Fotoğraflar: Evrim Kepenek/bianet
Türkiye Barolar Birliği’nin verilerine göre Türkiye’de en faza üyesi olan baro İstanbul Barosu. 23 bin 349’u erkek 22 bin 703’ü kadın 46 bin 52 avukatın üye olduğu baroyu kimin yöneteceği 10-11 Ekim’deki genel kuruldaki seçimlerde belli olacak.
Baro’yu yönetmek üzere avukatlar Sezin Uçar, Uğur Poyraz, Mehmet Durakoğlu, Ata Yazıcıoğlu, Hasan Kılıç, Gökhan Ahi aday olduklarını açıkladı.
İstanbul Barosu’nun şu andaki yönetiminde 4 kadın avukat bulunuyorsa da İstanbul Barosu’nu ve Türkiye Barolar Birliği’ni daha önce kadın bir avukat yönetmedi.
Daha çok Kürt ve muhalif avukatlardan oluşan Özgürlükçü Demokrat Avukatlar grubunun adayı Sezin Uçar, eğer seçilirse baronun ilk kadın başkanı olacak. Barolarda cinsiyet özgürlükçü bakışın eksik olduğunu söyleyen Uçar, erkek adayların da birer “tek adam” anlayışında olduğuna dikkat çekiyor.
Sezin Uçar’la söyleştik.
“Statükocu anlayışa karşı kendi programımızı oluşturduk”
İstanbul Barosu’na başkan adayı olmaya nasıl karar verdiniz?
2014’te Özgürlükçü Demokrat Avukatlar olarak İstanbul seçimlerine katılmıştık. Hem mevcut iktidarın hukuk anlayışına hem de barolara hâkim olan bir statükocu anlayışa karşı Özgürlükçü Demokratik Avukatlar olarak bir program etrafında birleştik.
O tarihten bu yana da bu programın ekseninde farklı biçimlerde de olsa seçimlere katılıyoruz. Bu genel kurul çalışmaları zamanında yine Özgürlükçü Demokratik Avukatlar olarak bir genel kurul hazırlık sürecine girdik.
Aynı zamanda hem programımızın gereği cinsiyet eşitlikçi bir programımız var; hem de kadın özgürlük mücadelesinin gelmiş olduğu nokta Kadın Özgürlükçü bakış açısının bugün genel toplumsal mücadele içerisindeki edindiği pozisyon gereği bir kadın baro başkan adayının olması gerektiğinin fikrinde ortaklaştık. Bu biçimiyle de ben bu sorumluluğu alma konusunda aday olmuş oldum.
“Barolar kadın özgürlükçü bakış açısına sahip değil”
Fotoğraf: Evrensel
Binlerce kadın avukat var ama hem Türkiye Barolar Birliği’nde hem de baroların yönetiminde bu yansımayı göremiyoruz. Sizce bunun nedenleri nedir ve çözüm önerileriniz neler?
Toplumdaki erkek egemen anlayışın barolara ve baro siyasetine yansımasından başka bir şey değil bu. Bugün bakıyoruz baro başkanları üzerinden temsiliyet düzeyinde de çok az kadın baro başkanı var.
Bugün hukuk fakültelerini genç kadınlar daha çok tercih ediyor. Genç avukatlar arasında kadın avukat sayısı gittikçe artıyor. Ama avukatların meslek örgütü olan barolarda kadın avukatların temsil düzeyi bu oranda değil maalesef. Bu da tabi ki mevcut baroların bir kadın özgürlükçü bakış açısından yoksun olduklarının da göstergesi.
"Kadın avukatlar adli yardım merkezlerine sıkıştırılıyor"
Kadın avukatlar nerelerde var?
Örneğin kadın hakları merkezine sıkıştırılmış durumda kadınlar. Yani bunu ebette çok önemli buluyorum. Baroların adli yardım merkezi ya da kadın hakları merkezi anlamında. Hem kadın avukatların sorunları bakımından yapabilecekleri hem de toplumdaki kadınların hukuka erişmesi bakımından yapılabilecekleri çok fazla şey var; bunları önemsiyoruz.
