“Ben sekiz yaşındaydım gözümün önünde babam yakalandı. Biz babamın arkasından ağladık bizimle dalga geçtiler. Babamın ve arkadaşlarının hakkı yerde kalmasın. Devlet yetkililerinden adalet istiyoruz. Ben sekiz yaşında babasız kaldım. Okuyamadım. Biri bana yanıt versin. Benim babam neden öldürüldü. Adalet istiyoruz”
Leyla Kaya, 28 yıl önce Güçlükonak’ta katledilen babası Ahmet Kaya için böyle seslendi.
“Gözaltında kayıplar bulunsun, failler cezalandırılsın” talepleri ile Cumartesi Anneleri / İnsanları, 980. hafta eylemlerini bugün Galatasaray Meydanı'nda yaptı.
Güçlükonak’ta Ne Oldu?
Hak savunucularından sadece 10 kişinin basın açıklamasına katılmasına izin verildi.
"İnkar ve cezasızlık siyaseti adalete ulaşmamızı engelledi"
Açıklamayı, 1995’te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi kayıp yakını Maside Ocak okudu, şöyle dedi:
“980. haftamızda bizimle özdeşleşen Galatasaray Meydanı’na girişimizi engelleyen polis bariyerlerinin önündeyiz."
"980 haftadır haykırıyoruz: Yüzlerce insanın gözaltında kaybedildiği bu topraklarda hiçbir fail ve sorumlu cezalandırılmadı. İnkâr ve cezasızlık siyaseti, kayıplarımıza ve adalete ulaşmamızı imkânsız kıldı."
"Her cumartesi Galatasaray’dan bu söylediklerimizi doğrulayan kayıp dosyalarını kamuoyu ile paylaşıyor ve gerçeklerin toplumsal hafızada yer alması için mücadele ediyoruz."
980. haftamızda, 28 yıl önce gözaltına alınan 11 kişinin bir minibüs içerisinde kurşunlanıp, yakılmasıyla sonuçlanan Güçlükonak Katliamı için adalet istiyoruz.”
“Adalet istemekten vazgeçemeyeceğiz”
“Bu katliamın detaylarını açığa çıkartarak, faillerin üzerindeki cezasızlığı sona erdirerek, adaletin sağlanması görevinizi yerine getirin. Kayıp yakınlarının adalet ve dürüstlük beklentilerine cevap vermek için gerekli adımları atın.
Kaç yıl geçerse geçsin Güçlükonak Katliamında katledilen 11 insanımız için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”
"980. haftamızda adli ve siyasi makamlara sesleniyoruz: Dönemin Devlet Bakanı Adnan Ekmen ve dönemin Şırnak İl Jandarma Merkez Bölük Komutanı Yüzbaşı Özcan Tozlu’nun devlet bağlantısına işaret ettiği Güçlükonak Katliamı’nda yaşananlar konusunda sorumluluk almanızı talep ediyoruz."
"Katlettikten sonra neden yaktınız?"
Açıklamanın ardından Güçlükonak’ta katledilen Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya kürtçe konuşma yaptı. Şöyle dedi:
“Başımıza ne geldiyse dilimiz yüzünden geldi. Yıllarca Galatasaray Meydanı’na gelip oturduk ama herhangi bir ses duyamadık. Biz bugün bu duruma karşı ses çıkarılması ve barışın gelmesini istiyoruz. Çünkü biz kimsenin bizim gibi mağdur olmasını istemiyoruz. Babamızı katledip yaktılar. Katlettikten sonra neden yaktınız?"
"Bu ayıbınızı nasıl örteceksiniz. Biz bu ayıplarının örtbas edilmemesi ve adaletin sağlanması için buradayız. Ne yazık ki bu ülkede adalet yok. Bu olay yaşandığında küçücük bir çocuktum bugün ise yaşlandım ve hala adalet ve barış istiyorum."
"Kimse ölmesin ve katliamlar yaşanmasın artık. Nereye kadar bu katliamlar devam edecek ve daha ne kadar zaman küçücük çocuklar ağlayacak. Yetkililere sesleniyorum artık bu ölümler dursun ve barış sağlansın."
Açıklamanın ardından kayıp yakınları “tüm kayıplar için adalet istiyoruz” diyerek karanfillerini Galatasaray Meydanı’na fırlattı.
Güçlükonak Katliamı nedir?
Devletin resmi kayıtlarına da geçen Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu’nun raporuna göre;
1996 yılının 10-12 Ocak tarihleri arasında askerler, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın düzenledi.
Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar Taşkonak Jandarma Taburu’na götürüldü. Köylüler burada ağır işkence sonucunda öldürüldü.
15 Ocak 1996 tarihinde de Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner'i arayan jandarma, gözaltında tutulanları serbest bırakacaklarını, onları almak için tabura bir minibüs göndermelerini istedi.
Durumdan şüphelenen Öner, sürücüyü yalnız göndermek istemedi. Korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz ve Lokman Özdemir’i de yanına alarak Ramazan Nas’ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitti.
Tabura gelen korucular da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas'ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı.
Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Ardından minibüs önce silahla tarandı. Atılan roketler sonucu minibüsün içindeki 10 kişinin bedeni kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan sürücü de taranarak öldürüldü.
Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.
Olayı araştırmak üzere, Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubu bir heyetle olay yerine gitti. Heyetin ulaştığı bilgi ve tanıklıklar resmi açıklamalar ile tümüyle çelişiyordu.
Heyet ulaştığı bütün bilgi, bulgu ve belgeler ışığında kamuoyuna, “Bu katliamı devlet güçleri yapmıştır” açıklamasında bulundu ve raporlarıyla birlikte Diyarbakır DGM, Olağanüstü Hâl Bölge Valiliği ve Genelkurmay'a başvurdu. Savcılıklara suç duyurusunda bulundu. Ancak yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan davada ise Türkiye, etkin soruşturma yükümlülüğünü ve ailelerin ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma haklarını ihlal ettiği için mahkûm oldu. (Başvuru no:33420/96 ve 36206/97)
(EMK)