Fotoğraf: HDP
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Konuşmasına, “Brezilya’daki seçimlerde devlet başkanlığını kazanan İşçi Partisi ve lideri Sayın Lula Di Silva’yı tebrik ediyor, sağın karşısında sola zafer kazandırarak dünyaya umut yayan Brezilya halkına selamlarımı gönderiyorum” diye başladı.
Buldan özetle şunları söyledi:
“Cumhuriyetin 99. yıldönümünü geride bıraktık. Kuruluşundaki âdemi merkeziyetçilik ve demokrasi fikrinin terk edilerek, yerine Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere tüm farklılıkların ret ve inkârına dayalı tekçilik sisteminin devreye sokulmasıyla yaşanan yüz yıllık bir yıkım sürecinden söz ediyoruz. Yönetimler değişse de zihniyet hiçbir dönem değişmedi, üstelik bu dönemde aynı zihniyetin devam ettiğini görüyoruz ve toplum olarak bunu ağır bir biçimde yaşamaya devam ediyoruz.
Şark Islahat Planı’nın, Umumi Müfettişliğin yerini kayyım gaspı aldı. 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 2 Mart darbe mantığının yerini AKP-MHP ittifakının HDP’ye yönelik 4 Kasım ve 19 Ağustos kayyım darbeleri aldı.
Kürtçe anadil hala yasak. Vesayet sistemi el değiştirdi ama kendisi hiçbir zaman değişmedi. Bugün Saray ve yargı vesayeti olarak devam ettirilmektedir.
Cezaevi gerçeği ortadadır. Sağlık durumu iyice kötüleşen Aysel Tuğluk arkadaşımız halkımızın, bizlerin, kadınların ve demokratik kamuoyunun mücadelesi sonucu tahliye oldu. Çok açık söyleyelim; bu gecikmiş bir tahliyedir.
Kürt sorunu tam da budur. Ölüm döşeğindeki Kürt siyasi tutuklulardır, yasaklı Kürtçedir, Kürt’ün seçtiği belediyelere darbeyle atanan kayyımlardır, torbaya konulan kemiklerdir, tahrip edilen mezar yerleridir. Evrensel hukuktan doğan eşit yurttaşlık haklarının reddidir. Kürt sorunu; işkenceye, insanlık suçlarına, katliamlara karşı cezasızlık politikasıdır. Ve bir asırdır çözümsüz bırakılan Kürt sorunu, Cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en önemli engel olarak güncelliğini korumaya devam etmektedir. Bu meselenin çözümsüzlüğü Türkiye’nin diğer bütün sorunlarının çözümünü de engellemektedir.
Açlık sınırı 7 bin 425 TL, yoksulluk sınırı 24 bin TL bandına gelmişse eğer ve bu ülke adeta bir yoksulluk cumhuriyetine dönüşmüşse sebebi kaynakların güvenlikçi politikalara, talana ve ranta harcanmasıdır. Sebep, demokrasi yoksunluğudur. Güvenlikçi politikalar ile yolsuzluklar arasında doğrudan bir bağ vardır. İktidarın Çözüm Sürecini bitirdiği 2015’ten bu yana son 7 yılda yaşanan yolsuzluklar neredeyse Cumhuriyet tarihinde yaşananlarla eş değer düzeydedir. Beka lafı bir kılıftır, asıl oyun büyük rant etrafında dönmektedir. İşte bu politikanın sonuçlarını toplum olarak açlık, yoksulluk, yüksek zamlar ve sefalet olarak hep birlikte yaşamaktayız.
Şebnem Hocayı tutukladılar hakikati cesaretle dile getirdiği için. Şebnem Hocanın durduğu yer tam da hakikatin yanıdır, demokrasinin yanıdır, barışın ve birlikte yaşamın yanıdır. Kısacası savaş karşıtlığının yanıdır. Demokrasiden ve toplumsal barıştan yana olan herkesin duracağı yer de Şebnem Hocamızın yanıdır.
Mezopotamya Ajansı ve Jin News çalışanı gazetecileri, kadın muhabirler ağırlıklı olmak üzere tutukladılar. Hakikati yazdıkları için. Bu tutuklama, halkın haber alma özgürlüğüne doğrudan bir saldırıdır. Bu ülkenin ihtiyacı, hakikatin gereğini yerine getiren gerçek gazetecilerdir, Saray’ın talimatının gereğini yerine getiren bağımlı kalemler değil. Tutuklanan gazeteciler özgür basının onurudur, demokrasinin onurudur. Buradan hepsine kucak dolusu selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Sizin değerli kaleminiz tarihin onurlu sayfasını yazmaya devam edecektir.
Şebnem Hocanın ve özgür basın çalışanlarının tutuklanması tam da Cumhuriyetin 99’uncu kuruluş yıl dönümüne denk getirildi. Bu bir tesadüf değil. Verilen mesaj çok açık ve net; ret ve inkâra devam edeceklerinin sinyalini veriyorlar. Yani bir yüzyıl daha böyle sürdürmek istiyorlar. Ama bunu bir takım demokrasi söylemleriyle ambalajlayarak topluma sunuyorlar.
Demokratik cumhuriyet için büyük koalisyonu tam da oluşturma zamanıdır. Faşizmin ve sömürünün hegemonyasına karşı güçlü demokrasi hamlesini hep birlikte gerçekleştirme zamanıdır. Ne mevcut talan düzeni ne de bunun restore edilmiş yamalı hali. Bunların hiçbiri halklarımızın ihtiyacını asla karşılamaz. Türkiye toplumunun ihtiyacını asla karşılamaz. İçi demokrasiyle, barışla, adaletle, eşitlikle, hak temelli yeni bir toplumsal sözleşmeyle, güçlü yerel demokrasiyle, sivil, demokratik yeni bir anayasayla başta anadil hakkı olmak üzere evrensel eşit yurttaşlık haklarının tanınmasıyla doldurulan yeni bir demokratik sistemden, eşitlikçi yeni bir düzenden söz ediyoruz.
Tüm topluma çağrıyı sorumluluk olarak yerine getirmek istiyorum. Gelin hep birlikte bu ortak ilke ve hedeflerde gücümüzü birleştirelim. Birlikte yürüyelim. Zoru birlikte başaralım. Ülkeyi gerçek bir demokratik cumhuriyet ortamına hep birlikte taşıyalım. Bir dönemi kapatalım ve yeni aydınlık bir dönemi hep birlikte başlatalım.
Çok sesli bu ülkenin çok renkli kimlikleri ve halkları olarak tekçiliği tarihe gömelim. Evet, seçimlere de bu mücadele hedef ve stratejimizden aldığımız güçle hazırlanıyoruz. Ve dünde kalmak istemeyen, dünü bir daha yaşamak istemeyen, yeni bir geleceğe adım atmak isteyen her bir yurttaşımıza diyorum ki; yeni, güzel ve umut dolu bir yarını, yarınları hep birlikte oluşturabiliriz. Gelin HDP’nin açtığı Üçüncü Yolda birleşelim. HDP’de güç birliğini en kısa zamanda oluşturalım. (AS)