"Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz."
Bu cümleyi kuran, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu.
Karaman’da 45 çocuğun tecavüze uğrama haberi çıktıktan sonra Ensar Vakfı hedefe oturmuştu, ikinci zanlı ise Karaman Anadolu İmam Hatip ve İmam Hatip Lisesi Mezunları ve Mensupları Derneği (KAİMDER) idi.
Sanık konumundaki öğretmen Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) üyesi, sınıf öğretmeni, söylenenler iğrenç.
Hazırlıkları biten iddianame yeni ortaya çıktı. İddianamede; “Sekiz çocuğun kesin şekilde cinsel saldırıya maruz kaldığı kesinleşmiş, iki çocuğun ise vaka üzerinden uzun zaman geçtiği için cinsel saldırının kesin olarak ispat edilemediği ancak gerçekleşmiş olma ihtimalinin kuvvetli olduğu” belirtiliyor. “Söz konusu cinsel saldırı vakalarından sekizinin KAİMDER, ikisinin Ensar Vakfı'na bağlı evlerde gerçekleştiği” de vurgulananlar arasında.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun, yaşanan tecavüz olaylarında mağdur olarak çocukları değil de Ensar Vakfını koyması, bir anlamda tarafını belirlemesidir. Bunun yanında, devam eden yasal işlemler gibi söylemler önemini kaybediyor. Önemli olan mağdurun kim/kimler olduğuydu ve bakan tarafını belirledi.
Bu kadar basite indirgenen “tecavüz” olayının ne olduğunu sanırım Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız bilmiyor!
Genel anlamda “tecavüz”, zor yoluyla yapılan her şey olup, cinsel anlamda ise, herhangi bir insanın, iradesi dışında, silahlı veya silahsız, vücudunun başkası tarafından zor yoluyla kullanılmasıdır. Kişinin cinsiyeti olayın adını değiştirmez.
Baskı, şiddet ve zor yoluyla, insan haklarına, hukukuna, özgürlüğüne, konutuna, yaşamına ve vücuduna tecavüz edilebilir. Tecavüz, insanlık suçudur, öyle görülmeli ve o şekilde de cezalandırılmalıdır.
Günümüz Türkiye’sinde ne yazık ki “tecavüz” neredeyse suç olmaktan, suç olarak görülmekten çıkarılmıştır.
Resmi verilere göre (TUİK); “Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı verilerine göre son 15 yılda 241 polis, 91 asker, 17 özel timci, 15 korucu, 45 gardiyan tecavüzden yargılandı. Fakat hiçbiri ceza almadı.”
Bu verilere baktığımızda, “tecavüz” suçlamasıyla yargılanan hiçbir yetkili, resmi görevli ceza almamış, suçlu olarak görülmemiştir.
Diğer taraftan, bütçe görüşmeleri sırasında, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, BDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin sorularına verdiği yanıta göre; ”2011 yılında 10 bin 726 tecavüz suçu işlendi. 35 bin 556 taviz vakası yaşandı.”
Bunlar zor yoluyla vücutlarına el konulan insanlar. Bunlar, yaşam hakları ihlal edilen, gelecekleri karartılan, yaşadıkları travmaları atlatamayan insanlar.
2002 yılı kayıtlarına 66 olarak geçen kadın katliamı sayısı, 2007 yılında 1011 olması, 2002 yılı tecavüz ve taciz kayıtlarına geçen 200 civarında vakadan 2011 yılında 10 binleri geçmesi, şaşırtıcı ve ürkütücü bir gelişme olarak karşımızda duruyor.
Mahkemelerde, sanıklara verilen “iyi hal indirimi” hem insanlığın yüzkarası hem de tecavüz vakalarının artmasındaki birinci derecede etkenlerdendir. Yapılan insanlık suçuna karşı, sanığın ne gibi bir “iyi hali” olabilir diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Yakalanan her suçlu gibi, yakalandığı andan itibaren “pişman” olan, mahkeme süresinde, “iyi” gibi görünmek üzere yaptıkları çaba “iyi hal” olarak görülüp cezalarda indirime gidilmesi, tecavüzcüler için “teşvik” niteliğindedir.
Tecavüz edilenin “rızası vardır”, “karşı koymamıştır”, “erken boşalma sonucu tecavüz fiziki olarak gerçekleşmemiştir” gibi aslında saçma olan gerekçeler de tecavüz davalarında, sanıkların ceza almaması için harcanan olağanüstü çabaların birer göstergesidir.
Pozantı ve Şakran cezaevlerinde ayyuka çıkan tecavüz haberleri aslında birçok cezaevinde yaşanmakta ama ortaya çıkmamakta/çıkarılması engellenmektedir. Tecavüz haberleri hemen her yerde engellenmekte üzeri kapatılmak istenmekte, tecavüzle suçlanan kişi ya da kurum aklanmaya çalışılmaktadır.
Geçmişte Şakran cezaevinde de aynı durum yaşanmış, cezaevi aklanmaya çalışılmış, daha sonra sadece müdürü görevden alınarak olay kapatılmıştı.
Şu anda Karaman’da yaşanan da aynen budur. İnsan ve insanlık için iğrenç bir suç olan “tecavüz” olayı kapatılmaya, içerisinde var olan kurumlar aklanmaya, korunmaya çalışılıyor ki bunu bir bakanın hem de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın yapması insanın içini karartmaktadır.
Karaman’da 45 çocuk. Henüz 9-10 yaşlarında 45 çocuk. Daha sonra bu sayı 10’a kadar düşürüldü. Sosyal basında, ailelere baskı yapıldığı, her aileye 10 bin lira verilerek davadan çekilmeleri sağlandığı haberleri dolaştı. Bu haberlerin ne kadar doğru olduğu bilinmemekle beraber, yaşananlar göz önüne alındığında, gerçek olma ihtimallerinin yüksek olduğu kanaati uyanıyor belleğimizde.
Resmi verilerdeki tecavüz ve taciz rakamları içerisinde, “tecavüz” olarak adlandırılabilecek, çocuk evlilikleri bulunmamaktadır. Her biri “tecavüz” vakası olan çocuk evlilikleri de küçümsenmeyecek rakamlara ulaşmaktadır.
2002 tarihinden sonra hızla yükselen “tecavüz” ve “taciz” vakalarının tek sorumlusu olmasa da asli sorumlusu iktidardır. Bu suçun üzerini örtmeye, geçiştirmeye, şüpheli kişi ve kurumları aklamaya ve savunmaya çalışan her insan bu iğrenç, bu insanlık dışı suçun ortağıdır. (MT/HK)
*Fotoğraf: Erçin Top - Ankara/AA