Erkekler Eylül’de en az 23 kadını ve iki çocuğu öldürdü. Kadınların yüzde 22’si ayrılmak istedikleri için öldürüldü. Cinayetlerin yüzde 22'si kamusal alanlarda gerçekleşti.
bianet'in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre, erkekler Eylül’de en az 23 kadını ve iki çocuğu öldürdü; dört kadına tecavüz etti; 24 kadına zorla seks işçiliği yaptırdı; 22 kadını taciz etti; 19 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu; 36 kadına şiddet uyguladı.
Bu cinayetlerin dışında, Mardin’de Gürcistan vatandaşı bir kadın cinayetinde fail henüz belirlenemedi. Antalya’da bir kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Şubat ayında İstanbul’da öldürülen Modovalı Tatiana A.’nın katilinin arkadaşının oğlu olduğu belirlendi.
Erkekler 2018’in ilk dokuz ayında en az 183 kadın ve 10 çocuk öldürdü; 50 kadına tecavüz etti; 162 kadını taciz etti; 375 kadına zorla seks işçiliği yaptırdı; 279 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu; 316 kadını yaraladı.
Cinayet
Erkekler Eylül’de en az 23 kadın, iki çocuk ve dört erkeği öldürdü.
Kadınların yüzde 22’si boşanmak/ayrılmak istedikleri ya da barışma teklifini kabul etmediği için öldürüldü. Bir kadın ise kızının boşanmak istediği kocası tarafından öldürüldü.
Cinayetlerin yüzde 17’si uzaklaştırma kararlarına rağmen işlendi. Öldürülen iki kadın ise daha önce defalarca şikayette bulunmuş ve koruma tedbir kararı çıkarttırmıştı.
Kadınların yüzde 69,5’ini kocaları veya sevgilileri öldürdü:
10 kadını kocası, ikisini dini nikahlı kocası, dördünü sevgilisi, birini eski kocası, birini babası ve ağabeyi, birini kızının ayrılmak istediği kocası, ikisini kiracıları, ikisini ise aracına bindikleri tanımadıkları bir erkek öldürdü.
Cinayetlerin yüzde 56,5’i ateşli silahlarla işlendi:
Dokuz kadın tabancayla, dördü tüfekle, dördü bıçakla, dördü boğularak, biri işkenceyle, biri ise benzinle yakılarak öldürüldü.
Cinayetlerin yüzde 22’si sokak, kafe, adliye önü gibi kamusal alanlarda, yüzde 13’ü ise özel araçlarda gerçekleşti.
Öldürülen kadınlardan biri Faslıydı.
Üç katil cinayetin ardından intihar etti, ikisi intihara teşebbüs etti. İki fail ise teslim oldu.
Faillerden ikisi daha önce kadın cinayeti işledikleri için cezaevinde kalmıştı.
Eylül’de kadın cinayetlerinin yaşandığı iller Adana (1), Adıyaman (1), Aksaray (2), Ankara (1), Bursa (1), Denizli (2), Iğdır (1), Isparta (2), İstanbul (3), Kırklareli (1), Kocaeli (1), Maraş (1), Mersin (2), Muğla (1), Trabzon (1).
Tecavüz
Eylül’de medyaya dört ilden dört tecavüz olayı yansıdı.
Faillerden biri komşu, biri işveren, biri akraba, biri ise kadının tanıdığı/arkadaş olduğu bir erkekti.
Tecavüze uğrayan kadınlardan biri Suriyeli, biri ise İngiltereliydi.
Faillerden biri İngiltere’de cezaevinden izinli çıkarak Türkiye’ye tatile gelmişti.
Hukuki süreç
Faillerden ikisi tutuklandı, ikisinin sadece gözaltına alındığı bilgisi haberlere yansıdı.
Seks işçiliğine zorlama
Eylül’de Balıkesir, Antalya ve İstanbul’da 24 kadın seks işçiliği yapmaya zorlandı.
Kadınların yüzde 66’sı Türkiye vatandaşı değildi. Türkiyeli olan kadınlardan biri ise engelliydi.
Hukuki süreç
Eylül’de kadınları seks işçiliği yapmaya zorlayan biri kadın, 12’si erkek toplam 13 failden sadece ikisi tutuklandı.
Üç fail gözaltına alındı.
Diğer sekiz faille ilgili hukuki süreç haberlere yansımadı.
