Barış Vakfı, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla "Muhatabını arayan barış” başlıklı yazılı açıklama yaptı.
Açıklamada, 1 Eylül’ün tarihsel sürecine vurgu yapıldı ve dünya barış gününü ilk Varşova paktı ülkelerinin ilan ettiği belirtildi.
Çözüm yeri “bu çatının altı” mı?
Birleşmiş Milletler, açıklamada özetle şu ifadelere yer verildi:
"Barış temel insan hakkıdır"
"Barış hakkı 2. Dünya savaşı sonrasında hazırlanan İnsan Hakları Bildirgesi’nde ve Birleşmiş Milletlerin çeşitli kararlarında vazgeçilemez temel insan hakkı olarak tanımlanır.
"Birleşmiş Milletler, 19 Aralık 2016 tarihinde beş maddelik Barış Hakkı Bildirisi’ni kabul etti. Bildirgenin birinci maddesinde ‘herkesin barıştan yararlanma hakkı olduğu’ altı bir kez daha çizildi. Barış hakkının diğer insan hak ve özgürlükleriyle ilişkisi tanımlandı. Bugün bu kararlar, savaşları, çatışmaları önlemeye ve barış hakkını güvenceye almaya yetmiyor.
"Barış hakkı muhatapsız"
2. Dünya savaşı sonrasında hak ve özgürlükleri geliştirmek ve korumak iddiasıyla oluşturulan uluslararası kurumlar ve imzalanan anlaşmalar, sözleşmeler anlamlarını büyük ölçüde yitirmiş durumda. Ulusal, uluslararası hukuk, kurumlar ve kurallar işletilmiyor, ayaklar altında.
21 yüzyılda bütün dünyada insan hakları ihlalleri yaygınlaşmış ve zirve yapmış durumda. Bu anlamda, ‘insan hakları rejimi çoklu krizde’; barış hakkı muhatapsız. Dünyanın 92 ülkesinde sınır, etnik, dini gibi birçok farklı anlaşmazlıklarda kaynaklı savaş, çatışma yaşanıyor. 2023 yılından bu gününe kadar sadece Gazze’de ve Ukrayna’da 235 bin insan öldü.
"Filistin halkı yer yüzünden silinmeye çalışılıyor"
İsrail saldırısıyla Gazze’de/batı Şeria’da ölenlerin yüzde 44’ ü çocuk; Gazze’de İsrail tarafından bombalanmamış hastane ve okul neredeyse kalmadı. İsrail’in, Filistin’de dünyanın gözleri önünde işgal, savaş ve soykırım suçu işleyerek kitlesel katliamlarla Filistin halkını çoluk çocuk demeden yeryüzünden silmeye çalışıyor.
Bu gelişmeler yeni bir dünya veya bölgesel savaş tartışmasına ve derin toplumsal endişeye yol açmış durumda. Kürt barışına mecburuz Türkiye’nin barışı söz konusu olduğunda doğal olarak akıllara ilk gelen yüzyıllık Kürt sorunu ve yarım asıra varmakta olan savaş ve çatışmadır.
"Cezaevleri Kürt muhaliflerle dolduruldu"
2013- 2015 Çözüm Süreci sonrası Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçişle barış ve çözüm arayışlarından tümden kopuldu. Kürtlerin varlığının kabulü, temel haklardan mahrum kalmaya rıza göstermek şartına bağlanmış vaziyette.
İnsanların, bireysel ve kolektif haklarıyla birlikte var olabilecekleri temel prensip siyasi nedenlerle muktedirler için artık hükümsüz. Cezaevleri Kürt muhaliflerle dolduruldu. 2016 sonrası seçilmiş yerel yöneticilerin yerine kayyım atama uygulamasına son birkaç aydır, Kürt muhaliflerin düğünlerde halay çekmelerinin yasaklanması da eklendi.
"Kürt karşıtlığından dönülmeli"
Toplumu ayrıştırıcı, farklı kesimleri birbirine düşmanlaştırma, anayasanın, yasaların ve uluslararası hukukun bağlayıcılığa son verme siyasetiyle, Kürt sorununda güvenlikçi politikalar ‘beka’ yolu olarak uygulanıyor. Türkiye, Kürt karşıtlığına dönüşen bu yoldan dönmeden içinde bulunduğu çoklu yapısal krizinden çıkamaz.
İnsanlarına huzurlu, mutlu ve özgür yaşam sağlayamaz. Türkiye, 'insani her acıdan' Kürt barışına mecbur. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de insan hakları savunucuları, barış çalışmaları yürütenler temel insan hakkı olan barış hakkının toplumsallaşması mücadelesini ısrarla vermeye devam ediyorlar.
Silahların ilelebet susmasını, çatışmaların, şiddetin durmasını ve eşit, adil demokratik bir toplumsal yaşam için her kim nasıl istiyorsa öyle yaşayacağı bir toplum olmalıyız."
BARIŞ VE DEMOKRASİ KONFERANSI 2
Demokrasi, Barışın Güvencesidir
(RT)