Yedi ayrı bölgede çalışmalarının ikinci haftasını dolduran Akil İnsanlar Heyetlerinden birer kişiyle barış sürecine dair izlenimlerini konuştuk.
Karadeniz heyetinden avukat Fatma Benli, yer yer küçük grupların protestolarıyla karşılaşsalar da bunun normal olduğunu belirterek genel olarak toplantıların verimli olduğunu sürece dair kaygıları not ettiklerini söyledi.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi heyetinden MAZLUMDER üyesi Yılmaz Ensaroğlu, bölgeye üç aydır cenazelerin gelmemesinin bile büyük bir rahatlama kaynağı olduğuna dikkat çekerek bölgede büyük bir beklenti ve umut olduğunu belirtti.
Doğu Anadolu heyetinden TUHAD-FED Genel Başkanı Zübeyde Teker, bölgede hükümete karşı güven sorun olsa da olası bir güvenli geri çekilmenin samimiyetin ölçüsü olarak görüldüğünü belirtti.
Marmara heyetinden Uluslararası Avukatlar Birliği Başkan Danışmanı Yücel Sayman, insanların büyük çoğunlukla silahların bırakılması ve barışın gelmesi gerektiğini savunmasına rağmen “ama”ları ön koşul olarak ortaya koymaya devam ettiğini söyledi.
İç Anadolu heyetinden 78’liler Derneği Başkanı Celalettin Can, 30 yıllık savaşta bedel ödeyenlerin artık barış istediğini belirtirken, insanların sürece destek vermekle birlikte “Kürt sorunu çözülsün ama ne verilecek” sorusunu sorduğuna dikkat çekiyor.
Akdeniz heyetinden yazar Muhsin Kızılkaya, sürece gün geçtikçe halk desteğinin arttığını, ilk haftaya göre ikinci hafta daha büyük bir heyecanla karşılaştıklarını ifade etti.
Ege Bölgesi heyetinden gazeteci Avni özgürel, Ege bölgesinde beklediğinden daha olumlu bir tablo ile karşılaştığını belirterek kışkırtmalar dışında herkesin tereddütlerini saygılı şekilde tartıştığını söyledi.
Özgürel: Toplum ilk kez tartışmaya başladı
Ege'ye ilişkin bize yüzde 60 oranında süreci desteklemiyor gibi çizilen bir tablo vardı. Ancak toplantılarda gözlemim bu tablonun gerçek dışı olduğuna dair. Elbette tereddütler Ege'de daha fazla. İtirazlar yok mu elbette var olmasından daha tabi hiçbir şey olamaz. Herkesin iştirak ettiği bir şey ancak diktatörlüklerde olur. Bazı bölgelerin kışkırtıldığını düşünüyorum, kışkırtılmazlarsa itiraz ve tepkiler toplantılarda gayet saygılı bir şekilde dile getiriliyor.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez toplum kendisini doğrudan ilgilendiren bir konuyu konuşmaya ve tartışmaya başladı. Çatışma çözümlemesinde dünyaya örnek olabilecek bir model. Bir şehidin annesi, "Gelmeniz çok güzel ama keşke altı ay önce olsaydı da benim oğlum da sağ olsaydı" dedi. Bundan daha güzel bir değerlendirme olamaz. Gecikilen her gün bir insanın daha toprağa düşmesi demek. Bu toplantıların daha ikinci haftasında yarattığı gündemle amacına ulaşmaya başladığını düşünüyorum.
Benli: Küçük protestolar var, normal
Bugün Samsun ve Sinop'taydık. Yarın da Kastamonu Bartin ve Karabük var. Karadeniz gezilerinin verimli olduğunu söyleyebilirim. Sinop ve Samsun'da farklı kesimlerle buluştuk. Karşı olanların da kaygılarını not aldık. Samsun Dereköy'de farklı gruptan insanların kardeşçe yaşadığını gördük. Yine şehit ailesini ziyaret ettik; onların kaygılarını da dikkate aldık. Kısmi karşı çıkışlar, 10, 20 kişilik grubun protestosu oldu. Sonuçta herkesin aynı düşüncede olduğu bir ortam olsaydı 18 ili ziyaret etmezdik. Bu gayet doğal. Bundan sonraki süreçte ümidimiz bu kişilerle de görüşüp bir şekilde bu insanlara kendimizi ifade etmek; bu durum sloganlarla çözülebilecek bir şey değil.
Ensaroğlu: Üç aydır cenaze yok
Güneydoğu'da Diyarbakır, Mardin ve Şırnak'a gittik. Şimdi Batman'dayız. Yapılana araştırmalar bu bölgede sürece yüzde 80-90 destek olduğunu söylüyordu. Ama dört ilde yüzde 10 nerde onu bulamadık. Burada sürece destek vermeyen, soğuk yaklaşan bir tek kişi yok. Çok ciddi bir beklenti ve umut var. Ancak buna karşılık çözüm gelirken ne gibi adımlar atılacağı konusunda talepler var. Cezaevindeki siyasi tutukluların durumu, silahlı unsurların sınırdışına güvenli şekilde çekilmesi bunların başında geliyor. Herkesin de nihai olarak yüzünün güldüğünü söyleyebiliriz. Şerzan Kurt'un annesi, bugünki ziyaretimizde "90 gündür en azından insanlar çocukları yaşıyor diye mutlu" dedi. Yani üç aydır bölgeye en azından cenazeler gitmiyor, insanlar buradan bakıyor. Kalıcı çözüm ve barış için atılacak adımlarla ilgili taleplerini de dinleyip sınıflandırıyoruz.