Ama genel bir baro siyaseti bakımından kadınların temsilini bu kadınların varlıklarının sadece kadın hakları merkezine sıkıştırılan bir bakış açısında kabul etmiyoruz.
‘Kadın avukatlar özne olarak kabul edilmeli’
Tüm avukatların yaşadığı sorunda ya da baroların toplam hak alma mücadelesinde edindikleri yeri düşündüğümüzde kadınların da bu anlamda hem sorunu yaşayanlar olarak hem de çözümün bir parçası olarak özne olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda başta İstanbul Barosu olmak üzere Türkiye Barolar Birliğini inisiyatifli bir bakış açısına sahip olduğunu erkek egemen ideolojinin bir sonucu olarak bu tip mekanizmalardan yoksun olduklarını da söyleyebiliriz.
Peki sorunlardan söz açılmışken kadın avukatların adliyelerde yaşamış olduğu en önemli sorunlar neler sizce?
Kadın avukatların ama özelde de stajyer avukatların ve genç kadın avukatların hem adliyelerde hem de avukatlık ofislerinde yaşadıkları çok önemli sorunlar var.
Pek çok meslektaşımız yanında çalıştığı avukatın farklı biçimlerde de olsa kimi mobingine kimi cinsel tacizine maruz kalıyor ve esasta adliyelerde de benzer sorunlar yaşıyoruz.
Takip ettiğimiz duruşmalarda yaşıyoruz, iş yaptığımız kalemlerde yaşıyoruz bunların hepsi biz kadın avukatların yaşadığı sorunlar.
‘Kadın avukatların başarıları görünür olmuyor’
Ama temelde şunu da söyleyebiliriz yani erkek meslektaşlarımızda ve yargının değişik unsurları yani hâkimi, savcısı kalemi bir hapishane ziyaretindeki infaz koruma memuru gibi yani avukatlık yaptığımız her alanda karşılaştığımız erkeklik sorunlarını çok yaşıyoruz.
Esas avukatlık mesleği erkeğe özgülenmiş bir meslek olarak ta görünüyor. Bugün belki bunun değişmeye başladığını da görüyoruz. Kadın meslektaşlarımız kendi alanlarında çok önemli işlere de imza atıyorlar ancak başarıları görünür olamıyor.
Yaptığımız aynı iş karşısında erkek meslektaşlarımızla aynı ücreti alamadığımız biçimlerde çalışıyoruz ve kendi cinsiyetimize, bedenimize dönük saldırılarla da karşılaşıyoruz.
“İktidar baroları dizayn etme çabasına girdi”
Çoklu baro tartışmaları oldu geçen aylarda ilgili düzenleme de Meclis’ten geçti. Sizce İstanbul Barosu çoklu baro tartışmalarında nerede duruyordu?
Çoklu baro tartışması aslında şuradan çıkıyor. Bugünkü mevcut siyasal rejim 2015 yılından bu yana kendi otoritesini muhalefeti susturmak üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Kanun Hükmünde Kararname düzenlemeleri bunlardan bir tanesiydi. Meslek örgütümüz olan barolara bir ayar verme çabası da yine bunlardan birisiydi.
Mevcut politik İslamcı rejimin egemen olamadığı alanlardan bir tanesi hem barolar hem de meslek odaları. Egemen olamadığı için başka biçimlerde dizayn etme içerisine girdi. Çoklu baro da bu çabanın bir ürünü olarak karşımıza çıktı.
Hem İstanbul Barosu hem diğer barolar maalesef çoklu baroya karşı çıkarken sadece baro başkanlarının bir yerden bir yere yürümesi, baro başkanlarının bir yerde nöbet tutması biçimiyle bu yasanın geçmesinin engellenemeyeceğini farkında olmaları gerekirdi.
