Fotoğraf: Canva
Avukat Özcan Güven, Çocuk Adalet Sisteminin en temel sorunu olarak, çocuk dostu adalet ilkeleri konusunda eğitim almamış, çocuk konusunda farkındalığı olmayan kişilerin çocuk alanında çalıştırılmaları olduğunu söylüyor.
Uzun yıllar çocuk hakları alanında avukatlık yapan Güven, çocuk mahkemesi hakimi olarak da görev aldı. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Çocuk Hakları Komisyonu Yürütme Kurulu Üyesi görevini de üstlenen Güven, bu geçen zamanda çocuk adalet sisteminde karşılaştığı çocuk davalarındaki başat sorunları şöyle sıralıyor:
"Yasak ama hâlâ çocuklara kelepçe takılıyor"
"Çocuk alanında çalışanların yeterli eğitim almamalarından kaynaklanan farkındalık eksikliği ve yapıyormuş gibi görünmelerine rağmen, aslında yapmamaları. Örneğin, yasak olmasına karşın hâlâ çocuklara kelepçe takılıyor.
"Çocuk mağdurların, kolluğun çocuk biriminde yanında uzman bulundurularak ve görüntü kaydı yapılarak dinlenmesi yerine, diğer polis merkezlerinde, yanında bir uzman bulunmadan ve görüntü kaydı yapılmadan dinlenmeye devam ediliyor.
"Bir kez dinlenmesi kuralına uyulmuyor"
"Cinsel istismar mağduru çocukların Çocuk İzlem Merkezinde ifadelerinin alınması yerine kolluk tarafından dinlenmeye çalışılıyor.
"Özellikle mağdur çocukların örselenmemeleri için bir kez dinlenmesi kuralına uyulmuyor, aşamalarda birden fazla kez dinleniyor.
"Çocuk farkındalığı olmayan çalışanlar"
"Örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Ama bütün bunların temelindeki sorun, çocuk dostu adalet ilkeleri konusunda eğitim almamış, çocuk konusunda farkındalığı olmayan kişilerin çocuk alanında çalıştırılmalarından kaynaklanıyor."
23 Nisan Çocuk Bayramı yaklaşırken sorularımızı yanıtlayan Özcan, TBB'nin de iki günlük sempozyumla gündemine aldığı Çocuk Adalet Sistemi üzerine sorularımızı yanıtladı.
Avukat Özcan Güven: 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 1989'da stajını bitirdikten sonra Ardahan Hakimi olarak göreve başladı. 1992-1996 yılları arasında Alaca/Çorum Cumhuriyet savcısı, 1996-2010 yılları arasında Yargıtay Ceza Genel Kurulu Tetkik Hakimi, 2010-2014 yılları arasında Ankara 3. Çocuk Mahkemesi Hakimi olarak görev yaptı ve emekli oldu. Halen Ankara Barosuna kayıtlı olarak avukatlık yapıyor. Aynı zamanda üniversitelerde Çocuk Hukuku dersleri veriyor. Çocuk Adalet Sistemi eğiticilerinden.
Çocuğun örselenmesi
Çocuk adalet sistemi çocuk haklarını ne kadar gözetiyor? Mağdur ya da suça sürüklenen çocuk... Çocuğun örselenmesi dava süreçlerinde ne kadar engellenebiliyor?
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, adalet sistemine giren çocukların haklarını korumak amacıyla çıkarılmış bir kanun. Bu kanun, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümlerinin iç hukuka yansıtılmasını büyük ölçüde sağladı. Ancak, tam anlamıyla yeterli mi derseniz, ne yazık ki yetmiyor. Çünkü, uygulamada sıkıntılar var. Her şeyden önce hem sözleşmenin hem de kanunun öngördüğü şekilde Türkiye genelinde her yerde çocuk mahkemeleri kurulmuş değil. Birçok yerde genel mahkemeler, çocuk mahkemesi sıfatıyla suça sürüklenen çocuklar haklarındaki davalara bakmakta ve yetişkinler için kurulmuş bu mahkemeler çocuk hakları konusunda yetersiz kalıyorlar. Çocuklara ilişkin mevzuatı yeteri kadar bilmedikleri için çocuğun yargılama sürecinde örselenmesine neden oldukları gibi, çocukların korunması ve desteklenmesine ilişkin hükümleri de uygulamıyorlar.
