“Kars Cumhuriyet Savcılığı da bir soruşturma başlattı, biz de bir inceleme yapıyoruz. Ümit ediyoruz ki kısa bir süre içinde bir sonuca varacağız. İnşallah, bilenler, sizin de belirttiğiniz gibi, olaya tanık olan bekçi, vesaire, bize bildiklerini anlatırlar, olayı inşallah aydınlığa kavuştururuz.”
Bu sözler, 12 Eylül darbesinin ardından gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın akıbetinin araştırılması amacıyla kurulan Meclis komisyonunun başkanı Prof. Dr. Zafer Üskül’e ait.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun gözaltında kaybedilenlerle ilgili alt komisyonu, Nisan 2011’de tamamlanan raporunda, darbeden bir gün sonra, 13 Eylül 1980'de evinden alınan Cemil Kırbayır'ın “gözaltında öldürülmüş olduğu” kanaatine vardı.
Hatta raporun sonunda yargıya sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunma ve Kars’taki soruşturmanın sonucunu takip etme yargısına varılıyor:
“Komisyonumuz bu bilgi ve değerlendirmeler ışığında; Cemil Kırbayır’ın gözaltında iken işkence ile öldürüldüğü iddiası ile ilgili olarak; sorgulamayı yapan üç birim olan Emniyet, MİT ve Sıkıyönetim Komutanlığının o dönemdeki görevlileri ve yetkilileri ile dönemin sıkıyönetim komutanı hakkında, Kars Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunma, elindeki tüm bilgi, beyan ve belgeleri ilgili savcılığa göndererek soruşturmanın sonucunu takip etmenin uygun olacağı kanaat ve sonucuna ulaşmıştır.”
Sonra ne oldu?
Cemil Kırbayır halen “kayıp.”
Soruşturma ilerlemedi, dava açılmadı.
“Ölüm Allah’ın emri, belirsizlik zor”
33 yıldır oğlu Cemil Kırbayır'ı arayan Berfo Kırbayır, 21 Şubat 2013’te, 105 yaşındayken hayatını kaybetti.
“Ölür, ‘Doğumla ölüm, Allah’ın emridir’ deriz. Kimlerin yakınları ölmemiş ki. Acıdır, mezarının, nerede olduğunun ve suçlularının belli olmaması. Belirsizlik zor.”
Bu sözlerin sahibi, Cemil Kırbayır’ın kardeşi Mikail Kırbayır, bu cumartesi de kayıplarının akıbetinin açığa çıkarılıp faillerin yargılanması talebiyle yarın 600. kez oturma eylemi yapacak olan Cumartesi Anneleri/İnsanları ile birlikte Galatasaray meydanında olacak.
TIKLAYIN - MİKAİL KIRBAYIR: İNSANLARIMIZI KARANFİLLERİYLE GALATASARAY'A BEKLİYORUZ
Cemil Kırbayır, 13 Eylül 1980'de evinden gözaltına alınmış, önce 247. Piyade Alayı'na, bir hafta burada tutulduktan sonra da Kars Askeri Gözetimevi'ne gönderilmişti. O dönem sorgu evi olarak kullanılan Dede Korkut Eğitim Enstitüsü'nde sorgulanırken, 8 Ekim 1980'de işkencede öldü.
Öldürülmesiyle ilgili soruşturma Şubat 2011’de açıldıi bir ilerleme sağlanamayınca Kırbayır ailesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu, oradan çıkacak kararı bekliyorlar.
Meclis komisyonunun ortaya çıkardığı tanık ifadeleri, deliller, sorumlu olabileceği iddia edilenler ise halen araştırılmayı bekliyor.