“Baro disiplin kurulları hantal işliyor”
Peki şunu da merak ediyorum. Baroların bir de disiplin kurulları oluyor. Özellikle İstanbul Barosu özelinde bu disiplin kurulları yeterince çalışıyor mu? Bir çözüm sunuyorlar mı avukatlara?
Evet, aslında biz kadın avukatlar olarak özellikle az önce de konuştuğumuz gibi meslektaşlarımızın ya da kadın avukatlar olarak erkek meslektaşlar tarafından uğradığımız çeşitli biçimlerdeki suçların diyelim soruşturulması için baro mekanizmalarını çokça harekete geçirdik ya da bu konuyu çokça tartıştık. Ama mevcut baro yönetimi disiplin mekanizması son derece hantal işliyor.
Evet, şikâyetler yapılıyor, baro bir soruşturma başlatıyor ama bu suçları işleyen erkekler korunmaya devam ediyor. Ya da çok cüzi cezalar disiplin cezaları alıyorlar ve bir biçimiyle mesleklerine devam ediyorlar ve aynı suçları işlemeye de devam ediyorlar. Dolayısıyla etkili bir disiplin soruşturması yürütüldüğünü söyleyemiyoruz.
Nasıl bir baro hayal ediyorsunuz?
Bugün mevcut barolar egemen hukuk ideolojisine bağlı yarı resmi kurumlar gibi hareket ediyorlar. Ve resmi ideolojide özel bir rol oynuyorlar yani ırkçı şoven ve milliyetçi bir pozisyon içerisinde de oluyorlar.
Barolar Birliği’nin ya da İstanbul Barosu’nun değişik dönemlerde yaptığı açıklamalara bakalım gerçekten resmi ideolojiyle çok örtüşen açıklamalar var. Yakın zamanda işte Azerbaycan, Ermenistan gerilimi bakımından yaptığı açıklamada böyle bir devlet kurumuymuş gibi, bir devlet politikasını tahkim ediyormuş gibi pozisyondalar.
Ama aslında böyle değil alternatif hukuk üreten ve aslında devlete karşı halkın, emekçinin, ezilenlerin hakkını savunan ve aslında devletin yurttaşlar üzerindeki pozisyonu bakımından denetleyici bir rolü olan, sorgulayıcı bir rolü olan bir hukuku yaratan, hukuk üreten pozisyonda olması gerekir. Yani devletin politikasını bir onay mercii gibi hareket etmemeleri gerekir.
Dolayısıyla bizim baro anlayışımız elbette ki böyle değil bunun tam tersidir. Cinsiyetçiliğe karşı cins özgürlükçü bir bakış açısını kuşanan ve aynı zamanda egemen ideolojinin de karşısında olan özgürlüklerin yanında olan bir baro anlayışımız var.
‘Hepsi tek adam’
Bir kolektif mekanizmayla kurullarla birlikte baroyu yönetmek istiyoruz ama 4 erkek meslektaşımız baro başkanlarına adaylarını açıkladı ve hiç birinin yönetim listesi henüz hazır değil. Hiç birisi bir yönetim listesi paylaşmak gereği aciliyeti zorunluluğu da hissetmiyor çünkü hepsi tek adam.
Yani bugün belki tekçi anlayışa karşı olduklarını söylüyorlar iktidar karşısında muhalefeti temsil ettiklerini söylüyorlar ama tekçi adam rejiminin bir başka versiyonunu kendi yönetim biçimleri olarak önceliyorlar. Bu da aslında baro yönetiminin avukatlardan uzak yalıtık bir şekilde yönetme niyetinde olduklarının da bir göstergesi.
Türkiye avukatların adalet için açlık grevi yaptığı bir ülke. Avukat Ebru Timtik bu nedenle yaşamını yitirdi. Nasıl bu noktaya gelindi?