"İhtisaslaşma çok az bölgede var"
Çocuk Koruma Kanunu'nun 25'inci maddesinde Çocuk Mahkemeleri'nin her ilde kurulacağı açıkça belirtilmiş olmasına rağmen, özellikle son dönemlerde bu mahkemelerin oldukça az bölgede olması, genel mahkemelerin çocukların dahil olduğu ceza davalarına çocuk mahkemesi sıfatı ile bakılmasının yolunu açtı. İhtisaslaşmanın oldukça az bölgede oluşu; çocukların genel mahkemelerde çocuk mahkemesi sıfatı ile yargılanmaları mümkün olsa dahi, çocukların özgül hükümlerden oldukça az ölçüde yararlanabilmesine neden oluyor. Çocukların özel ihtiyaçları ve mevzuat hakkında doğrudan eğitim görmeyen uzmanlar ile muhatap olan çocuklar; çocuklara özgü adalet sisteminin sağladığı korumadan yararlanmadığı gibi genel ceza mahkemesi yargılamalarında çocuğun korunması ve suç ve suç ortamından uzaklaştırılarak, alternatif yöntemlerle topluma kazandırılması yerine ceza bakış açısı ile değerlendirilmesine yol açıyor. Ceza mahkemelerindeki suç tipinin çeşitliliği ve iş yükünün fazlalığı da göz önünde bulundurulduğunda; çocuklara özgü güvenceler konusunda tam olarak uzmanlaşamayan meslek uzmanları, sistemli bir şekilde eğitimden geçmediği gibi çocukların özgül ihtiyaçlarının farkında olmaktan da uzaklaşıyor.
"Kurallar uygulanıyormuş gibi davranılıyor"
Çocuk mahkemeleri kurulan yerlerde ise, yeteri sayıda çocuk mahkemesi kurulmadığı için iş yükleri çok fazlalaşıyor ve bu nedenle yargılama süreleri de uzuyor.
Mağdur çocuklar yönünden de aynı sıkıntılar yaşanıyor. Örneğin mağdur çocuğun örselenmemesi için getirilmiş bir kural olan "bir kez dinlenmesi" kuralı çok zaman uygulanmıyor.
Uygulamada en büyük sıkıntı, kurallar uygulanıyormuş gibi davranılmasına rağmen gerçekte tam anlamıyla uygulanmaması nedeniyle çocuklar yönünden hak ihlalleri yaşanıyor.
Türkiye Barolar Birliği Çocuk Hakları Komisyonu"Komisyondan sorumlu koordinatör olan bir Yönetim Kurulu Üyesi ve çeşitli Barolardan seçilmiş 13 kişiden oluşan bir yürütme kurulu var. Ayrıca, Çocuk Hakları Merkezinde yer alan, yine çeşitli Barolardan seçilen 35 avukat var. Bu kişiler 2 yıl görev yapmak üzere seçildiler, bir sonraki dönemde yeniden seçilmeleri de olanaklı. | |
"Çocuk adalet sistemi bir bütündür"
Çocuk izlem merkezi, adli görüşme odalarının hayata geçmesi... Bu adımlar olumlu olsa da, çocuk adalet sisteminde bütünlüklü bir politika neden hayata geçemiyor?
Türkiye'de kolluk birimleri içerisinde Çocuk Büro Amirlikleri, Adliyelerde Çocuk Bürosu (Çocuk Savcılıkları) ve Çocuk Mahkemeleri, yeterli sayıda olmasa da kuruldu. Ancak soruşturma aşamasında çocuğun sorgusu genel sorgu hakimliklerinde yapılıyor. Yine çocuk yargılamalarına ilişkin üst yargı organlarında da çocuğa özgü ihtisas daireleri kurulmadı. Bu konuda yasal düzenleme yapılması zorunlu. Adalet sistemi içine girmiş bir çocuğun tüm aşamalarda ihtisaslaşmış mercilerce işlemlerinin yapılması gerekir. Zira çocuk adalet sistemi bir bütündür.
Neler yapılmalı?
Çocukların adalet sistemine dahil edildiği durumlarda ilk derece mahkemesinin kararları, suç türüne göre Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay'ın ceza dairelerinde görülüyor. Hal böyle olunca; çocukların yargılanmasında ilk derece mahkemelerine kararlarında yön verebilecek içtihatlar oluşmuyor ve bu yönde akademik çalışmalar da yapılamıyor. Nitekim akademik çalışmalar ve içtihatlar da karşılıklı olarak birbirini besleyen yöne sahip. Dolayısıyla; çocuk adalet sistemindeki ihtisaslaşmanın Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay'ı da kapsayacak şekilde kurulması gerekiyor.
Çocuklara özgü güvencelerin tam olarak sağlanabilmesi için ihtisas mahkemelerinin sayılarının fazlalaştırılması, çocuklara özgü sorgu hakimliklerinin kurulması, Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay'da çocuk yargılamalarına özgü dairelerin kurulması zorunludur.
