"Barışa doğru atılan en küçük bir adamın bile" Diyarbakır'daki insanlara umut aşıladığını söyleyen Coşkun, İmralı görüşmeleriyle başlayan süreç için "Bu kez farklı" diyor.
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Yrd .Doç. Vahap Coşkun ile Paris'te öldürülen üç Kürt kadın siyasetçi Sakine Canssız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez'in cenazesini bekleyen Diyarbakır'da barış sürecini konuştuk.
Diyarbakır'da umut ve umutsuzluk aynı anda hakim gibi görünüyor. Sizce de öyle mi?
İnsanların umutlu, iyimser olmalarının en önemli nedeni bu savaştan duydukları yorgunluk. Barışa en küçük adım bile umutla karşılanıyor. Bundan önceki görüşmeler akamete uğratıldı, sonuç alınamadı. Bu yüzden geçmişin yükünden kaynaklı endişe de söz konusu. Ancak bu sefer diğerlerinden daha ciddi bir sürecin olduğu konusunda herkes hemfikir. Bu da daha umutlu olmamızı sağlıyor.
Kandil'le de temas var
Geçmişten farkı ne?
Oslo'dan farkı, bu sefer kısmi bir şeffaflık var. Sürecin başlayacağı kamuoyuna duyuruldu. Şeffaflığın bir takım faydaları var. Tarafların ne tür pozisyon aldıklarını gösteriyor; süreç sekteye uğradığında kimden kaynaklanabileceğini bilebileceğiz. Sürecin kamuya açık yürümesi hükümetin bu süreçten endişe etmediğini, kendisi için bir tehlike oluşturmadığını da gösteriyor. Birinci farklılık bu.
İkincisi Öcalan merkezli bir görüşme olması. Daha önce amaç Öcalan'ı kullanarak örgütü tasfiye etmekti. Şimdi amaç Öcalan'ı kullanarak örgütü sürece dahil etmek. Bu da önemli bir strateji. Kandil ile temas olmadığı kanaatinde değilim. Öcalan ile doğrudan, Kandil ile dolaylı bir müzakere yürütülüyor. Talabani ve Barzani'nin dahli var, onlar üzerinde yürüyor. Zaten Kandil ile temas yapılmadan bir müzakere süreci olamaz. Devlet biliyor ki Kandil müzakerelere ikna edilmemişse bunu sürdürmenin imkanı yok. Müzakere devam ederken Kandil şehirde bomba patlatırsa, kimse müzakereyi yönetemez.
Daha önce hiç siyasal ayak işin içine katılmamıştı. Bu sefer BDP[Barış ve Demokrasi Partisi] işin başında sürecin içine sokuldu. Bu da üçüncü farklılık. Ayla Ata Akat görüşmeden sonra Asrın Hukuk Bürosu ile yani Öcalan'ın avukatları ile görüştü. Gültan Kışanak Brüksel'e giderek PKK'nin Avrupa sorumluları ile görüştü. BDP'nin rolü ve öneminin hükümet tarafından anlaşılması açısından da ayrıca önemli. Çünkü BDP meşru bir aktör. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Avrupa Birliği (AB), Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kandil, sorunun tüm kesimleri ile görüşme olanağı var.
Dördüncüsü, iki taraf da geçmişe oranla dillerine daha fazla dikkat ediyor, daha temkinli. Bu dil yumuşamasının ortaya çıkacak provokasyonları boşa çıkartmada önemli bir işlevi olacak. Diğer süreçlerden daha derin ve hazırlıklı bir süreç.
Taraflar suikastın barış sürecini hedeflediğinde hemfikir
Paris suikastında bu dil nasıl ortaya çıktı?
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in ilk açıklaması klasik devlet aklının bir yalpalamasıydı. Daha sonraki açıklamalarla hükümet toparladı. Başbakan Bülent Arınç üzüntülerini belirtti, dram olduğunu söyledi. Başbakan "örgüt içi hesaplaşma da olabilir ama barış sürecini provoke eden bir şey de olabilir" dedi. Daha sonraki konuşmalarda iç hesaplaşmadan ziyade barışa yönelik provokasyon üzerinde ilerledi.