Taciz
Eylül’de 22 taciz olayı medyaya yansıdı.
Faillerin yüzde 82’si kadınların tanımadıkları erkeklerdi:
18 kadını tanımadıkları erkekler, birini akrabası, birini restorandaki garson, birini işyerinden tanıdığı, birini ise bir süredir ısrarlı bir şekilde takip eden bir erkek taciz etti.
İki kadın teşhirciliğe, iki kadın röntgenciliğe maruz kaldı.
Taciz olaylarının ikisi belediye otobüsünde yaşandı.
Tacizcilerden birinin daha önceden de tacizden sabıkası vardı.
Hukuki süreç
11 failden sadece dördü tutuklandı. Bir fail adli kontrolle serbest bırakıldı. Bir fail hakkında hiçbir işlem yapılmayınca, kadın faili sosyal medyada ifşa etti. Bir okulda yaşanan taciz olayında okul yönetimi kadının tüm şikayetlerine rağmen soruşturma başlatmadı; kadın Valiliğe başvurdu. Bir failin sadece gözaltına alındığı haberlere yansırken, diğer üç faille ilgili hukuki süreç haberlerde yer almadı.
İki tacizci, sokakta taciz olayına şahit olan erkekler tarafından darp edildi.
Çocuk istismarı
Eylül’de erkekler en az 19 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu.
Bu kız çocuklarından ikisi seks işçiliğine zorlandı. Bir kız çocuğu, kendisiyle evlenmek isteyen bir akrabası tarafından 6 ay alıkonuldu. 14 yaşında bir kız çocuğu ise istismar sonucu hamile kaldı.
Faillerden ikisi çocukların erkek akrabaları, ikisi babaları, biri esnaf, ikisi çocuğun yaşadığı mahalleden/köyden tanıdığı erkekler, biri otobüs muavini, dördü tanımadıkları erkeklerdi. Bir vakada failler çocuğu zorla evlendirmek isteyen ebeveynler ve damat adayıydı. Altı vakada faillerin çocukla tanışıklık şekli/derecesi haberlere yansımadı.
Kız çocuklardan biri engelliydi. Biri ise Suriyeli mülteciydi.
Hukuki süreç
27 failden 11’i tutuklandı. Bir fail adli kontrolle serbest bırakıldı. Beş fail ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Suriyeli bir kız çocuğuna istismarda bulunan bir otobüs muavini hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Yedi failin sadece gözaltına alındığı bilgisi haberlere yansıdı; bu yedi kişiden üçü bir kız çocuğunu erken yaşta zorla evlendirmek isteyen ebeveynler ve damat adayıydı. İki faille ilgili hukuki süreç haberlere yansımadı.
Faillerden beşi, çevredekiler ya da istismara maruz kalan kız çocuğunun akrabaları tarafından şiddet gördü.
Şiddet – yaralama
Erkekler Eylül’de en az 36 kadına şiddet uyguladı. Kadınlardan en az altısı ağır yaralandı.
Üç kadın boşanmak/ayrılmak istediği için şiddete maruz kaldı. Bir vakada şikayete rağmen çıkmamış, faile daha önce şiddetten verilen hapis cezasının infazı gerçekleştirilmemişti.
Eylül’de şiddete maruz bırakılan kadınların üçü trans kadınlardı.
Kadınların yüzde 44’ü partnerlerinden şiddet gördü:
13 kadına kocası, birine dini nikahlı kocası, ikisine eski kocası, üçüne sevgilileri, birine spor antrenörü, ikisine babası, ikisine esnaf, birine kardeşinin kocası, ikisine kayınpederi, birine oğlu, birine birliktelik teklifini reddettiği bir erkek, üçüne tanıdığı/arkadaşı olan erkekler, üçüne tanımadığı erkekler şiddet uyguladı. Bir vakada failin kadınla tanışıklık şekli/derecesi haberlere yansımadı.
Toplam 3 kadına şiddet uygulayan iki fail profesyonel askerdi.
23 kadın darp edildi, beşi bıçak ve benzeri kesici aletlerle yaralandı, biri işkenceye maruz kaldı, beşi tabancayla yaralandı. Bir fail kadının evini basıp, tüfekle ateş açtı ancak kimse yaralanmadı. Bir fail ise sevgilisini rehin aldı.
Şiddet – yaralama olaylarının yüzde 16’sı kamusal alanlarda yaşandı. İki şiddet olayı trafikte, özel araçlarda, biri otobüste gerçekleşti.