Ayrıca, hem Çocuk Hakları Sözleşmesi hükümleri hem de Çocuk Koruma Kanununun 32. maddesi gereğince, çocuk alanında çalışan hakim, savcı, mahkeme uzmanı gibi profesyonellerin, çocuk hukuku, sosyal hizmet, çocuk gelişimi ve psikolojisi gibi konularda meslek öncesi ve meslek içi eğitimleri yapılmalı ve çocuk konusunda farkındalıkları sağlanmalı.
BMÇHS, iç hukuk ve evlenme yaşı
Türkiye'nin de kabul ettiği BM Çocuk Hakları Sözleşmesi iç hukukumuza ne kadar yansıyor?
Gerek Çocuk Koruma Kanunu gerekse yürürlükte bulunan birçok kanun açısından Çocuk Hakları Sözleşmesine uygun düzenlemeler yapılmıştır. Ancak, uymayan yasal düzenlemeler de hâlâ mevzuatımızda bulunuyor. Örneğin Medeni Kanun'daki evlenme yaşına ilişkin olarak 17 yaşında ailenin izni, 16 yaşında mahkeme izni ile evlenme olanağı sağlanması Çocuk Hakları Sözleşmesine aykırı olmasına rağmen değiştirilmemiş ve uygulanmaya devam ediyor.
Yukarıda da söz ettiğim gibi, uygulamada da sıkıntılar var. Çocuk alanında çalışanların yeterli eğitim almamaları nedeniyle birçok kuralı uyguluyormuş gibi hareket etmelerine karşılık aslında uygulamamaları en büyük sıkıntıyı yaratıyor. Çünkü, yetişkinler ile ilgili uygulamalara yönelik eğitim almış kişilerin, çocuklar hakkında farkındalıkları olmadığından, çocuklarla ilgili işlemlerde yeterli ölçüde hassas davranmamaları hak ihlallerine yol açıyor.
"Çocuk, suç işleyerek aslında korunma gereksinimini ortaya koyar"
Çocuk hukukunun kendine özgü bazı kuralları olduğunu söylüyorsunuz bir röportajınızda. Çocuklara ceza verilmesi son çare olarak geçer. Geçen 20 Kasım Çocuk Hakları Gününde 23 STK bir açıklama yayınlayıp "Onarıcı adalet, çocuklar için yerini cezalandırıcı adalete bıraktı" demişti. Siz deneyimleriniz üzerinden neler söylemek istersiniz? "Ceza yerine çocuğu korumak" ilkesi neden önemli?
Suç işleyerek adalet sistemine giren bir çocuk, toplum kurallarına aykırı davranmakla aslında korunma gereksinimini bağırarak ortaya koyar. Sağlıklı bir birey olarak yetişip, toplumda yerini alabilmesi için korunması ve desteklenmesi gerekir.
Çocuğun korunması ve desteklenmesi, suç oluşturan eyleminin bağışlanması ya da yaptırımsız kalması anlamına gelir. Ancak, çocuğun cezalandırılarak toplumdan uzaklaştırılmasının çok daha kötü sonuçlara yol açtığı da bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış durumda. Bu nedenle çocuğun özgürlüğünün kısıtlanmasının son çare olduğu kuralına hem Çocuk Hakları Sözleşmesinde hem de iç hukukumuzda Çocuk Koruma Kanununda yer verilmiştir.
Diversiyon uygulamaları
Amaç, çocuğu koruyup destekleyerek, toplumda sağlıklı bir birey olarak yer almasını sağlamaktır. Buradaki başarı ölçünüz, çocuğun yeniden suç işlemesini önlemektir. Bu da ancak onarıcı adalet ilkesini uygulamakla sağlanabilir.
Ceza Hukuku, maddi gerçekliğe ulaşma kadar kişinin topluma kazandırılması amacını da güder. Gelişen bilimsel çalışmalar ise kişinin cezalandırılmasının yeniden suç işlemesine tek başına etki etmediğini ortaya çıkardı. Bu yüzden pek çok ülke özellikle güvenlik tedbirlerine ve mahpusların eğitimine ağırlık vermeye başladı. Bu bağlamda diversiyon; çocukların, ilgili kovuşturmalardan önce veya kovuşturmalar sırasında herhangi bir zamanda yargı sisteminden uzaklaştırılmasına yönelik tedbirleri ifade eder. Uygulamada diversiyon uygulamalarının teşvik edilmesi ve çocukların lehine olacak şekilde genişletilmesi gerekir.