Paris'teki eylemi kimin yaptığı konusunda ortada bir sürü tez var. Derin PKK, derin devlet, Suriye, İran, Irak, Rusya istihbaratı gibi. Ben bu komplo teorilerini anlamam. Ancak bu suikastın ortaya çıkardığı en önemli şey şu; olaydan hemen sonra bütün taraflar provokasyon uyarısı yaptı. Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, "Görüşmelere yönelik, dikkatli olalım" dedi. KCK de"baltalanmasına izin vermeyelim" dedi. PKK kınadı ancak "süreci baltalamamalı" dedi. BDP aynı dili kullandı. Hükümet de bunu söyledi.
Herkes bu eylemin sürece yönelik olduğunu söyledi. Bu eylemin amacı barış sürecini provoke etmek ise bu açığa çıkarılmış oldu. Etkisi olmamış oldu. Hatta Diyarbakır'da yarın cenazede olay çıkmaz ve sakin geçerse o zaman süreç daha da güçlenecek.
Müzakereye silah bırakın diyerek başlanmaz
Demirtaş, "Elimizde somut bir yol haritası yok" dedi. Öyle mi?
Süreç içinde açığa çıkacak. Müzakerelerde temel amaç silah bıraktırmaksa başarıya ulaşamayacağını söyleyebiliriz. Hükümet de böyle düşünüyor. "İnin dağdan, silahları bırakın" anlayışı mümkün değil, dünyada da böyle bir şey olmadı. Çatışma çözümlerinde silahların bırakılması en son aşamadır, onu ön şart olarak ortaya koyarsanız zaten ilerleme şansı yoktur.
Ama hükümet öyle diyor?
Bu toplumu hazırlamaya, gazı almaya yönelik. Son iki yıl içinde milliyetçiliği uyarılmış bir toplumsal kesimden bahsediyoruz. Hükümet "Oturup yol haritası hazırladım; pazarlık yapıyoruz" diyemez.
Hükümet şunu hesap ediyor, nihai silahsızlanması için bu planın mutlak anlamda siyasi ve hukuki reform planı ile desteklenmesi ve peyder pey ilerlemesi lazım. Mutlak anlamda anlaşılmış bir yol haritası yok. Sen bunu ben bunu yapayım ilişkisi değil. Süreç başladı karşılıklı adımları görüp tartarak ilerleyecek.
Müzakere dediğimiz de bu değil mi?
Tabii ki. İki tarafın isteklerinin yüzde yüz yerine getirileceği anlamı yok. Müzakere etmek ortada olan bir söze gelmek demek. Her birimizin kendi bulunduğumuz noktadan feragat etmesi demek. Açıkça söyleyeyim, iki tarafın da taviz vermesi demek. Bu da ayıp bir şey değil, müzakere bu demek zaten.
Kırmızı çizgi müzakere hukukuna aykırı
Kırmızı çizgiden bahsedebilir miyiz?
Siyaseti kırmızı çizgi üzerinden konuşmak doğru değil, Bütün çizgiler nihayetinde pembeleşir. Bugün atılan ya da atılması düşünülen adımlar geçmişte devlet için kırmızı olan çizgilerdir. PKK'nin de kırmızı çizgileri vardı. 1978 kuruluş manifestosunda PKK federalizm ve otonomi gibi yöntemleri asla kabule edilemez ve burjuvazinin yöntemleri olarak görür; tek yöntemi bağımsız devlet olarak görürdü.
Bundan tamamen vazgeçmiş bir PKK var bugün. Ancak PKK dışında da Kürt hareket içinde ortaklaşan talepler var. Yeni bir vatandaşlık ve kimlik tanımı istiyorlar. Yani Türkiye'de Kürtler kendilerinin Türk olarak lanse edilmesinden rahatsızlar. Dolayısıyla yeni bir vatandaşlık tasavvuruna ihtiyaç var. Anadilin eğitim ve kamusal ilişkilerde kullanılması, ademi merkeziyetçi bir yapının kurulması bu bağlamda önemli şeyler. Siyasal alanın genişlemesi, her türlü fikri savunabilecek partilerin kurulması, yüzde 10 barajın aşağıya çekilmesi...
