Bir mektup düştü ileti kutuma. Bana gelen bütün iletileri zamanım elverdiğince okuyup yanıtlayanlardanım. Bu mektubu da öyle! F Tipi cezaevlerinden birinden yollanmış. Tecrit mahkumlarınca kaleme alınmış. Kimini elbette cezaevlerinde yakınları olanlar tanıyor. Kimilerinden de duyarlı kamuoyu F Tipi cezaevlerinde yaşananlar nedeniyle haberdar. "Haklarımız ve özgürlüklerimiz için mücadele ettik. Sonuç da buradayız" diyerek başlıyor mektup sahipleri.
"F Tiplerini ne kadar biliyorsunuz.Tecrit İşkencesi nedir? Hiç duydunuz mu? Bilmiyoruz..." diyerek de sıralamaya başlamışlar.
"F tiplerine gelen herkes daha önce elle ve elektronik cihazlarla defalarca aramadan geçirilmesine rağmen girişte atlet ve külotunuz da üzerinizde kalmayacak şekilde çırılçıplak soyulur. Dayatılan bu onursuz ve ahlaksız aramaya direnirseniz, dayak yersiniz.
"Hastane ya da mahkemeye gidip gelirken daha hapishaneden çıkmadan gidişte beş, dönüşte beş kez olmak üzere tam on kez aramadan geçirilirsiniz.
"Kaldığınız hücreler tek ya da üç kişiliktir. Tek kalıyorsanız hiç kimseyle, üç kişi kalıyorsanız yanınızdaki iki kişi dışında -gardiyanlar hariç- kimseyle konuşamaz, kimsenin yüzünü bile göremezsiniz. Hastane ve mahkemelere götürülürken bile hücrelere bölünmüş araçlarla götürülürsünüz.
"Mahkemeye sunacağınız el yazısı savunmanız önce hukuki bir bilgi ve yetkiye sahip olmayan gardiyanlar tarafından denetlenir. Gardiyanlar tarafından 'sakıncalı' bulunmaz ve 'olur' denilirse dilekçenizi mahkemeye ulaştırabilirsiniz. Yoksa el konulur.
"Avukatınızla görüşmeye giderken yanınıza kağıt kalem almanız yasaktır. Hücrenizden en fazla elli adım uzaklıktaki avukat görüşüne giderken, gidiş ve dönüşte tam üç kez aranırsınız.
"Bir haksızlığa uğradığınızda verdiğiniz dilekçenin akıbetini bilemezsiniz. İşleme konulup konulmadığını öğrenmek için bile dilekçe üstüne dilekçe yazmak zorundasınız.
"Dört yıldır F tiplerinden verilen onbinlerce suç duyurusu dilekçelerine rağmen ne uygulamalar değişmiştir, ne de keyfi dayatmalarda bulunan tek bir görevli cezalandırılmıştır. Keza gelen ve giden mektuplarımızın da akıbeti belli olmaz, tıpkı dilekçelerimiz gibi...
Acil ve hayati rahatsızlıkları nedeniyle revire çıkmak isteyip de 'doktor çarşıda', 'doktor uzmanlık sınavlarını kazanıp gitti' cevaplarıyla doktor yüzü görmeden ölenler veya bizzat 'doktor' tarafından hastaların kovulması F tiplerinin 'sıradan' olaylarıdır. "
F tiplerindeki tecrit uygulamalarını daha da uzatabiliriz. Hem de sayfalarca. Ama gerek yok. Sanırız aktardığımız bu birkaç madde bile yeterince anlatıyor tecridi" diyor ve taleplerini dile getiriyorlar.
"Ve şimdi yeni Ceza İnfaz Kanunu (CİK) ile bütün bu yaşadıklarımız, maruz kaldığımız tecrit işkencesiyle sessiz sedasız hücrelerimize gömülmek istemiyoruz. Yeni CİK'in tek bir maddesi değil, baştan sona bütün maddeleri incelendiğinde tecrit işkencesinin, hukuksuzluğunun yasal uygulamalar haline getirildiği görülecektir. Bu nedenlerle yeni Ceza İnfaz Kanununa karşı çıkmanızı istiyoruz" diyor içerdeki F tipi mahkumları.
Geri dönüp bakıldığında 2000 yılı Ekim ayından bu yana F tipi Cezaevlerine karşı çıkan hükümlüler arasından yüzlercesi (600) sakat kalmış, yüzün (119) üzerinde insan da hayatını kaybetmiş.
Beni günler, geceler boyu uyutmayan, benim gibi insan onurunu ve onuruyla yaşama hakkını her şeyin üzerinde gören her insanın yüreğini de vicdanını da yakan, yaralayan bir mevzu cezaevleri ve özelde de F tipleri...
Cezaevleri, hayatlarının bir bölümü normal yaşamın kesintisine uğrayan insanları, topluma yeniden kazandırmak, hayata bıraktıkları noktadan yeni bir beyaz sayfa açarak başlatmak ise; bunca eziyet niye!
Yakın zamanda sivil toplum örgütleri ile ilgili bir programa katılmıştım. Bir dost bana cezaevlerine kitap gönderdiklerini ama Kürtçe kitapların bütün uğraşılarına rağmen cezaevi yönetimlerince içeri alınmadığından söz etmişti. "Neden" diye sorduklarında da; "Kürtçe tercüman bulunup okutulması gerektiğini, sakınca yoksa ondan sonra izin verilebileceğini" ifade etmişler.
Ama her defasında da "tercüman için ödenek yok," ya da başka gerekçelerle o Kürtçe kitapların hiçbir zaman tutuklu ya da hükümlülere ulaşmadığı içerden gelen haberlerle ortaya çıkmış.
Katıldığım toplantı da bu durumu "Avrupa Birliği sürecinde, devlet-sivil toplum-birey ilişkisi çerçevesinde bir barikat olarak gördüğümü" dillendirdim.
Toplantı sonrasında bir katılımcının bunun uygun örnek olmadığını söylediğindeyse ister istemez bu mektubu düşündüm. Yani hangi cezaevinden yazılmış olursa olsun bir F Tipi cezaevinden gelen mektubu düşünedurdum.
Kim bilir F Tipi tutuklularının mektubu yollarken insani olarak talep ettikleri gibi herhangi bir yerde (okulda, sırada, derste, sırada v.b.) okunsaydı mektup, tepkiler ne olurdu.
Her şeye rağmen halen insan olan vicdanlara seslenmek adına bu insani ses çağrıştıran mektubun bir bölümünü, duyarsız kalmayanlar adına, tecrit'e ve tecritlere karşı durmak adına paylaşmak istedim. (ŞD/KÖ)