Düştüm.
Çok iyi hatırlıyorum o anı.
Filmlerdeki ağır çekim düşme sahnelerindeki gibiydi. Elimde tava, tavada kızgın yağ, arkadaşım bana doğru yaklaşıyor. Ben kayıyorum, tava elimden fırlıyor. Tavadan yağ kayıyor.
Sahne çığlıkla hızlandı.
Arkadaşım yerde bacağından dumanlar çıkıyor. Ben yerdeyim. Tava ortalıkta görünmüyor.
Arkadaşımın bacağının rengi hızla değişiyor.
Kalkıp buz çıkarmam lazım. Kalkamıyorum. Bacağıma bakıyorum kırıldı mı yoksa diye; hayır, kırılmamış. Tavadan akan yağın bir kısmı da ayağıma gelmiş. Acıyor. Hem de çok.
Ya arkadaşımınki?
Ah, onunki nasıl acıyordur acaba, diye düşünmeye kalktığımda, o tavadaki yağın tamamı içime akıyor.
Ağır çekimde gibi kalkıyorum.
Buzluktan buz çıkarıp ona yaklaşıyorum.
Elimde buzlar, yine dengemi kaybediyorum.
Hayır, nolur bu kez düşmeyeyim!
Arkadaşımın üzerine düşmeyeyim diye çabalarken, bacağımın, onun yağ dökülen bacağının üstünden kayarken derilerini de soyarak indiğini izliyorum, yine bir film sahnesi izler gibi. Ve üstümüze yağan buzlara bakıyorum.
Bu kez duyduğum çığlık, içime kovalar dolusu yağ akıtıyor.Yine kalkamıyorum. Arkadaşımla göz göze geldiğimiz anda, beni kızgın yağ ile dolu bir kazana atıyorlar.
Ben bu acıyla yaşayamam.
O yaşıyor.
Ben yaşayamam.
O yağ benim bacağıma dökülseydi yaşardım biliyorum.Ama ona çektirdiğim acıların acısıyla yaşayamam.
Bu acılara rağmen yaşamaktansa öleyim daha iyi.
Nasıl?
Kendime hiçbir ölme biçimini yakıştıramıyorum.
Aklıma yaşlı Çinli kadın geliyor.
Savaşa giden askerler önünden geçerken yaşlı kadın soruyor: "Nereye gidiyor bu gençler böyle?" "Ölmeye," diye cevap veriyor yanındakilerden biri. "Zaten öleceğiz, neden acele ediyorlar ki?" diye soruyor yaşlı kadın.
Yaşamak için neden arıyorum, diye düşünüp kendime kızıyorum. Sonra hafifletici nedenler bulmaya başlıyorum. Suçluluk duygusunun acısını hafifletebilmek için. Bulmalıyım ki, yaşamaya devam edebileyim...
Fiziksel acılar çekerken ölmeyi hiç düşünmedim ben. En fazla, "Ölsem de kurtulsam şu acılardan," dediğim oldu. Ama bu başka bir acı. Acılarımı kıyaslamanın hata olduğuna karar verip, hafifletici neden aramaya devam ediyorum.
Kazaydı.
Basit bir kaza.
Hiçbir şey hafifletmiyor acıyı bazen.
Kaza bile olsa bir daha eskisi gibi olamadık arkadaşımla. Bacağında iz bıraksa bile, onun acıları geçti. Başkasına istemeden de olsa çektirdiğim her acı bana onu hatırlatıyor. Yine ölmek istiyorum. Bu kez buluyorum bir yolunu. Bir ölme biçimi olarak yazmayı seçiyorum.
Bazen olma biçimi olan yazının ölme biçimi olduğunu keşfediyorum. Oturup bilgisayarın başına ölmeye başlıyorum. Sanıyorum.(NG/BB)