Rapor: Gözaltında işkenceyle öldürüldü, kaybedildi |
Komisyonun raporundaki tespitler ve olayın akışı, 600 haftadır akıbetini sorulan kayıpların bulunması, sorumluların yargı önüne çıkarılması adına da önem taşıyor. Rapordaki delilleri, tanık ifadelerini, önemli tespitleri 600. hafta için bir kez daha sıralıyoruz: Gözaltında zorla kaybetme* Kamusal makamlar, yasal ve haklı zor kullanma durumlarında (bir kişiyi şiddete karşı korumak, tutuklu bulunan kişilerin kaçmasını önlemek ve bir ayaklanma veya isyanı bastırmak) bile “gerekenden fazla” zor kullanamazlar. * Devlet görevlilerinin “mutlak bir zorunluluk” olmaksızın kişileri öldürmeleri, yaşama hakkının devlet ve ajanları tarafından ihlalinin en ağır biçimidir. * Kayıp vakaları, bir kişinin devlet görevlileri veya resmi yetkililer adına veya onların onayı ile hareket eden kimselerce kayıt dışı olarak alıkonulması durumunda ortaya çıkar. * Kayıtdışı alıkoyma uygulamaları çoğunlukla kayıp kişinin öldüğünün teyit edilmesi veya kayıp kişinin akıbeti konusunda mutlak bir sessizliğe bürünülmesi ve aile fertlerinin o kişinin öldüğüne inanmaları ile sonuçlanır. Devletin ispat yükümlülüğü* Gözaltına alınmadan evvel sağlıklı olduğu tespit edilen kişi; gözaltı süresi içinde kaybolduğu ileri sürülür veya ölür ise, devletin yaşam hakkını sağlaması ile ilgili yükümlülüğü daha da önem kazanır ve bu kişinin başına ne geldiği ile ilgili ispat yükümlülüğü tamamen devlete ait hale gelir. * Kişinin gözaltından kaçmadığını, gözaltında işkence sonucu devletin görevlilerince öldürüldüğünü ispat etme yükümü bu iddiayı ileri süren kişilerde değil, şahsın gözaltında iken kaçmış olduğunu veya gözaltında kendisine işkence yapılmadığı ve bu işkence sonucu yaşamını yitirmediğini ispat etmek artık devletin görevidir. Cemil Kırbayır’ın öldürülmesi* Komisyonumuz, Cemil Kırbayır ile aynı gözetimevinde tutulan ve Dedekorkut Eğitim Enstitüsünde sorgulanan, sorguya götürülürken ve sorgu esnasında kötü muameleye tabi tutulduklarını ifade eden arkadaşlarının tanıklığı ile Cemil Kırbayır’a sorgu sırasında kaba dayak uygulandığına, falaka ile dövüldüğüne ve elektrik şoku verilmek suretiyle işkence gördüğüne dair ifadeleri yeterli delil olarak kabul etmiş ve Kırbayır’ın bu işkence sonucu yaşamını yitirmiş olduğuna kanaat getirmiştir. * Komisyonumuz, 12 Eylül 1980 darbesinin hemen ertesinde gözaltına alınan ve Kırbayır ile aynı ortamı paylaşan kişilerin komisyona verdiği bilgilerin ve komisyonumuzca dinlenen diğer tanıkların ifadelerinin güvenilir olduğuna kanaat getirmiştir. Tanıklar, birbiriyle örtüşen benzer ifadelerde bulunmuşlardır. * Komisyonumuz; Cemil Kırbayır’ın gözaltında iken işkence gördüğüne, bu işkence sonucunda hayatını kaybettiğine ve cesedinin ölümüne sebebiyet veren sorgulamaları yapan kamu görevlilerince ortadan kaldırıldığına inanmaktadır. * Cemil Kırbayır’ın gözaltında öldürülmesi ile ilgili bu kanaatimize mukabil; olayda adı geçen kamu görevlilerince ileri sürülen “Şahsın sorgu için getirildiği Dedekorkut Eğitim Enstitüsünün iki veya üçüncü katından pencereden atlayarak kaçtığı” şeklinde ki iddianın, ortaya çıkan ölüm olayını örtbas etmeye yönelik bir senaryo olduğu kanaati komisyonda