Karaman’da 10 çocuğa cinsel istismarda bulunan öğretmen hakkında hazırlanan iddianame geçen hafta mahkeme tarafından kabul edildi. İddianameye göre, istismar vakaları Ensar Vakfı’na ait yatılı evlerde ve Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği’nin pansiyonunda gerçekleşmişti. Olayın basına yansımasından sonra vekilinden bakanına farklı makamlarda bulunan isimlerden peş peşe açıklamalar okuduk. Henüz soruşturma aşamasında vakfın sorumluluğu olmadığını ima edenler, bu sorumluluğun örtbas edilmesi için açıklama üzerine açıklama yapanlar bu hareketlerine kulp bulmaya çalışırken battıkça battı.
Bu açıklamalara geçmeden önce, Hürriyet’ten Ahmet Hakan’ın olayın hemen ardından Ensar Vakfı Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu ile yaptığı söyleşiye değinmekte fayda var.
Ahmet Hakan, söyleşiyi yapma gerekçesini şöyle açıkladı:
“Koca bir vakfı ‘tecavüzcü’ ilan etmek yanlış. Benim en baştan itibaren söylediğim bu. Ancak durum budur diye Ensar Vakfı’na sorulması gereken soruları sormaktan kaçınacak mıyız? Tabii ki hayır... Kısacası bu röportajın tek bir amacı var: Vakfa sorulması gereken soruları sormak.”
Hakan’ın bu söyleşisi çok konuşuldu. Peki, Hakan’ın konuya “açıklık” getirmek için yaptığı söyleşide yönelttiği sorular neydi? İki tanesini paylaşalım:
“Siz bu olayın örtbas edilmesine mi çalışıyorsunuz?”
Hakikaten merak ediyorsanız, merak böyle giderilmez. Merakı giderecek soru böyle sorulmaz. Soruyu böyle sorduğunuz vakit karşınızdakinden “Evet” cevabı alma olasılığınız yok. Eğer gerçekten bu durumdan bir gazeteci olarak şüphe duyuyorsanız, o şüpheyi ortaya koyacak şekilde kendinizi ifade etmek zorundasınız. Burada Ahmet Hakan, vakfın sorumluluğu olmadığını başkanın anlatması için yem atmaktan başka bir şey yapmıyor.
“Böyle sapık bir öğretmen, sizin gibi inanç eksenli bir vakıfta nasıl oluyor da yer bulabiliyor?”
Bir kere “sapık” kelimesini kullandıktan sonra soruyu sormasanız da olur. O kelime, olayı münferit bir vaka olarak tanımlamak için kullanılmış. Kaldı ki cinsel istismar haberi yazan her gazeteci bilir ki istismar belli bir zümrenin gerçekleştirdiği bir fiil değil. Aksine, koşulları oluşturan etkenler ve bu zeminin oluşmasına izin verenler vardır.
Ensar Vakfı Başkanı Dilberoğlu söyleşide, “Biz de mağdur olduk, biz de tecavüze uğradık” diyebildi. Belli ki “tecavüz” kelimesinin ağırlığından haberi yoktu. Tecavüzün bir insanın hele ki bir çocuğun hayatının üzerinden nasıl silindir gibi geçtiği konusunda durup iki dakika bile düşünmemişti.
Vakıf, bu söyleşiyi internet sitesinin ana sayfasına “Başkanımızın menfur olay ile ilgili olarak gazeteci Ahmet Hakan'a verdiği röportaj” anonsuyla yerleştirildi. Halen de bu şekilde duruyor.
Bu röportaj sonrası siyasilerin demeçleri de vakıf başkanı gibi kurumun sorumluluğunu görmezden gelecek şekilde oldu. AKP Muğla Milletvekili Nihat Öztürk, olayla ilgili olarak Ensar Vakfı Marmaris Şube önünde bir açıklama yaptı. Öztürk, Vakfa destek için şube binasına geldiğini belirterek, “Bu vakıf başarılı işler yapmaktadır. Bir hazımsızlık var, bunun da farkındayım. Biz inadına Ensar Vakfı’na destek olmaya devam edeceğiz. Çocuklarımızın buralarda dini eğitim almalarına biz destek vereceğiz” dedi.
Öztürk bir adım öteye geçerek, konuyla hiçbir alakası olmamasına rağmen konuşmasının devamında şunları da diyecekti:
“Ülke bu kadar sıkıntı içerisindeyken PKK ve teröristler ile ilgili tek bir eylem yapmıyorlar. 4 aydır asker ve polisimiz teröristlere karşı mücadele veriyor. Bunun için bir imza toplandığını ben daha görmedim. Eğer yürekleri yetiyorsa dün Ensar için imza toplayanlar çıksın PKK’ya karşı imza toplasın, biz de destek verelim.”
AKP’li vekilin ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu konuştu. Bakanlığın konuya müdahil olduğunu söyledikten sonra, “Bu olay bizim hizmetleriyle her zaman gurur duyduğumuz Vakıfla ilişkilendirilmek istendi ki bu vakfımızda bir süre görev yapmış onun da ne kadar olduğunu vakıf çalışanları açıkladı. Bu, bir kere rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” dedi.
Kamuoyunun tepkisi üzerine yeniden açıklama yapmak zorunda kalan Bakanlık, “Sayın Bakanın yaptığı açıklamaları çarpıtılarak ülkemize yönelik sürdürülen karalama kampanyasına alet ediliyor” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu da bir açıklama yapacaktı. Davutoğlu, istismar olayını bir “insanlık ayıbı” olarak nitelendirerek, şunları söyledi:
“Tüm milletimiz emin olsun ki bu caniye gereken cezanın verilmesi için bu davanın, bu çocukların hukukunun takipçisi olacağız. Hiçbir çocuğun herhangi bir caninin, sapığın elinde böylesine mağdur edilmesine izin vermeyiz. Eşref-i mahlukat olan insanın yüz karası olan bu şahıs bir daha gün yüzü görmeyecek.”
