"27 Mayıs Darbesinin 50. Yıldönümü ve Türkiye Siyasetine Etkileri" başlıklı sempozyum bugün Harbiye'deki İstanbul Kongre Merkezi'nde devam etti. Heinrich Böll Stıftung Derneği Türkiye Temsilciliği, Habervesaire ve Helsinki Yurttaşlar Derneği işbirliğiyle düzenlenen sempozyumun ikinci gününde 27 Mayıs Darbesi sürecinde kurumlar ve kimlikler tartışıldı.
Panelin moderatörlüğünü yapan Nadire Mater, "bizim özgürlükçü bulduğumuz anayasanın, kendini Türklüğün içinde tanımlamayanlar için o kadar da özgürlükçü olmadığını darbenin 30. yılında kavramaya başladık" dedi.
Üniversite ve solun darbeyle imtihanı
Prof. Dr. Mete Tunçay "27 Mayıs ve üniversite hakkında söyleyeceğim iki şey var: üniversiteden 1960 güzünde yapılan tenkisat, ve üniversite hocalarının toplumdaki yeri" dedi. "Üniversiteler insanları eleştirel düşündürmek için kurulmuş kurumlardır. Ama kurulduğu günden beri çeşitli iktidarlar tarafından üniversitelerden beklenen iktidara eleştirel yaklaşılması değil, övmesiydi" diye konuştu.
Prof. Dr. Murat Belge, solun 27 Mayıs sürecinde kendini nasıl konumlandırdığına değindi. "Sol, Demokrat Parti'nin iktidara gelmesini bir karşı devrim olarak nitelendirdi ve DP'ye beslediği muhalefet duygularıyla da bu darbeyi destekledi" diyen Belge şöyle devam etti:
"Olan bir olay insanların zihnini, bakış açısını etkiler. Bu anlamda 27 Mayıs onu izleyen dönemde solcuların zihninde bir model oluşturdu. Bu yarım kalmış bir devrim olarak görülürken, sosyalist strateji 27 Mayıs'ın devamını öngören bir zihniyete girdi. Bu Türk solunun kemalizmle ilişkisinin de bir sonucuydu. Sol her zaman kurulu düzen tarafından sakıncalı sayılır. Dolayısıyla kendine bir korunak bulması gerekir. Türkiye'de de bu şemsiye her zaman kemalist milliyetçilik oldu."
"27 Mayıs batıda coşkuyla, doğuda korkuyla karşılandı"
Gazeteci-yazar Tarık Ziya Ekinci 27 Mayıs'ın Kürt toplumunda nasıl yaşandığını anlattı. "Darbeden sonra batıda CHP öncülüğünde bir bayram havası vardı. Doğuda ise tam aksine korku, endişe ve telaş vardı. 27 Mayıs'ta 49'lar adlı Kürt bir grup dışında cezaevlerindeki tüm siyasi mahkumlar çıkarıldı. Bu Kürtlere gelen ilk darbeydi. İkincisi ise, Milli Birlik Komitesi'nin 550 Kürt aydın ve ağalarının topluma interne edilmesi kararını alması oldu. Aralarından 55 kişi hakkında sürgün kararı alındı ve batı illerinde ikamet etmeye mecbur tutuldular."
Dr. Dilek Güven darbe döneminde Rum, Ermeni ve Yahudilerin yaşadıklarına değindi. Güven, "Gayrimüslümler politik elitler tarafından hep bir tehdit olarak görülmüşlerdir. Bunun asıl amacı etnik olarak homojen bir ulus yaratmaktır, bir de sermayeyi Türkleştirmek. Ancak 1945-50 arasına baktığımızda, gayrimüslümlere karşı ayrımcı uygulamalarda bir azalma var. Bunu da Demokrat Parti'nin kurulmasıyla azınlıkların, sempatisi kazanılması gereken seçmenlere dönüşmesiyle açıklayabiliriz. Ama 1954'e doğru, DP'nin tutumunun CHP'den farklı olmadığı ortaya çıkıyor. Zaten DP raporlarında da, yaptıkları açılımın 'batıyı yatıştırmak için olduğu' ifadesine rastlıyoruz" diye konuştu.(ÇT)