bianet’te bianet’i anlatmak acaip olacağından sadece: “bianet farklı, bianet’te yazmak –ve çalışmak da olsa gerek- ayrıcalıklı.” demekle yetineceğim.
Eks editörüm NZ’nin deyimiyle bianet yazı işlerinde yaklaşık bir yıldır ‘herkes her şeyi yapıyor’ dönemi -rotasyon yani- başladı.
Belirli dönemlerde editörler değişiyor. Örneğin son üç ayda GG Şef (Dönem Yayın Editörü), EÜ İnsan Hakları, NZ Kadın Hakları, TK Çocuk Hakları Editörü, EZÖ muhabirdi. Şimdi EZÖ Şef (Dönem Yayın Editörü), NZ İnsan Hakları, TK Kadın Hakları, EÜ Çocuk Hakları Editör.
Belirtmek isterim ki EÖ rotasyona katılmasa da beki yazılarım onun elinden hiç geçmemiş olsa da aslında bianet'in en kıdemli editörlerinden olduğu için ilk göz ağrımızdır.
Biz okurlara düşen sunulanları okuma(ma)k olduğundan bu işleyişin artıları ve eksileri bianet için önemli. bianet’e yazan bir kişi olarak itiraf etmeliyim ki; her editörden bir şeyler öğrendiğimden bu uygulama benim için çok yararlı oldu.
Öncesinde biamag editörü her hafta değiştiğinden müdahale ve katkılar değişebiliyor, birinin değiştirdiğini diğeri önemsemiyor, diğerinin düzelttiğini başkası görmüyordu. EZÖ’nün deyimiyle her şef bianet’e kendi rengini taşıdığından benim yazılarım da değişik renkler aldığından her editör değişimini mühimsedim.
Ekinde yazı gönderdiğim her mektupla kendimi ele verdim. Gelen her yanıtla ve editi yapılıp yayımlanan yazıyla da editörümü tanıdım.
Bana neler belletmediler ki… Mesela sözcük sayımı yaparak yazmak. Önce döktür, sonra kelime –vuruş- ekonomisi yaparak metni yeniden yaz.
Bu konuda çok zorlandığımı itiraf etmeliyim. Hâlâ bazı yazılarımın uzunluğu konusunda eleştirilsem de; yazıyı bir, ile, ve, ama, ki, şöyle, yani, artık, çünkü gibi lüzumsuz sözcükleri arındırma konusunda çok yol aldım.
Gün oldu “Yazılarınızı kısalttırma konusundaki baskıları göğüsleyemez hale geldiğimde haber vereceğim” , “Yazı biraz uzun: ben kısaltmağa çalışacağım” , “Yazılarınızın uzunluğu daha fazla alıntılanmasına engel teşkil ediliyor” gibi zarif uyarılar aldım.
Gün oldu hasbelkader beş bin vuruştan kısa yazabildiğimde ‘sakla vuruş hakkını, gelir zamanı’ diyen atalarımızdan hareketle editörlerimi “Bir sonraki yazımda vuruş alacağımı kat be kat fazlasıyla kullanacağım.” diye tehdit :-) ettim. “Yazı benim dışımda kısaltılırsa bütünlüğü yiter” diye kaygı ilettiğim de oldu.
Kısa yazmak zor, uzun yazmak kolay iş. Yazıyı iki-üç gün mayalanmaya bırakıp ardından baktığında kelime ve ifade ekonomisi sağlanabiliyor ama nerede o kadar geniş zaman?
Gün oldu başlık koymakta maharetlerini bildiğimden editörlerime ‘İsim anası/babası siz olun’ diye başlıksız yazılar gönderdim ya da ‘Yazının göbek adını koydum ama beğenmedim siz adını koyun’ dedim ya da gıyabımda onlar ‘daha iyi’ kaygısıyla başlık değiştirdiler.
Gün oldu okunmayı kolaylaştırdığı için yazılara ara başlık atan editörlerime ‘Metni parçaladığı için hoşlanmadığımı’ bildirdiğimde karşılıklı caz yaptık. İtiraf etmeliyim ki bazen de attıkları ara başlıklar metne anlam kattı.
Kendim süslü değilim ama yazılarımı italikler, boldlar, yazı karakteri ve punto değişimleri, sağa-sola yaslamalar ile süslemeyi seviyorum. Hatta parantezler, tireler, yıldızlar, dipnotlar ekleyerek rüküş hale gelen yazılarım da oldu. Bazı editörlerimin daha süslü olduğunu fark ettiğimde onlar yorulmasın diye görsel yolladığım da oldu.