Teker: Koruculuğun kalkmasını istiyorlar
Son olarak Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde ve Van'daydık. Üçünde de genel talepler netti. Hükümetin kullandığı dilin "terörizm kavramı"nın Kürt halkı olarak kendilerini rahtsız ettiğini söylediler. Yaşadıklarından kaynaklı özür dilenmesini talep ettiler. Hükümetin daha önceki icatlarından ötürü güven konusunda sorun yaşadıklarını söylediler. Öcalan'ın alacağı kararlara güvendiklerini aktardılar. Koruculuk sisteminin kaldırılmasını, yeni karakolların yapılamasını talep ettiler. Gerillaların güveli şekilde geri çekilmesinin samimiyetin ölçüsü olacağına dikkat çektiler. Muhalefetin sorumlu davranması gerektiğini de eklediler. Genel olarak heyecan ve umut var.
Sayman: Sürece üç farklı bakış var
PKK silahlı mücadeleyi bir kenara bırakacağını söylüyor. Ancak bunun için Türkiye’de demokratik siyaset yoluyla mücadele ortamının yaratılmasını talep ediyor. Biz de PKK silahlı mücadeleyi bırakıp normal siyasete katılsın mı katılmasın mı diye tartışıyoruz. Bu açıdan baktığımızda, üç kesim öne çıkıyor. Bunlardan ilki, “Böyle bir şey olmaz. Biz bunu konuşmayız bile. Eğer silahlı mücadeleyi bırakacaklarsa bıraksınlar, çeksinler gitsinler” diyor ve siyasi mücadelenin önünü açacak adımlara da karşı çıkıyorlar. 30 senelik stratejinin devamını savunuyorlar. Halk genelinde silahların susmasını ve barış gelmesini isteyenlerin oranının yüzde 60’lardan yüzde 80’lere geldiği kanaatindeyim. Bu sevindirici. Ancak ikinci kesim, “Silahlar bırakılsın” derken “ama”ları ön koşul olarak ortaya koyuyor.
Üçüncü görüş ise barışın gelmesini, ancak sonraki aşamada kişisel hak ve özgürlükler önünde engel çıkmaması gerektiğini savunuyor. Eğer çözümün gerçekten hayata geçmesini istiyorsak, üçüncü görüşün halk kitlelerinde güç kazanmasını sağlayabilmeliyiz. Bunun tek yolu da halkın kendi toplantılarında konuyu kendi aralarında konuşabilmesinden geçiyor. İnsanlar birbirleriyle konuştuğunda bakış pencereleri genişliyor. Çünkü ilk defa başka görüşe sahip insanlarla sohbet ediyorlar.
Sürecin seyrinden umutluyum. Kocaeli’de bazı tatsız olaylar yaşandı. Ancak o protestocu grup 150 kişiden 60-70’iydi. Onlar konunun konuşulmasına dahi karşı çıkıyor. Ancak iki üç saat boyunca sadece kendileri konuşuyor. Diğer 70-80 kişi hiç konuşamıyor. Ben de orada 70 kişinin 80 kişiyi konuşturmayarak “kazandığını” söyledim. Yoksa Kocaeli’nin genelinde böyle bir durum yok. Halk silahların susmasını ve mücadelenin demokratik siyaset alanında yürümesini istiyor.
Can: Savaşta bedel ödeyenler destekliyor
Konya, Karaman, Kayseri, Nevşehir, Niğde’den sonra Aksaray’a geldik. Gördüğüm kadarıyla genel olarak Kürt sorununun çözümü isteniyor. Bunda tereddüt yok ama “nasıl çözülsün” noktasında sorun çıkıyor. Devletin yıllardır uyguladığı politikaların bedelini ödüyoruz. Yıllardır devletin kullandığı dil halkın ezberi olmuş. Dolayısıyla hemen “Kürt sorunu çözülsün ama ne verilecek” sorusu geliyor. Önemli bir kısmı bu bayrağı, devleti paylaşmak istemiyor. Farklı bir dille yan yana olmak istemiyorlar. PKK ve Öcalan muhatap alınmamalı ama Kürtler bizim kardeşimizdir diyorlar. Ama “kardeş” dedikleri halkın halk olmaktan gelen haklarını tartışmaktan kaçıyorlar.
Süreç ilerledikçe, silahlar devreden çıkıp siyasi dilin hakim olduğu ortama dönüştükçe bu tip yaklaşımların geçerliliği kalmayacak. Bizim genel gözlemimiz, savaşta bedel ödeyenler, mesela çocuklarını askerde kaybetmiş aileler, bizim ocağımız yandı başka ailelerin yanmasın diyor ve sürece katkı sağlıyor. Ancak Aydınlık ve MHP çevreleri sürece sonuna kadar karşı çıkıyor.
Kızılkaya: Orta sınıf biraz daha şüpheci
İlk haftaya nazaran ikinci hafta çok daha büyük bir coşku ve heyecanla karşılaştık. Süreç, tahmin ettiğimizden de olumlu yönde gidiyor. Gelir seviyesi yüksek olmayan çoğunluk, sürece koşulsuz destek verirken, televizyonlardaki tartışma programlarının etkisinde kalan orta sınıf biraz daha şüpheci yaklaşıyor.
Karşı çıkanların ortak noktası, kendilerine sağcı da deseler solcu da deseler, AKP karşıtlığı üzerine kurulu. AKP bir şey yapıyorsa iyi değildir şeklinde bir bakış açısı hakim. Diğer yandan çocuğunu askerde çatışmalarda kaybetmiş aileler sürece sonuna kadar destek veriyor; “Bizim çocuğumuz öldü başka çocuklar ölmesin” diyorlar. Medya protestoları artıyor gibi gösterse de bu gerçeği yansıtmıyor. Bazı küçük gruplar protesto etse de halkın arasına karıştığınızda hiçbir olumsuz tepkiyle karşılaşmıyorsunuz. (NV/EKN)