Hukuki süreç
36 failden sadece dördü tutuklandı; bir fail hakkında uzaklaştırma kararı çıkartıldı. Bir fail ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Üç fail hakkında ise hiçbir işlem yapılmadı. İki fail, şiddet uyguladığı kadından şikayetçi oldu. 15 failin sadece gözaltına alındığı bilgisi haberlerde yer aldı.
Bir fail intihar etti; bir faili şiddet uyguladığı kadının babası öldürdü.
Sekiz faille ilgili hukuki süreç haberlerde yer almadı.
(ÇT)
Açıklama: bianet’in erkek şiddeti çetelesinde sadece erkek şiddeti sonucu hayatını kaybeden kadınlara yer veriyoruz. Toplumsal cinsiyet temelli olmayan şiddet vakalarını ve cinayetleri çeteleye almıyoruz.
Faili henüz belirlenememiş kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümlerini sene boyunca aylık çetelelere not ediyoruz ancak başlıktaki sayıya eklemiyoruz. Sene sonunda, çetelelerde yer alan bu faili belirlenememiş cinayetler ve şüpheli ölümlerin akıbetini araştırarak, zaman içinde aydınlatılan vakaları eğer toplumsal cinsiyet temelli ise çeteleye ekliyoruz.
Ruhsal bozuklukları olan kişilerin işledikleri cinayetleri de çeteleye almıyoruz (Şizofreni hastalarının işlediği cinayetler gibi).
İntihar ve intihara teşebbüs vakalarını sadece kadın geçmişinde şiddet/ sistematik şiddete maruz kaldıysa çeteleye dahil ediyoruz. Bu intihar vakalarına ayrı bir kategoride yer veriyoruz ve başlığa taşıdığımız sayıya dahil etmiyoruz.
Ayrıca kadının doğrudan hedef olmadığı toplu cinayet haberlerini de, eğer tartışmaya sebep olan konu toplumsal cinsiyet temelli değilse çeteleye dahil etmiyoruz.
[Örneğin 11 Haziran 2017'de medya taramamıza düşen şu vakayı çeteleye dahil etmedik:
* Konya’da hayvancılık yapan A.K. (27), akrabaları Bekir Kıran (80), Mustafa Tokat (80), Meryem Tokat (79), Hamit Tokat (51) ve Mehmet Tokat’ı (64) pompalı tüfekle öldürdü. Erkek cinayetlerden sonra evine dönerken yakalandı. A.K.’nin şizofren olduğu, kalp krizinden hayatını kaybeden babasının ölümünden köydekileri sorumlu tuttuğu belirtildi.]
**
Çetelelerde yer alan meslek grupları, sadece şiddet olayının meslekle bağlantılı olduğu durumları kapsamaktadır. Örneğin “tecavüzcülerin yüzde x’si şofördü” cümlesi, kadınların ulaşım için bindikleri aracın şoförü tarafından tecavüze uğradığını anlatmaktadır.
Université Marc Bloch’da sosyoloji bölümünden mezun oldu. 2009’dan 2011’e kadar AFP’de fixer ve çevirmen olarak çalıştı. Gazeteci Burcu Karakaş ile Açık Radyo’da Cadı Postası programını...
Université Marc Bloch’da sosyoloji bölümünden mezun oldu. 2009’dan 2011’e kadar AFP’de fixer ve çevirmen olarak çalıştı. Gazeteci Burcu Karakaş ile Açık Radyo’da Cadı Postası programını yaptı. 2015 Müşerref Hekimoğlu Başarı Ödülü'nü aldı. 2011-2018 arasında bianet’te kadın ve LGBTİ haberleri editörü olarak çalıştı.
Geçtiğimiz yıl Van’da halkın iradesinin gasp edilmesine karşı yapılan protestoların kazanımla sonuçlanmasının ardından, İstanbul Kadıköy’de halayla kutlama yapmak isteyen 54 kadın ve LGBTİ+'ya açılan davanın ilk duruşması bugün İstanbul 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Kadınlar Birlikte Güçlü’nün çağrısıyla Süreyya Operası önünde gerçekleşmesi planlanan buluşma, polis müdahalesiyle başlamadan sona ermişti.
Eyleme katılan kadınlar ve LGBTİ+ aktivistler “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlamasıyla hakim karşısına çıktı.