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı da aradan günler geçse de konudan geri kalmadı. Sayın Bakan, Ensar Vakfı’nın “işbirliği yaptıkları bir sivil toplum kuruluşu” olduğunu ifade ettikten sonra, “Herhangi bir kişinin, o sivil toplum kuruluşuyla ilişkisinin ne düzeyde olduğunu da bilmediğimiz bir kişinin, suç veya suçlardan ötürü topyekûn bir camiayı töhmet altında bırakmak doğru değildir” dedi.
Öte yandan, çocuğa yönelik cinsel istismarın araştırılması için Meclis komisyonu kurulmasına yönelik önerinin reddedilmesine ilişkin görüş almak için üç kere aradığım AKP’li vekiller, “çok meşgul” oldukları için telefonlarıma geri dönüş yapmadı. AKP İstanbul Milletvekili Fatma Benli, AKP Karaman Milletvekili Recep Konuk ve Recep Şeker ile Adalet Komisyonu Başkanı AKP Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’dan konuya dair tek cümle alamadım.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım:
Bir vakıfta ortaya çıkan istismar vakası, söz konusu kuruma bağlı bütün hanelerde benzer istismar olaylarının yaşandığı anlamına gelmez. Ancak ailelerin çocuklarını emanet ettiği bir vakıfta böylesi bir olayın meydana gelmiş olması iddiaların ayrıntılı bir şekilde araştırılmasını gerektirir.
Yapılacak soruşturma hiç şüphesiz kurumun sorumluluğunu ve olaydaki rolünün ortaya çıkarılmasını da içerir. Kurum görevlileri durumdan haberdar mıydı? Çocukların daha önce kurum yetkililerine şikayetleri olmuş muydu? Vakıf çalışanları durumu bilmelerine rağmen sessiz mi kalmışlardı? Çocuklar şikayetçi olmadıysa suskun kalmalarının nedenleri nelerdi? Vakfın diğer şubelerinde benzer olaylar yaşanmış mıydı? Sorular çoğaltılabilir.
Daha bu sorulara cevap bulunmamışken, bakanından vekiline yapılan açıklamalara ne demeli? AKP Milletvekili Nihat Öztürk ve Bakan Nabi Avcı acaba konuya ne kadar hakimken “Ensar Vakfı’na destek olacağım” diyebildi? İddianameyi okumuşlar mıydı? Ayrıntılara göz gezdirmişler miydi? Ailelerle konuşmuşlar mıydı? Öztürk’ün çocuk istismarı olayını “terör” ile kıyaslayarak vakanın içini boşaltma gayreti nedendi?
Peki ya Aile Bakanı Sayın Ramazanoğlu? Ensar Vakfı’nı korumak, mevcut her durumda çocuğun yararını gözetmesi gereken bir bakana mı düştü? Kadınlarla, çocuklarla ilgili çalışma yapması gereken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın sosyal medya hesaplarına ve internet sitesine bir bakın. Her iki açıklamadan biri “terör olayları” ile ilgili. Bakanlık, hemen her gün terörü kınamakla meşgul… Neden ki? Hükümet çevrelerinde “terörü kınayan” yeterli mecra olmadığını mı düşünüyor? Bu ülkede kadına veya çocuğa yönelik şiddet hakkında iki çift söz söylemeyi, “terör” mevzundan daha mı önemsiz görüyor?
Ya Sayın Başbakan Davutoğlu? Kendisinin iddia ettiğinin aksine çocukları istismar edenler çoğunlukla “cani” ya da “sapık” olmuyor. Bu kişiler, herkes gibi gündelik hayatlarına devam eden aile babaları ya da herhangi bir psikolojik sorunu bulunmayan adamlar olabiliyor. Aralarında ruhsal bozukluğu olanlar vardır ama bu söylem durumu yine münferit bir vakaya indirmekten başka işe yaramıyor. “O şahıs bir daha gün yüzü görmeyecek” demek de yine işi tek kişiye indirgemekten başka bir şey değil. Bir tek kişinin cezalandırılacağını söylemek neye yarar? Önemli olan, her vakada olduğu gibi bu olayda da çocukların istismar edilmesine göz yuman ya da yeterli denetim sağlamayan kişi ya da kişileri de ortaya çıkarmaktır.
Son olarak, Ahmet Hakan’ın yaptığı söyleşiye geri dönecek olursak da şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
Siz bu korkunç vakada bir gazeteci olarak öncelikle mikrofonu ailelere ya da avukatlara değil de vakfın başkanına uzatıyorsanız ya haberciliğin ne olduğundan bihabersinizdir ya da niyetiniz başkadır.
Çocuk istismarı gibi konularda tek bir sözünüz duruşunuzu belirler. Kadına ve çocuğa yönelik şiddet haberleri yazmaktan yüreği kararmış biri olarak, istismarın bir haftadır basında yansıtıldığı gibi ideoloji tanımadığını biliyorum. Tam da bu nedenle bir haftadır bu korkunç olayın hamasetle olmaması gereken yönlere saptırılmasından dolayı utanç duyuyorum. Bu pisliğin üstü, “Vatan, Millet, Sakarya” lafları ile örtülemez. Umarım başta Karaman’da meydana gelen istismar vakasında sorumluluğu olanların görmezden gelinmesi için konuyu saptırma çabasına vesile olanlar yaptıkları hatayı anlayarak utanırlar. (BK/EKN)