12 Eylül darbesinin ardından gözaltına alınan Cemil Kırbayır'ın işkence sonucu öldüğünü Meclis İnsan Hakları İnceleme Alt Komisyonu raporu ortaya koydu. Ancak raporun üzerinden geçen iki yılda olayla ilgili açılan soruşturma davaya dönüşmedi, sorumlular yargı önüne çıkarılmadı.
Oysa dönemin Mersin Milletvekili Zafer Üskül başkanlığındaki komisyonun hazırladığı Nisan 2011 tarihli raporda, bu incelemenin amaçlarından biri de "sorumluların tespit edilerek yargılanmasına yönelik girişimde bulunmak" olarak belirtiliyordu.
Ağabeyi Mikail Kırbayır, raporun yayınlanmasının ardından bianet'e yaptığı açıklamada, "Ortada artık 'faili meçhul' bir durum yok, sorumlular yargılansın" demişti.
Kırbayır'ın annesi Berfo Kırbayır, 105 yaşında, oğlunun kemiklerini bulamadan hayatını kaybetti.
İşkenceyi anlattılar
Cemil Kırbayır, 13 Eylül 1980'de evinden alınmış, önce 247. Piyade Alayı'na, bir hafta burada tutulduktan sonra da Kars Askeri Gözetimevi'ne gönderilmişti. O dönem sorgu evi olarak kullanılan Dede Korkut Eğitim Enstitüsü'nde emniyet personelince sorgulanırken, 8 Ekim 1980'de işkencede öldü.
Komisyonda dinlenen Mikail Kırbayır, 8 Ekim'i komisyona şöyle anlatmıştı:
"O zaman Göle Mal Müdürlüğünde vergi memuruydum. 8 Ekim 1980'de rahmetli babam daireye geldi, 'Ne oldu?' dedim, 'Her tarafı tarumar ettiler. Cemil'in firar ettiğini söylüyorlar' dedi."
"O dönemki tabir: Bizde yok"
"O anda babama dedim ki: Baba, babasın biliyorum. Ben dün Cemil'in yanından geldim, Cemil'in pusulası cebimde, Cemil sağdır. Bunlar diyelim ki Cemil'i ortadan yok etmişler. Buna hazırlıklı ol. Orada kuş uçmaz kervan geçmez bir yerden Cemil'in firar etmesi gibi bir konu olamaz, bu bir senaryodur bana göre."
"Her yere sordum, o dönem onların tabiriydi, nereye gittiysem 'Bizde yok' dediler."
Kırbayır, o dönem kardeşini sorgulayan ve öldüren polislerin isimlerini de öğrendiğini anlattı:
"Kemal Kartal, Mehmet Haytan, Semih Güney, Kureyşin Tepedereli, Köse lakaplı Ahmet. Sorguya girenler bunlardı. Haytan ile Kartal, Ulaş Korkmaz'ı da işkencede öldürmüş, ceza almışlardı. Ama cezaları infaz edilmedi."
"Beyin kanamasından öldü"
Cemil Kırbayır ile birlikte gözetimevine evine götürülen üç kişiden biri olan Cengiz Kaya olayı komisyona şöyle anlatmıştı:
"Gözlerimizi bağlayıp bir yere götürdüler, sonradan Eğitim Enstitüsü olduğunu anladık. Orada çok yoğun işkence gördük, elektrik, falaka, askı... Dördümüzü birlikte götürdüler sorguya. Sırayla işkence yapıyorlardı. Cemil'e sıra geldiğinde bizim üzerimize su döküp köşede bekletiyorlardı."
"Seslerini duyuyorduk. Cemil bir ara 'Hastaneye götürün, ben ölüyorum. Kusacağım' dedi, küfür ettiler. Kustuktan sonra bir sessizlik oluştu. Polislerden biri 'Şerefsiz kan kustu' dedi. Bir panik havası olduğunu hissettik, bizi odanın dibine götürdüler. Yarım saat boyunca etrafı temizlediler, aralarında fısıltıyla konuşuyorlardı. Bize işkence yapmayı da bıraktılar."
"Sonra biz başka yere götürüldük, bizi 'Ya Cemil kaçtı biliyor musunuz, nereye gider?' diye sorguladılar. Cemil'in oradan kaçma şansı yok."
"Onun sesi hala kulaklarımda, 'Ağabey, ne olur, istifra edeceğim' demişti. Sonra kan kustu, demek ki beyin kanamasından öldü."
"Oradan nasıl kaçacak?"
Kırbayır ile birlikte sorgulananlardan C.A. da komisyona oradan kaçmanın imkansız olduğunu söylemişti:
"Bir kere 100 kişi vardı orada. Korunan bir bina, bu kadar araç, bu kadar görevli, bu kadar polis. Bu insan ağır işkence görmüş, elleri kelepçeli, kusmuş, gözleri bağlı, çırılçıplak. Nereye, nasıl kaçacak?"
"Anneme gitmek istiyorum"
Cemil Kırbayır ile birlikte gözetimevine evine götürülenlerden Davut Aksu da tanıklığını şöyle anlatmıştı:
"Turan Sağlam da orada işkence gördü. Beşinci günde bilinci kayboldu, 'Annemi özledim, anneme gitmek istiyorum' diyordu, Sarıkamış Hastanesi'ne götürmüşler, orada ölmüş."
"26 ya da 27 Aralık'ta da Mahmut Kaya diye birini getirdiler. İşkenceden belden aşağısı simsiyah olmuştu, herhalde kangrendi. Gece Bitlis'te Beş Minare türküsünü okudu, sonra ağzından su geldi, oturduğu yerde öldü. O türküyü bir daha hiç dinlemedim. Onun da cenazesi hala kayıp. Sorguda Mehmet Haytan bana, 'Konuşmazsan seni de Mahmut gibi dipsiz kuyuya gönderirim' demişti."
"Sorgudan sonra beni Sarıkamış Askeri Hastanesi'ne götürdüler. Orada bir doktor şöyle demişti: Kars 1. Şube'den gelenleri almak istemiyorum, oradan gelenlerin hepsi ölüyor." (AS)