“Biz halaya gittik, işkence ile gözaltına alındık"
Kadınlar, duruşmada yaşanan hak ihlallerini ayrıntılarıyla anlattı. Henüz eylem başlamadan ablukaya alınan grup, hiçbir uyarı yapılmadan sert müdahaleyle gözaltına alınmıştı.
Yargılanan kişiler bianet'e şu bilgiyi verdi:
"Türkiye'nin her tarafında kayyıma karşı protesto etti. Sonra Van'dki kayyım tehlikesine karçı zafer olunca biz de bir halay çekme eylemi yaplım dedik. Biz oraya halay çekmeye gittik bu bir halay eylemi idi, fakat halay çekmeden bizi işkene ile gözaltına aldılar. Polis bize işkence etti fakat onlar yargılanmadı, biz yargılandık. Bir arkadaşımızın kolu çıktı. Eylem bile değildi halay buluşmasına katılan kadınlar yargılandı. Biz duruşmada savunmalarımızı yaptık. Hem kayyıma karşı olduğumuzu hem de polis işkencesini vurgulladık. Başka bir davadan tutuklu olan iki arkadaşımız SEGBİS'le bağlanmışlardı. Onlara el salladık. Zafer işareti yaptık. Savcı da buna dair suç duyurusu yaptığını söyledi. İki arkdaşımız hakkında keyfi şekilde soruşturma açılmasını istedi. Hakim de talebi kabul etti."
Kadınlar, "Biz sadece halay çekmek istedik. Bu bir kutlamaydı, bir protesto değil. Ama halay bile çekemeden işkenceyle gözaltına alındık. Polis şiddet gördüğümüz halde biz yargılanıyoruz, polisler değil" dedi.
Zafer işaretine suç duyurusu
Duruşmaya başka bir dosyadan tutuklu olan iki kişi SEGBİS üzerinden katıldı. Onlara el sallayan kadınlardan biri zafer işareti yaptı.
Bu işareti savcı, suç unsuru saydı. Savcı, zafer işareti nedeniyle suç duyurusunda bulunulmasını talep etti mahkeme de bu talebi kabul etti.
Beraat talebi reddedildi
Kadınlar, hazırlanan iddianameyi "dayanaksız ve gerçek dışı" olarak tanımlarken, anayasal haklarını kullanmalarının suç sayılmasını kabul etmediklerini belirtti.
Mahkeme heyeti, savunmalara rağmen davayı düşürmeyerek beraat talebini reddetti. Bir sonraki duruşma 23 Haziran’da görülecek.
“Yargılanması gereken biz değil, işkenceciler”
Duruşma sonrasında açıklama yapan Kadınlar Birlikte Güçlü aktivistleri, şöyle seslendi:
“Bugün burada yargılanan bizler değil, anayasal hakkımızı engelleyen, işkence uygulayan polisler ve bu kararı veren yetkililer olmalıydı. Kayyumlara, irade gaspına, polis şiddetine karşı mücadelemiz sürecek. Bu davalar bizi yıldırmaz. Sokaktayız, mücadeledeyiz, buradayız. Kayyumlar gidecek, biz kalacağız!”
Anne Penguenler dizisinde, “bağımlı çocukların” ebeveynlerinin yaşadıkları zorluklara karşı, bunlarla başa çıkmak için dayanışma duygusunun önemi vurgulanırken, engellilik olgusu da çağdaş topluma özgü tüm boyutlarıyla gözler önüne seriliyor.
Anne Penguenler, yönetmenliğini Klara Kochanska’nın üstlendiği 2024, Polonya yapımı, isminden anlaşılacağı gibi, duygu sömürüsü yapmaya çok uygun, altı bölümlük bir dizi. Ancak gerek kurgusu gerekse yönetmenin duyarlılık, akılcılık dengesini koruyan yaklaşımı dikkatlerden kaçmıyor.
Birinci bölüm, tanınmış bir MMA dövüşçüsü olan Kamala’nın (Kama) bir bekar anne olarak yaramazlıkta sınır tanımayan yedi yaşındaki oğlu Jas’a yeni bir okul aramasıyla başlar. Jas, bir kız çocuğuna gözüne zarar verecek şiddette vurmuş ve bu yüzden okuldan atılmıştır. Kama yaşamının en zor savaşımını ringlerde değil, ebeveyn olarak oğlunu yetiştirirken vereceğinin farkındadır; ama uzmanların tüm ikna çabalarına karşın oğlunun dört yaşındayken okuma öğrendiğini, onun zeki bir çocuk olduğunu öne sürerek, olayın kazara oluştuğu ısrarını sürdürür ve çocuğa yeni bir okul arar.
