Ankara’da devam eden Demokrasi ve Barış Konferansı’nda yürütülen tartışmalarla ortaya çıkan veriler somutlaşıyor. Konferansın ilk günü “Hakikat, Yüzleşme ve Adalet”, “Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa” ile “Müzakere sürecinde barışın toplumsallaştırılması ve demokratik siyaset” başlıklarıyla gerçekleştirilen toplantıların sonuç bildirgeleri netleşti. Konferansın sonuç bildirgesini de belirlemesi beklenen üç metinde, çözüme öneriler öne çıkıyor.
Hakikat, Yüzleşme ve Adalet Toplantısının sonuç bildirgesine göre gün boyunca yapılan tartışmalarda “Osmanlıdan bugüne Türk devlet geleneğinde başta Aleviler, Ezidiler, Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Rumlar, Kürtler, Romanlar ve Museviler olmak üzere, hâkim dini/etnik gruptan farklı olanların ciddi baskılara, ayrımcılığa, asimilasyona ve kırımlara uğratıldığına vurgu yapıldı.
Sonuç bildirgesinde uluslararası barış süreçlerindeki olumlu-olumsuz öreklere dikkat çekilerek Türkiye’de adil bir çözüm formülünün araştırılması gerekliliğine dikkat çekildi.
Hakikat Yüzleşme Ve Adalet çalışma grubuna göre kapsamlı, kalıcı ve adil bir barışa ulaşmak için en önemli öğelerden biri yüzleşmedir. Yüzleşmenin iki temel işlevi ise, “hakikatin ortaya çıkartılması” ve “öteki sayılanlarla empati ve vicdan üzerinden yeni bir ilişkisel alan yaratılması”dır.
Hakikat Yüzleşme ve Adalet toplantısının sonuç bildirgesinde ayrıca mevcut çatışmasızlık ortamının özenle sürdürülmesi, tarafların birbirini eşdeğer olarak görebilmesi ve birbirine asgari saygı duyması ve buna uygun bir barış dili geliştirmesi gerektiğine işaret edildi.
Bildirgede ayrıca sivil bir hakikat ve adalet komisyonunun kurulmasına karar verildiği de deklare edildi.
“Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa” başlıklı oturumda yapılan değerlendirmelerin özetlendiği sonuç bildirgesinde ise demokrasinin barış sürecinin güvencesi ve olmazsa olmaz şartı olduğu ifade edildi. Mevcut sürecin önündeki engeller de sonuç bildirgesine şu ifadelerle yansıdı:
“Hukukun üstünlüğü ve adalet idaresindeki zafiyet, süregelen insan hakları ihlalleri, güven artırıcı adımların genel olarak tek taraflılık karakteri arz etmesi ve yargı sisteminin özellikle toplumun belli kesimleri açısından yeterli bir güvence sunmamasıdır.”
Karşılıklı güvenin sağlanması ve barış sürecinin güçlendirilmesi için bu engellerin kaldırılması gerektiğine dikkat çekilen Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa oturumunun sonuç bildirgesinde ceza mevzuatının yenilenmesi, Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılması, siyasî partiler ve seçim mevzuatı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü ile ilgili mevzuatta köklü değişikliklerin yapılması gerektiğine vurgu yapıldı.
Bildirgede vurgu yapılan unsurlar ayrıca şöyle;
* Bir güven mesajı vermek üzere Türkiye’nin taraf olduğu, temel hak ve özgürlüklere ilişkin tüm uluslararası anlaşmalardaki çekinceler kaldırılmalıdır.
* Bugün kendi ülkesinde demokratik bir ortamda, ortak ve eşit yaşamı kurmak isteyen, dil, inanç, kültür ve kimlik farklılıklarını bir zenginlik olarak gören ve bunların tümünü anayasal güvence altına almak isteyen bir anlayışın bu çekinceleri korumasının anlamı kalmamıştır.
* Türkiye’nin idari yönetiminde her dönem merkezi yönetim ve merkezi vesayet anlayışı egemen olmuştur. Bütçenin en az dörtte üçünün harcama yetkisinin merkezde toplandığı ülkemizde bu yanlışlığın ve adaletsizliğin giderilmesi, ekonomik kaynakların daha adil kullanılması için yerelden ve yerinden yönetim anlayışının geliştirilmesi, kararların yerelde ve yerinde alınması ve uygulanması büyük önem taşıyor. Bu bağlamda dünyanın bütün çağdaş demokrasilerinde geliştirilen âdemi merkeziyetçi yönetim anlayışına geçiş Türkiye için bu aşamada atılması gereken bir adım olmalıdır.
* Denge ve denetim mekanizmalarıyla güçlendirilmiş kuvvetler ayrılığı ilkesine yeni anayasada yer verilmelidir.
* Yeni bir anayasa ihtiyacı seçimlere veya başkanlık tartışmalarına bağlanamaz. Bugün 12 Eylül Anayasası’nı kimi tadilatlarla bir geçiş anayasası haline getirmek demokratik bir çözüm üretemez. 1982 Anayasası referans alınarak yeni bir anayasa yapılamaz. Yapılırsa da bu yeni bir anayasa olmaz.
* Türkiye’nin yeni anayasası her anlamda tekilleşmeye değil, çoğulculuğa vurgu yapan, insan onuruna ve insan haklarına dayanan, devlet, ulus ve aileden ziyade yurttaşların hak ve özgürlüklerini koruyan ve her türlü ayrımcılığı ret eden bir anayasa olmalıdır.
* Seçimlerden önce yeni bir anayasa çalışmalarının tamamlanması siyaset kurumunun önünde duran önemli görevdir.
Konferansta en fazla ilgi gören ‘Müzakere Sürecinde Barışın Toplumsallaşması ve Demokratik Siyaset’ oturumunun sonuç bildirgesinde ise mevcut sürecin tarihselliğine vurgu yapıldı. Toplantıda hükümet ve Abdullah Öcalan arasında yürütülen müzakere sürecinin Kürt sorununun çözümünde etkili ve sonuç alıcı bir yol olarak bulunduğu da sonuç bildirgesine yansıdı.
Barışın egemen güçlerin belirleyeceği bir zemin olamayacağının belirtildiği bildirgede, barış ve müzakere sürecini desteklemenin AKP’yi desteklemek anlamına gelmediği de hatırlatıldı. Aynı zamanda barışı yukarıdan, hegemonik bir tarzda dikte ettirecek olana karşı aşağıdan bir barış mücadelesi hattının örülmesinin kaçınılmaz olduğu ifade edildi.
Sonuç bildirgesinin dikkat çekici ifadelerinden biri ise şöyle: “Masanın bir tarafında devlet, diğer tarafında yalnızca Kürtler var algısı doğru değildir. Müzakerelerin devletle Kürtler arasında değil, devletle tüm ezilenler arasında süren bir mücadele olduğu gerçeğinden hareketle bütün ezilenlerin ortak duruşunu sağlamak Konferansımızın ortaklaştığı bir tespittir. Bu süreçte esas olan müzakerelerin toplumsallaşmasıdır.”
Demokrasi ve Barış Konferansı’nın ikinci gününde de tartışmalar ve değerlendirmeler devam ederken, divan tarafından belirlenen raportörler, üç oturumun sonuç bildirgelerini de dikkate alarak iki günlük konferansın sonuç bildirgesini hazırlıyor. (İA/EKN)