* Bu haber, Atölye BİA İletişim Platformu atolyebia.org'da yayınlanmıştır.
* Görsel: Evrensel
Haberin İngilizcesi için tıklayın
Ülkelerinde yaşadıkları iç karışıklık, savaş ve ekonomik nedenlerden dolayı mülteci konumuna düşen insan sayısı her geçen gün artarken Diyarbakır'ın Bağlar ve Sur gibi yoksul ilçelerine yerleşen mülteciler ise ayrımcılık ve ötekileştirmeye maruz kalıyor.
Bu ötekileştirmeye en çok maruz kalanlar ise mülteci kadınlar.
"Herkes bize dilenciymişiz gibi davranıyor. Rahatlıkla sokakta bile yürüyemiyorum. Bütün erkeklerin gözü üstümde sanki. Hepsi bize kötü gözle bakıyor. Kendimi hiç güvende hissetmiyorum."
"Bir Suriyeli kötü bir şey yapınca hepsi öyleymiş gibi davranılıyor. Pazara paramla bir şey almaya gittiğimde sebzesini beğenmeyip almadığımda pazarcı bana 'Suriye’den geldiniz, burayı bozdunuz, bir de bunları beğenmiyorsunuz' gibi sözler söyleyerek hakaret ediyor."
Bu sözlerin sahibi 8 yıl önce eşi ve 4 çocuğu ile beraber Rojava’nın Kamışlo kentinden Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine göç etmiş olan ev kadını Rojîn Meiş.
"Bizi 'Suriyeli' diye çağırıyorlar"
36 yaşındaki Rojîn Meiş geride bıraktığı Suriye’deki yaşantısından gözleri dolarak bahsediyor:
"8 yıl önce Suriye iç savaşı başlamadan önce güzel bir hayatımız vardı. Kendi halimizde yaşayıp gidiyorduk. Eşimin bir dükkanı vardı, onu işletiyordu. Geçimimizi öyle sağlıyorduk. Birden ne olduğunu biz de anlamadık. Her gün silah ve bomba sesleri ile uyanıyorduk. Kendimiz için değil çocuklarımıza bir şey olacak diye gelmeye karar verdik. İlk olarak eşim geldi buraya. Burada akrabalarımız vardı, onlar yardım ettiler. Eşim sanayide bir işe girdi, küçük bir ev ayarladı, bir sene sonra da biz geldik, buraya yerleştik. İnsanın yurdundan, evinden olması çok zor. Çekmeyen bilemez ama çocuklarımız için gelmek zorundaydık. Şimdi kirada oturuyoruz. Şu gördüğün eve 500 TL veriyoruz. 4 çocuk, hepsi okula gidiyor. Eşimin kazandığı para ile anca günümüzü geçirebiliyoruz."
Meiş, göç edip geldiği kentte kendisine uygulanan ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi ise şöyle anlatıyor:
"Bizi gördüklerinde ‘Suriyeli’ diye çağırıyorlar. Bizi küçümsemek için bunu yapıyorlar, biliyorum. Böyle yaptıklarında çok zoruma gidiyor. Ne kadar pazar ve çarşıya gitmişsem, hep ağlayarak dönmüşüm. Pazardan paramla bir şey almaya gittiğimde sebzesini beğenmediğimde pazarcı bana ‘Suriye’den geldiniz, bir de bunu mu beğenmiyorsunuz' diyor. Niye biz insan değil miyiz, bizim böyle bir hakkımız yok mu? Uzun bir süre pazara gitmedim bu yüzden. Eşim niye pazara gitmedin diye sorduğunda üzülmesin diye ‘evde var’ diye geçiştirdim hep. Ama hep içime attım. Neler çektiğimi bir ben bilirim."
"Onlar gibi giyinmeye başladım ama..."
Kendisine yapılan kötü muameleden usanan Meiş, çözümü Diyarbakırlı kadınlar gibi giyinmekte ve onlar gibi konuşmakta bulmuş:
"Suriye’den geldiğimi anlamasınlar diye ben de artık buradaki kadınlar gibi etek ve kazak giyiyor, eşarbımı da onlar gibi yarım bağlıyorum. Onların yaptığı gibi çat pat öğrendiğim Türkçemle pazardaki fiyatları soruyorum. Eskiden Kürtçe sorduğumda şiveden midir nedir, hemen benim buralı olmadığımı anlarlardı. Ama artık onlar gibi davranmaya çalışıyorum. Onlar gibi giyiniyorum. Kendimce böyle bir yol buldum, yoksa psikolojim bozuluyordu."
Kendisine yapılan kötü muamelenin bir benzerinin çocuklarına da yapıldığını ifade eden Meiş, "3 çocuğum okulda Türkçe öğrendi fakat Türkçeleri diğer çocuklarınki gibi olmadığından arkadaşlar okulda hep alay ettiler. Arkadaşları onlara ‘Siz Suriye’den niye geldiniz, burayı da bozacaksınız' diyordu. Çocuklarım her gün ağlayarak geliyordu okuldan. Büyük oğlum okula gitmek istemiyordu artık. Allah var, ben de çocuklarım da çok zorluk çektik. İnsan kendisine yapılanı çekebiliyor da çocuklarına yapılanı sindiremiyor" diyor.
Diyarbakır Barosu: "Mülteciler haklarından habersiz"
Diyarbakır ve Türkiye’de yaşayan mültecilerin birçok haklarından yoksun olduklarını ifade eden Diyarbakır Barosu İnsan Hakları Merkezi Sorumlusu avukat Diyar Çetedir, şunları söylüyor:
"Mülteciler hem doğal insani haklarından habersiz hem de devlet kurumlarına başvuru yapmaktan korkuyorlar. Bunun iki nedeni var. Birincisi geri gönderilme korkusu, ikincisi de dil bilmedikleri için kendilerini ifade edemiyorlar. Böyle olunca da yaşadıkları kötü muamele karşısında sessiz kalmak zorunda kalıyorlar. Yani sokakta yürürken biri onlara laf atarsa, sözle taciz ederse, karıştıkları kavgada haklı olsalar bile devlet kurumlarına başvuru yapmaya çekiniyor. Bunun en başlıca nedeni ise kendilerini güvende hissetmemeleri."
Diyarbakır Barosu verilerine göre, 2018 yılından 2021’e çeşitli sebeplerden baronun adli yardım birimine başvuran mültecilerin yüzde 60’ını kadınlar oluşturuyor. Başvuru yapanların birçoğu ise şiddet, taciz boşanma ve velayet gibi gerekçelerle yardım talep ediyor.
Uluslararası Göç Örgütü’nün raporuna göre ülkelerinden göç etmek zorunda kalan mültecilerin sayısı 2021 yılında 84 milyona ulaştı. Dünyada en fazla mülteci kabul eden ülkeler listesinde 12’inci sırada olan Türkiye'de geçici koruma altındaki mülteci sayısı ise 6 milyon 5 bine ulaşmış durumda. Bunlardan 3 milyon 639 bin 527’sini Suriyeli mülteciler oluşturuyor.
Mültecilerin geçiş noktalarından biri olan Diyarbakır’da ise açıklanan resmi rakama göre 14 bin 218 Suriyeli mülteci hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Kentteki sivil toplum birimlerine göre bu sayısı açıklananın çok daha üstünde.
(GK/SO/NÖ)