Devlet okulları hizmet bakımından revaçta değildir; üstelik en ufak sorun çıkaran çocuklar okuldan atılır. Özel okulların ücreti çok yüksektir, ayrıca spor salonu yoktur, hizmet aksar. (Kaloriferler yanmaz vs.) Sonunda Jas’ı, özel eğitim görenlerle ‘normal’ çocukların bir arada okuduğu, kapsayıcı okul olarak bilinen Muhteşem Liman ‘ın penguenler sınıfına geçici olarak yazdırmaya karar verir. Okul idaresi ‘normal’ çocukların çoğunlukta olduğunu iddia eder ama tam tersi onlar azınlıktadır.
Kama’nın boşandığı doktor kocası Max, oğlu Jas hakkında uzmanlar gibi düşünür. “Hayatta her şey sana göre spor yarışması, oğlunu yetiştirmek bile” diyerek Kama’yı eleştirir. İwona adlı bir “dişi kuş” ile evlenmiştir, ikiz kızlarıyla mutludurlar. Jas, babasını göreceği akşamlar, “Annemi istiyorum” diyerek kendini tuvalete kapatır, onların da huzurunu kaçırır. Anne penguenler çocuklarının yetiştirilmesi konusunda babalarından yardım görmezler. Zor anlarda görseler bile bu, babalara ağır gelir. Kama’nın annesi de torununa bakmakta isteksizdir. Onun da bir yaşamı vardır; tango salonunda akranı erkeklerle dans etmekten hoşlanır.
Anne penguenlerden Ula’nın kocası özel bir şirkette çalışmaktadır. Kazancı iyidir. Ula, down sendromlu kızı Tola ve evlat edindiği iki engelli çocukla yakından ilgilenir, çok sabırlıdır, durumdan hiç yakınmaz. Canlı yayın yapmaya da pek meraklıdır. Takipçi sayısını artırmak için çırpınır. Kama’nın ünlü bir boksör olduğunu ve Jas’ın durumunu öğrenince fırsatı kaçırmaz; canlı yayında, otistik çocuğu olan bir anneyi destekleyeceğini açıklar. Mahreminin ifşa edilmesi Kama’yı çok sinirlendirir, oğlunun otistik olmadığını yineler, durur.
Kendisinde bir tuhaflık olup olmadığını soran oğlunu, “Sen iyisin” deyip öpüp koklar. Bu arada Jas’ın okul ücretini ödeyebilmek için menajerinin sponsor desteğini kabul eder. Ancak destekçi adam, “İmajınızı düzeltmek için otizm kampanyası hazırladık” deyince küplere biner: “İnternet bilgisine mi inanıyorsunuz, oğlum otizmli değil. İmajımı düzeltmek için oğlumu kullanmam.” Menajeri hemen araya girer, Kama’ya üç ay sonra ABD’de Las Vegas’ta dövüşeceğini, mutlaka sponsor desteğine ihtiyacı olduğunu hatırlatır. Ancak magazin sitelerine inananların sonu gelmez. Eski okuldaki gözü zarar gören kızın ailesi, Jas’ın otistik olduğunu duyunca davadan vazgeçmiştir.
Jas’ın çevreye zarar veren yaramazlıkları giderek artar. Okulun renkli toplarla doldurulmuş havuzuna kız erkek soyunarak girip oynamaları onun fikridir. Annesine, “Aormalde okyanusta kıyafetle yüzülmez ki” açıklamasıyla kendini bağışlatır. İnfiale kapılan, ‘normal’ bir çocuğun annesiyse, Tola’yı oğlunu baştan çıkarmakla suçlar. Kama dilini tutamaz, kadını tersler: "Genelevcilik oynamamışlar ya.” Oysa çocuklar havuzda birbirlerine zarar vermeden iletişim kurmayı becermişlerdir. Genç antrenör Robert ise olup bitenlere tepkisini şu sözlerle dillendirir: “Artık insanlar her şeye bir yakıştırma yapıyor. Babam bende alfa futbolcu ışığı gördü, anneannem rahip. Bense, gey vücut çalıştırıcı olup çıktım. Jas da belki de sadece bireycidir.”