oluşmuştur. Cezasızlık* Kaçma olayı ile ilgili olarak o dönemde, göstermelik bir-iki arama yapılması, görevliler ile ilgili usulen yapılan ve en düşük cezalardan olan kınama cezası ile sonuçlanan disiplin soruşturması dışında başkaca bir etkin soruşturma ve aramanın yapılmaması bu kanaatin oluşmasında önemli etkenlerden biridir. * O dönemde Kars ilinde görev yapan idari ve adli yönden yasaları uygulayan yetkililer Cemil Kırbayır’ın ölümüyle ilgili olarak, gözaltında işkence sonucu ölüme sebebiyet verme iddiaları hakkında doğru ve tutarlı bir soruşturma açmay arak, insanlık dışı muamele, işkence ve ölüme neden olma gibi eylemlere adı karışanların dokunulmazlığı gibi bir algının oluşmasına sebebiyet vererek bir kısır döngünün tohumlarını atmışlardır. Sistemli hak ihlalleri* O tarihlerde görülen yaşam hakkı ihlalleri ile işkence ve kötü muamelelere gösterilen hoşgörünün böyle bir manzaranın ortaya çıkışında etkili olduğu söylenebilir. Diğer bir deyişle burada sistemli hak ihlallerini tayin eden unsurlar, işkence eylemlerinin tekrarına gösterilen resmi hoşgörüdür. * Eylemlerin tekrarından kasıt, genel bir durumun ifadesi olan çok sayıda işkence ve kötü muamele eyleminin bulunmasıdır. Resmi hoşgörü ile kastedilen ise, eylemlerin açıkça yasadışı olmasına rağmen dönemin idarecilerince hoşgörüyle karşılanması ve eylemi yapanlar hakkında etkin bir soruşturma mekanizmasının işletilmemesidir. * Doğrudan bu eylemleri yapanların amirleri, durumun farkında olmakla birlikte, sorumluları cezalandırmak veya eylemlerin tekrarını önlemek için hiçbir girişimde bulunmamışlardır. Faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar* 12 Eylül 1980 darbesi ertesinde ve 90’ların ortasına kadar ülkemizde faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar ile işkence ve kötü muamelenin olduğu ile ilgili kamuoyundaki kuşku ve kanaatler azımsanamayacak kadar çoktur. * Komisyonca olayın inceleme sürecinde; dönemin askeri personelinin belirlenmesine ve dinlenilmesine yönelik yazılı ve sözlü isteklere Milli Savunma Bakanlığınca, raporun yazım aşamasına kadar henüz cevap verilmemiş olması, işkence ve yaşam hakkı ihlaline neden olan dönemin personeline yönelik hoşgörü olduğuna ilişkin endişemizi güçlendirmektedir. * Yapılan incelemeler sonucunda komisyonumuz, Cemil Kırbayır’ın ailesinin iddia ettiği gibi gözaltında öldürüldüğü ve bilinmeyen bir şekilde yok edildiği, kamu görevlilerinin iddia ettiği şekliyle gözaltından kaçmadığı düşüncesindedir. Genelkurmay, Emniyet, MİT* Dönemin resmi makamlarınca iddia edilen, gözaltından kaçtığı yönündeki açıklamalar, şahısların gözlerinin kapalı olması, ellerinin arkadan kelepçeli olması ve bilmedikleri bir yere götürülmeleri sorgu için kullanılan bu yerin etrafında güvenlik alınması gerçeği karşısında inandırıcılıktan uzaktır. * 12 Eylül sonrasında Dede Korkut Eğitim Enstitüsünde yapılan sorgulamalara katılan üç birimin mensuplarından ikisi olan Emniyet ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) personeli kendilerinin sorgulamayı yapan ekibe ellerindeki bilgileri vermek suretiyle yardımcı olduklarını, sorgulamaları kendilerinin dışındaki diğer birimlerinin yaptığını, kendilerinin yapmadığını belirtmiştir. * Ancak