. Karbon yakalama ve depolama teknolojileri bu tehlikeli fosil gaz akınını temize çıkarmak için kullanılıyor. Bu aynı zamanda bu şirketler için daha da fazla fosil yakıt teşviki elde etmenin bir yolu (en zengin şirketlere vermek yerine örneğin, Kayıp ve Hasar tazminatı için kullanılması gereken kamu finansmanı).
Mavi hidrojen adı verilen hidrojen de benzer bir hikâye. Mavi hidrojen, üretim sırasında karbon yakalama teknolojisi kullanılacağı vaat edilen fosil gazlardan elde edilen bir hidrojen. Ve bu vaat de sahte bir vaat. Mavi hidrojeni yakmak, doğrudan kömür veya fosil gaz yakmaktan bile beter. Aynı karbon yakalama ve depolamada olduğu gibi, fosil yakıt şirketleri hidrojeni altyapısal fosil gaz kilitlenmesini daha da büyütmek için bahane olarak kullanıyor.
Yalancı çözümler
Fosil yakıt endüstrisi, COP27 salonlarında bu kaçış yollarını savunuyor ve bu lobi faaliyetleri de işe yarıyor. Bu yalancı çözümler, ulusal katkı beyanlarında (NDC'ler), ülke beyanlarında, 'net sıfır' taahhütlerinde ve küresel stok sayımı müzakereleri dahil tüm müzakere odalarında karşımıza çıkıyor. Paris Anlaşması'nın bütünlüğüne zarar verebilecek tehlikeli boşluklara kapıyı aralayan Madde 6.4.'te de karşımıza çıkıyor.
Hileyle hurdayla iklim değişikliğinin üstesinden gelemezsiniz. Ve fosil yakıtlardan kurtulmadan iklim değişikliğine karşı mücadeleyi kazanamayız.
Günün Fosili – Mısır: Protestoculara izin yok ama fosil yakıt lobicilerine sıcak karşılama Binlerce delege, sivil toplum örgütü ve dünya medyası önemli bir iklim konferansı için bir sahil şehrinde bir araya gelirken, on binlerce düşünce mahkumunun hapishanelerde tutulması, ifşa edilmesi gereken farklı bir distopik boyut. İnsan hakları olmadan iklim adaletinin olamayacağını biliyoruz. Bir de üstüne üstlük bu yılki COP'ta fosil yakıt lobicisi sayısının geçen yıla kıyasla yüzde 25 artarak 600'a çıktığını öğrendik. Gezegeni mahvedenler bir iklim konferansında sıcak karşılanıp hoş tutulurken, sivil alanların bu kadar ağır şekilde kısıtlanması kabul edilemez. Peki ya dinlenen telefonlar ve engellenen web siteleri hakkındaki fısıltılara ne demeli? Bizler burada, iklim görüşmelerinde hayati öneme sahip olan Kayıp ve Hasar, iklim finansmanı ve adaptasyona konularına odaklanmaya çalışıyoruz. COP27 bizi dinliyor mu? Resmi COP27 uygulaması bizi "dinliyor' mu diye endişe etmeden veya her köşede güvenlik görevlileri ile burun buruna gelmeden, bu kişilerin habersiz kapalı toplantılara girmelerine ve hatta bazı durumlarda toplantıları kesintiye uğrattıkları için Birleşmiş Milletler güvenlik görevlileri tarafından çıkarılmalarına şahit olmak zorunda kalmasaydık daha mutlu olurduk. Bu da yetmezmiş gibi, su, wi-fi ve uygun fiyatlı yiyecek eksikliği de sıkıntılar listesine eklendi. Ücretsiz dağıtılan Coca-Cola, ilk birkaç günde su sebillerinin boşalması ve yiyecek tezgâhlarındaki uzun kuyrukları telafi etmeye yeterli değil. En yakın tuvaleti bulmak için 800 metre yürüdükten sonra delegelerden oluşan uzun bir kuyrukla karşılaşmak konusuna ise hiç girmeyelim. COP'u doğru yola sokmak Her ne kadar güpegündüz soygunu andıran fahiş otel fiyatlarının artık geçmişte kaldığını zannetmiş olsak da, birçok kişi otellerin saat farkından etkilenmiş ve yüzü gözü şiş ve itiraz edecek halleri kalmadığı için pes eden yolculardan ısrarla check-in şartı olarak ekstra ücret talep etmesinden şikayet etti. Bu COP'u doğru yola sokmanın ve herkes için insan hakları ve herkes için iklim adaleti sağlamanın zamanı geldi. NOT: Günün Fosili, COP'ta bulunan sivil toplum temsilcilerinin oylarıyla seçiliyor ve CAN International tarafından iklim değişikliğine karşı "en azı başarmak için en fazlasını yapan" ülkelere veriliyor. |
Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı (COP27), 6-18 Kasım tarihlerinde Mısır'ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenleniyor.
Zirveyle ilgili Uluslararası İklim Eylem Ağı'nın (CAN International) koordinasyonu ile sivil toplum örgütlerinin BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) toplantılarında yayımladığı ECO haber bülteninin başlıklarını bianet ve Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) iş birliği ve Ayşe Bereket'in çevirisi ile sizlerle paylaşıyoruz.
(TY)