Gün oldu yazıyı eklemeyi unutup; ‘Demansiyel durumlar; ben bu işi hep yapıyorum.’ diye ya da yanlış kopya gönderip ‘Bir ŞD klasiği: lütfen bu eki kaale alınız.” diye yeniden mektup yazıp zamanlarını çaldım. Yazıyı gönderdikten hemen ya da hani sonra –hatta yayımlandıktan sonra bile- değişiklik yapma gereksinimi duyup ‘Şeyyyyyy’, ‘Afedersiniz ama’ , ‘Zahmet olacak ama’ diye mektuplar yazdığımda beni kırmadılar hiç. Yazı cumartesi günü mag’da yayımlandığında yazıya yabancılaştığımı bilseler de.
“Yaşlı yazarların hiç bitmeyen kaprislerine katlanmak zor” dediğimde sevgili editörümden “Estaaaaa!” yanıtı aldım ya da yaptığım maddi hata yüzünden karizmam :-) dağılmasın diye ellerinden geleni yaptılar.
Gün oldu onların çabalarına –kendimce- bir tuğla koymak amacıyla zarf içeriğine günlük tüketim için yazılar koyduğumda tüm zerafetleriyle “Hafta içinde böyle hoş sürprizlerinizi daha sık bekliyoruz...” diye ya da “Bir-iki değişiklik gerek. Devam diye…” yüreklendirdiler.
Çok ciddi gündem konuları varken gönderdiğim yazı öncelikle kendime absürd geldiğinden “N’apayım? Bu ülkede gündem dediğin saniye saniye değişiyor” dediğimde, elimdeki stoktan ‘işinize yararsa’ diye yazı gönderdiğimde, “Gezmeğe gittiğim yerden iş –yazı yani- çıkardım. Biraz uzun. Eksi vuruş haklarımı dahil edebilirseniz?” dediğimde beni anladılar. Bazı yazılarımı değerlendiremeyecek olduklarında çok zarif bir şekilde gerekçesini yazdılar.
Gün oldu “Sevgili editörüm: yazıyı mag ya da günlük kullanma kararı sizin. Boynum kıldan ince.” , “Editörün kestiği yazı yazan kişiyi acıtmaz” dediğimde bana sembollerle yanıt verdiler.
Hatta internet sembol dilini bile, cins terimleri sözlüğüne aykırı sözcükleri de onlardan öğrendim. Gerçi konuya ilişkin inadım yüzünden ‘de-da, ki’ gibi kullanım hatalarımı düzelttiremediyseler de.
Gün oldu “bianet’teki şu yazınızı alıntılamak / amacıyla kullanmak istiyoruz” diyerek benimle iletişime geçen kişi / kurumları onlara ilettiğimde benimle bu güzelliği paylaştılar. Yazılara aldığım tepkileri, okuyucu mektuplarını ilettiğimde de keyfini sürdürdük birlikte.
Gün oldu onlara; insanın içindeki güneşi ve gülüşleri solduran yazılar gönderdim; gülrenkli,neşeli ya da içi naneli dışı çikolata kaplı yazılar da gönderdiğim gibi.
Gün oldu bireysel söylemimi uzun notlarla toplumsallaştırma oportünizmi yaptığımın ayrımına vardılar ama yorum yapmadılar.
Gün oldu ‘yaşamın kıyısında’ filmini yazan editörümü kıskanıp, ben de hayatımda ilk kez bir film üzerine yazdım.
Gün oldu sürpriz -nereden buldularsa- yapıp siteye fotoğrafımı koydular.
Gün oldu yoğun koşuşturmaları olduğunu bildiğimi, onları anlayabildiğimi anlatan minik ifadeler ekledim mektuplarıma.
Gün oldu “Heyyyy bianet; sen nelere kadirsin! Sağ olun iyi ki varsınız!” dedim.
Gün oldu “Editörlüğünüz hayırlara vesile olsun efenim” deyip genlerim(iz)deki ‘gelene ağam gidene paşam’ cılığın etkisiyle eks editörümü unutup hemen yenisiyle dans etmeğe başladım. Hasbelkader eks editörlerimle iletişime geçmem gereken durumlarda “Nasıl da unutuveriyorum hemen eski editörlerimi değil mi? Nankör yazar işte” diye öz eleştiri verdim; editörlerle sürdürülebilir iletişim olması gerektiğini yenilerde öğrendiğimden.
Sevgili -geçmiş ve gelecek- editörlerim; bianet bana yeni ufuklar açmaya devam ediyor.
Sizin yeni ufuklarınız çok daha fazla ve derin olsun; gün o gündür sevgili editörlerim. (ŞD/EZÖ)
*Şadiye Dönümcü. Biamag yazarı.
Not: Yazı 5 bin 955 vuruşluk oldu; yeni editörüm EZÖ. Herhalde eks editörlerim ‘hamili kart yakinimdir’ der :-)