Şu gerçekten üzücü bir meslektaşımızı adil yargılanma hakkı talebiyle ölüm orucu yapan bir meslektaşımızı kaybetmiş olmak üzücü. Ebru'yu kaybetmiş olmak üzüntüsünü halen yaşıyoruz acımız da taze. Maalesef avukat arkadaşlarımız ilk defa kaybetmedik. Tahir Elçi devletin savaş politikası sonucu hayatını kaybetti. Uygar Coşkun Ankara Katliamı’nda hayatını kaybetti.
Ebru bir avukat adil yargılanma hakkı için yapabileceği her şeyinin sınırına geldikten sonra bu kararı veriyor ve bu eylemi yapma kararını veriyor ve çok üzücü. Burada şunu vurgulayabiliriz elbette ölüm orucu eyleminin doğruluğu yanlışlığı bu biçimde bir avukatın bu eyleme katılımının ne kadar uygun olup olmadığını bunlar elbette tartışılabilir herkesin kendince öznel görüşleri olabilir.
‘Baro, Ebru’yu yaşatmak için çok daha fazla çalışabilirdi’
Bunun ne anlama geldiğini toplumsal adalet mücadelesi yürüten herkes sorgulamalı barolar da sorgulamalı yani şartsız, koşulsuz, kayıtsız bu talebin arkasında olunması gerekirdi. İstanbul Barosu bakımından da bu böyle arkadaşımızın eylemini doğru bulunmayabilir; bu da anlaşılır. Ebru'yu yaşatmak için çok daha fazla şey yapabilirdi İstanbul Barosu.
Hiç değilse Ebru'nun hatırasına saygı duymak bakımından Süleyman Soylu'nun açıklaması sonrasında o kötü açıklamayı yapmak zorunda kalmayabilirdi. Bir hukuk insanına yakışmayan kurumsal olarak temsil ettiği makama hiç bir biçimde yakışmayan, kendi doğrularının arkasında durmakta bile tereddüt eden bir açıklamayı yapması aslında iktidar organlarıyla mevcut siyasal rejimle nasıl ilişki kurduğunun hangi koşullarda fikirlerinden vazgeçtiğinin de bir göstergesiydi.
“Baro seçimine sadece meslek örgütü seçimi olarak bakmıyoruz”
Son olarak bu haberi okuyanlara mesajınız nedir?
Biz Özgürlükçü Demokrat Avukatlar olarak direnen baro ve direnen avukatlık için yola çıkıyoruz. Avukatlık mesleğini sadece bir mesleği icra eden avukatlar olarak görmüyoruz, bir baroyu sadece avukatların özlük haklarını temsil eden bir kurum olarak görmüyoruz. Biz yurttaşların halkların ezilenlerin yargı mekanizması içerisinde devlete karşı duruşunu da temsil ediyoruz.
Dolayısıyla İstanbul Barosu seçimleri sadece bir meslek örgütü seçimi değil toplumsal mücadele bakımından demokrasi sorunu bakımından halkların hak arama mücadelesi bakımından kadınların cinsiyet eşitliği sorunu bakımından da İstanbul Barosu seçimlerinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Kendimizi derdimizi hem meslektaşlarımıza hem de halkları ne kadar anlatabilirsek bizim için önemli olan bu ve bizim için başarı olan şey de bu olacak.
Sezin Uçar hakkında Avukat İlk ve orta öğrenimimi Mersin'de tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 2004'te İstanbul Barosu'nda avukatlık stajına başladı. 3 yıl çeşitli avukatlık ofislerinde işçi avukat olarak çalıştıktan sonra Ezilenlerin Hukuk Bürosu'nda avukatlığa devam etti. İstanbul barosu bünyesinde çeşitli tarihlerde çalışma yaşamı komisyonu, insan hakları komisyonu ve kadın hakları merkezinde çalışmalar yürüttü. İstanbul barosunda kadın basketbol takımının kuruluşunda yer aldı. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyesi. Çeşitli hukuk dergileri ve kimi politik dergilerde; insan hakları ve toplumsal mücadelenin çeşitli alanlarında makaleler yazdım. Halen sosyalist kadın dergisinde editörlük yapıyor. |
(EMK)