İlkelerinden ödün verdiren sorunlar Kama’nın peşini bırakmaz. Dövüş için düzenlenen reklam kampanyasında seksi kıyafetli reklamı yayınlanır. Pozu, “Seksapel değil, güç” diye lanse edilse de tabii bu bir züğürt tesellisidir!
‘Doğa Yürüyüşü Gezisi’nde okuldaki aksaklıklar su yüzüne çıkar. Müdür, devletin engelli yardımının yeterli olmadığını gerekçe göstererek, kas distrofisi hastası Michat’ın geziye gidemeyeceğini söyler. Michat çok zeki bir çocuktur, hastalığı sebebiyle tekerlekli sandalye ile hareket eder. Annesi Tatyana para kazanmak için hem kuriyelik yapmakta, hem de oğluna bakmaktadır. (Çocuğun 1-2 yıl içinde hastalığı ağırlaşacaktır; kaçınılmaz son, kadını çok üzmektedir.) Kama, annelere Michat’ya yokuş çıkabilen yeni model bir araç sağlamak için bağış kampanyası düzenlemeyi önerir. İnternet takasları için takipçi sayısı önemli olduğundan Ula, sosyal medyayı kullanacaktır. Satıcıyla pazarlığı denerler, ama tüm çabalara karşın para toplanamaz. Ancak Kama pes etmez, dağ bayır demeden Michat’ının aracını tüm gücüyle iterek çocuğun geziye katılmasını sağlar. Ula cep telefonuyla geziyi çeker. Ebeveynler dertleşirler. Hela’nın babası Jerzk, “Yaptığım tek spor, kızımın peşinden koşmak” diye yakınır. Aslında evli değildir; çocuk yapma fikri, Jerzk’in ressam arkadaşından çıkmıştır. Ama o, kızının bir dediğini iki etmeyen bir babadır. Gezi sırasında antrenör Robert ile aralarında bir yakınlaşma doğar.
Birden fırtına çıkar; gökgürültüsü, yağmur, Herkes çamur deryasında düşe kalka otobüse ulaşmaya çabalarken Jas, haritadaki patikaya gitmek için tutturur. (Cümleyi yinelemesi, çocuğun otizm spektrumunda olabileceğinin işaretidir.) Onu engellemeye çalışan annesini de yere düşürerek sakatlanmasına neden olur. Çocukların tuhaf istekleri ebeveynlerini canlarından bezdirir. (Hela, geyik görmek için ortadan kaybolur, neyse ki bulumur.) Ama dönüşte herkes mutludur, otobüste “I will survive” şarkısı eşliğinde kafa çekilir. Ne çok iş başarmışlardır! Onlara cesaret aşılayan Kama’ya minnettardırlar.
Kama koltuk değnekleriyle her yere koşturmaya çabalar; bir yandan da fizik tedavi görmektedir. Max ise halden anlamaz, ona hemen tanıyı koyar: “Her şeye sinirleniyorsun, dövüşmediğin için adrenalini atamıyorsun” Jas, okulda da “Evimi, annemi istiyorum” tutturmalarını sürdürmektedir. Bunun üzerine Müdür, çocukta doğuştan gelen bir gelişme bozukluğu olduğu gerekçesiyle, özel eğitim raporu alması için Kama’yı ikna etmeyi başarır, Kama’nın başvuruda bulunmaktan başka seçeneği kalmamıştır.
Ebeveynler Hela’nın doğum gününde bir araya gelirler. Ula kocasının ısrarıyla bağımlı çocuklar için bir vakıf kurmuştur. Tanıştığı kadınlardan vakfa para bulmalarını ister. Sohbet sırasında bir anne, otistik bir çocuk annesi olmanın insana çok şey katan harika bir deneyim olduğunu söyler. Ula, kızı Hela için “Başıma gelen en güzel şey” der. Diğer konuk kadın, “Doğumdan önce test yaptırmış mıydınız?” diye sorunca Ula kem küm eder: “Genelde ultrasonda hiçbir şey görünmemişti.” Sonra birden dili çözülür: “Ne amniosentez testi, smear testi bile yapmadılar. Bilseydim doğurur muydum?” İkilem içindedir: “Ama kızımı çok seviyorum." Konuklardan başka biri, “Bir arkadaşım Down sendromlu fetüsü aldırdı ama sonradan pişman oldu” deyince Kama, Ula’ya “Şu aptal karıları yağlamaktan vazgeç" diye fısıltılar; aslında kendi pişmanlığını ağzından kaçırmıştır. Ula’nın aklıysa kadınların vakıf için yapacakları bağıştadır.