Tüm bunlar Kürt siyasetinin üzerine mutabık olduğu noktalar. Kaçınılmaz olarak yeni anayasa yapım sürecinde bu taleplerin hepsi masaya konulacak ve hepsinin üzerinde görüşmeler yapılacak. BDP yüzde 3 baraj diyor; yüzde 3 olmaz başka bir şey olur. BDP özerklik öngörüyor, adı özerklik olmaz da ademi merkeziyetçi geniş bir yapı kurulur. Tüm bunlar siyasette müzakere edilecek konular. "Bu bizim kırmızı çizgimizdir, başka bir şey kabul etmeyiz" demek, zaten müzakerenin hukukuna aykırı.
Güven bunalımı nasıl aşılır?
Bu iki taraflı bir güven bunalımı. Güvensizliğin mutlak manada aşılmasını beklemek gerçekçi değil. Her müzakerede güvensizlik vardır. Taraflar güvenmeyebilir ama toplumun bu sürece güvenmesi ve yol aldığını görmesi için bazı şeyler lazım. PKK açısından fiili çatışmasızlık ortamı yaratılması devlet açısından operasyonun durmasıdır. PKK için üç aşamalı bir süreç olacak; çatışmasızlık, sınır dışı ve en son silah bırakma. Hükümet de bunun karşılığında siyasi ve hukuki değişikliklerle toplumsal güven inşasını sağlayacak.
CHP neredeyse devlet aklını temsil ediyor
CHP'nin süreçteki etkisi nedir?
Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) kendi sahip olduğu güçten daha önemli bir etkisi var; neredeyse devlet aklını temsil ediyor. O yüzden sürece destek vermesi son derece önemli ve olumlu. AKP'nin kendini güvende hissetmesini, bir kumpas olmadığını düşünmesini sağlar. Daha geniş bir toplumsal kesime yansımasını sağlar.
Mesele, CHP bu tavrını sonuna kadar sürdürecek mi sürdüremeyecek mi? CHP'de iki kanat var. Ulusalcı kodlarla hareket eden, sorunlara 1930'lardaki mantıkla çözüm arayan ve güncel konularda daha güncel çözüm üreten bir hat.
Aygün'ün taziyeye gitmesi tepki aldı?
Anlamlandırmak çok zor. Bir insanın taziyesini gitmesinden daha doğal ne var. Bunun bile CHP'de problem olması bu sürece CHP'de aktif karşı çıkan damarın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
Ya MHP?
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) kendi varlığını Kürt meselesinin varlığı üzerinden inşa eden bir parti. O yüzden MHP'nin Kürt meselesindeki en önemli tarafı ne söylediği değildir. Aslında ne yapmadığıdır. Bu noktada Bahçeli'nin kendi tabanını sokağa çıkmama konusunda dizginlemesinin de önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu süreçle Habur bağlantısı kurmak yanlış
Tören için Habur benzetmesi yapılması doğru mu?
BDP kitlesine hakim olursa, güvenlik güçleri de meydana gelebilecek bir, iki küçük aksaklığı abartmaz, bunu kitlenin tabanına mal etmeye çalışmazlarsa ben yarının sakin geçeceğini düşünüyorum. Bu törenin Haburla karşılaştırılmasından rahatsızım. Habur bir günah keçisi haline getirilmeye çalışılıyor. Oysa Habur'da temel amaç insanların hayatlarını kaybetmen dağdan inmesi ve çocuklarına kavuşmalarının sağlanmasıydı.
Hem devlet, hem PKK bunu göstermek istedi. Başlangıçta her şey iyi de gitti. Ama daha sonra hem ana muhalefet partisi hem de merkez medya bunu maalesef bir "galibiyet-mağlubiyet" eksenine yerleştirdi. Yani "Türklerin mağlubiyeti, Kürtlerin zaferi" algısını yaratmayı başardılar. BDP de AKP de o dönemde algıları iyi yönetemedi. Ancak bugün ile Habur arasında bir bağlantı kurulması da doğru değil, Habur'da heyecan, sevinç patlaması söz konusuydu. Buradaysa ölüler var, bir üzüntü var. (NV/NK)