ortada bir gerçek vardır; o da şahısların buraya alındıkları ve bu üç birimin koordinasyonunda sorgulandıkları, sorgulamalarda insan hak ve hürriyetlerine aykırı davranışların fazlaca olduğu ile Kırbayır’ın gözaltı biriminden sorgu yerine alındıktan sonra tekrar gözaltı birimine getirilmediği, büyük olasılıkla sorgu esnasında yapılan işkenceye dayanamayarak yaşamını yitirdiği ve ortadan bu sorgulamayı yapan şahıslarca yok edildiğidir. Devlet görevlileri* Komisyon 10 mayıs 2011’de, o dönemki sorgulamalar esnasında alınan ifadeleri tutanağa geçiren polis memuru Selçuk Akyıldız, Emniyet Amiri Mehmet Haytan ile MİT görevlisi Zeki Tunçkollu’yu tekrar birlikte dinlemiş ve tarafların ifadelerinde yer alan farklılıkları birbirlerinin olduğu ortamda çapraz dinleme metoduyla karşılaştırmış ve açıklık getirilmesini talep etmiştir. * Bu çapraz dinleme sonucunda komisyonumuz, Kırbayır ve arkadaşlarının sorgu için götürüldüğü 8 Ekim 1980 tarihinin de içinde olduğu 17 Kasım 1980’e kadar sorgulamalarda, * Yazıcı olarak polis memuru Selçuk Akyıldız’ın tek yazıcı olarak görevlendirildiği ve tüm sorgulamalar sonucunda bir ifade tutanağı tutularak sanıklara imzalatıldığı, * Sorgulama işlemini MİT personelinden Taner Alpan ile Zeki Tunçkollu’nun yaptığı ancak bu şahısların tutanaklara imza atmadıkları onlar yerine emniyet personelinin ifade tutanaklarına imza attığı, * Kırbayır’ın sorguda başına gelen bir olaydan öncelikle sorgudaki ifadeleri kayda geçiren polis memuru Akyıldız ve sorgulamaları yapan MİT görevlilerinden hayatta olan Tunçkollu’nun bilgisinin olabileceği, sorgulamalarda zaman zaman askeri personelin de bulunduğu, kanaat ve bilgisine ulaşmıştır. Mikail Kırbayır da komisyon ile görüşmesinde, sorguya giren polislerin isimlerinin Kemal Gata, Mehmet Hayta, Semih Güney, Kureyşin Tepedereli ve Köse lakaplı Ahmet olduğunu öğrendiğini anlatmıştı. |
Raporun künyesi |
Raporun adı: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Tolga Baykal Ceylan’ın Kaybolması Olayından Hareketle Gözaltında İken Kayboldukları İddia Edilen Kişilerin Akıbetinin Araştırılması Alt Komisyonu, “Cemil Kırbayır” Raporu. Komisyonun kurulması, tarihi: TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, 23. Dönem 5. Yasama Yılı, 9 Şubat 2011 tarihli toplantısında “Tolga Baykal Ceylan’ın kaybolması olayından hareketle gözaltında iken kayboldukları iddia edilen kişilerin akıbetinin araştırılması” amacıyla kuruldu. Yöntem: Komisyon, Kırbayır’ın gözaltına alındığını gören tanıklar ile dönemin Emniyet ve MİT görevlilerini dinledi, Kars’ta gözaltı ve sorgunun gerçekleştiği mekanları inceledi, soruşturma dosyaları ve gerekli evraklardan Emniyetin elinde bulunanları temin ederek inceledi. Komisyon, dönemin sıkıyönetim komutanlığı personelinden olan görevlileri de dinlemek, sıkıyönetim komutanlığının elinde bulunan belgeleri incelemek üzere Milli Savunma Bakanlığından kişilerin isimlerini, irtibatlarını ve belgeleri istedi ancak bu bilgiler komisyona ulaştırılmadı. Raporda imzası bulunanlar: Komisyon Başkanı, AKP Mersin Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Zafer Üskül, AKP İzmir Erdal Kalkan, AKP Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal. |
(AS)