"Çocuğun suçu değil, çalışanların yetersizliği"
Zaman zaman basında yapılan haberlerde "suç makinasına dönüşen çocuklar"dan söz edilmesi, bu çocukların ilk suç işleyerek adalet sistemine girdiklerinde, onarıcı adalet ilkelerinin uygulanmaması, koruyucu ve destekleyici tedbirler uygulanarak topluma sağlıklı bir birey olarak yetişmesi için çaba gösterilmemesinden kaynaklanıyor. Bu çocuğun suçu değil, çocuk alanında çalışan uygulayıcıların yetersizliğidir.
Pandemi dönemi ve hapishanedeki çocuklar
Takip edebildiğiniz kadarıyla, pandemi sürecinde hapishanedeki çocuklar ne tür hak ihlalleri yaşadı? Pandemi, cezaevindeki çocuklar açısından nasıl bir dönemdi?
Pandemi süreci hepimiz için kötü bir dönem. Çocuklar bakımından daha kötü bir dönem oldu. Yalnızca cezaevlerinde olan çocuklar olarak bakarsak, konuyu çok dar bir çerçevede ele almış oluruz. Çünkü, anne veya babası cezaevinde olan çocuklar açısından da sıkıntılar yaşandı.
Pandemi nedeniyle cezaevinde bulunanların, aileleri ile kapalı veya açık görüşme yapmaları kısıtlandı. Bu kısıtlama ise genelge yayınlanması yoluyla yapıldı.
Halbuki ceza infaz kurumunda kalan hükümlü ve tutuklulara ilişkin tedbirlerin kanun ile düzenlenmesi gerekir. Bu husus; hükümlü ve tutukluların, ailesi ve özellikle çocukları ile olan ilişkilerini de kapsar. Doktrinde ve Yargıtay'ın içtihatlarında sıklıkla yer aldığı üzere; çocukların, ebeveynleri ile kişisel ilişki kurmaları, onların maddi ve manevi varlığını geliştirebilmeleri için elzemdir. Bu hak; sadece çocuğun üstün yararı gerektirdiği takdirde gerekçeleri ile açıklanmak sureti ile kanunilik ilkesine uygun olarak kısıtlanabilir. Öte yandan; çocuğun ana ve babasıyla doğrudan kişisel ilişki kurma ve sürdürme hakkının yanında, ebeveyn de analık ve babalık duygularını tatmin etme ve geliştirme hakkına da sahip. Bu açıdan; çocuk ile doğrudan kişisel ilişki kurma hakkı, aynı zamanda ebeveynin de maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı olarak vücut bulacaktır.
Makul ve ölçülü bir kısıtlama halini aşan ve hatta bir askıya alma uygulamasına dönüşen açık görüşlerin tümüyle kaldırılması ve kısıtlanması uygulamaları, kanunilikten açıkça uzak. Öte yandan; bu türden uygulamaların hem ebeveynlerin hem de çocukların maddi ve manevi varlığını geliştirme haklarını ihlal ettiği kadar, özel hayata saygı haklarının yanında özellikle çocukların ebeveynleri ile doğrudan kişisel ilişki kurma haklarını da ihlal etmiş olacak.
Yani hem cezaevinde olan çocuklar hem de anne veya babası cezaevinde olan çocuklar, pandemi sürecinde görüşmelerinin kısıtlanması nedeniyle hak ihlali yaşadı.
Yine pandemi süreci nedeniyle bir dönem duruşmaların yapılamaması yargılama sürecinin uzamasına neden olmuş, bu dönemde tutuklu olan çocukların duruşmalara getirilmemesi ve SEGBİS yoluyla dinlenmeleri de savunma haklarını kısıtlayan bir uygulamaya dönüştü. Çünkü, çocuk cezaevlerinin belirli yerlerde olması nedeniyle çocuğa Baro tarafından atanan müdafi avukat mahkemenin olduğu yerde duruşmaya katılamadı, çocuk ise yanında avukat olmadan, onun hukuki yardımından yararlanamadan dinlendi. Cezaevinin başka şehirde olması nedeniyle avukat çocuğun yanına gidemedi ve yeterli bir savunma yapılamadı.
Dolayısıyla yargı bölgesinin dışında mahpus olan çocukların yanında ayrıca danışabilecekleri bir müdafilerinin bulunmaması ve Ceza Muhakemesi Kanunu'ndan kaynaklanan zorunlu müdafinin kaynaklarının kısıtlı olması sebebiyle çocuk ile doğrudan iletişime geçebilme ve duruşma öncesinde yüz yüze görüşebilme imkanının sağlanmaması; çocuğun etkin bir şekilde hukuki temsilini dolayısıyla da adil yargılanma hakkı, katılım hakkı, duyulma hakkı ve çocuğun üstün yararı ilkelerini ihlal eder.
(AÖ)