Ebeveynlerin okuldan hoşnutsuzlukları giderek artmaktadır. Eğitim başarısızdır. Çocuklara matematik ve diğer dersler verilmemekte; gündelik yaşamlarını sürdürmeleri yeterli görülmekte; terapilerse işe yaramamaktadır. İşin ucunda kâr olduğundan popüler uygulamalarla engellilik pazarlanmaktadır. Ula, kapsayıcı olduğu iddiasındaki okulu, öğrenciler adına protesto etmek için canlı yayın yapar. Ebeveynler, pankartlar havada, “Müdür nerede?” sloganı atarlar. Müdür gelir, “Beğenmeyen gider” sözü, “Gitmeyeceğiz” sesleriyle bastırılır. Müdürün bedensel engelli oğlu da protestoya katılmıştır. Adam dertlidir; Kama’ya açılır. İşini çok seven bir gazeteciyken, oğlunun bir trafik kazası sonucu sakatlanması üzerine, onun masraflarını karşılayabilmek amacıyla okulu kurduğunu söyler. “Kendini idare edebilsin istedim; ama çocuklarımızın hayatını etkileyemiyoruz“ der. Kama ona hak verir: “Onlar bizim hayatımızı etkiliyor.” 'Baba penguen' Jerk ise anne penguenlere hayvanlar dünyasından yaklaşır: “Penguen tavuk değildir. Erkek ve dişi penguenlerin rolleri değişir. Biri kuluçkaya yatar, diğeri avlanır. Bazen dişi penguen 500 km. uzağa gider, dönünce yavrusuna ne olacağını, yavrusunun onu sevip sevmeyeceğini bilmez, ama o riski göze alır.”
Ula protestodan mutlu döner. Ama bir de bakar ki polis, bilgisayarları da alarak kocasını hapse atmak üzere götürüyor. Kocası, kara para aklamak için vakfı kullanmıştır. Hiçbir şeyden haberi olmayan kadın, “Benim sonum da ya hapishane ya sokaklarda yaşamaktır” diye dövünür. Kama’nın avukat babasına akıl danışır. Durum çok ciddidir. Boşanması şarttır.
Bundan sonra olaylar hızla gelişir: Şartlı tahliyesi sırasında kocası, başına gelenlerin müsebbibi olarak şatafatlı yaşam düşkünü Ula’yı suçlar. Antrenör Robert, Jerkz’e toplum baskısı yüzünden bastırdığı gey kimliğini hatırlatarak birlikte yaşamayı teklif eder. Jerkz, kızını düşünerek önce direnir, ama kızıyla birlikte yanına sığındığı annesinin dırdırından o kadar bunalmıştır ki teklifi kabul eder. Robert ayrıca kızına da iyi davranmaktadır. Müdür, okul tatile girerken ebeveynlere kısa bir konuşma yapar, “Kimseyi mutlu olmaya zorlayamam” diyerek okulu kapattığını bildirir. Kama, Las Vegas’taki yarışmaya giderken Jas’ı, Max’lara bırakır. İwona’nın çocuğa çok iyi bakacağını bilir. Anne penguenlerin ısrarına karşın babalar, Kama’nın maçını izlemeye nazlanırlar.
Aslında hikayedeki karakterleri anlamak hiç de zor olmuyor, diyebiliriz. Zamanın ruhunu (zeitgeist ) yansıtıyorlar. Anne penguenler zamanla yarışıyorlar. Çekilen sıkıntılara, acılara karşı direnç geliştirmişler; çok zorlandıklarında dayanışabiliyorlar ama hepsi o kadar; önlerini göremiyorlar. Kendilerini hayatın akışına bırakmışlar. Kurumsal mücadele yapmadıkları için - parasız eğitim, sosyal güvenlik v.b.- sivil toplum olarak toplumsal yaşama ağırlıklarını koyamıyorlar; dolayısıyla protestoları işe yaramıyor. Müdürün istifası da sorunu çözemeyecektir. Zira eğitimden hukuka, etkili kurum kalmamış gibidir. Eski eşlerin, anne ve babaların hesaplaşmaları, tartışmaları, dargınlıkları da bu nedenle değil midir? Çalışan anne, ekonomik bağımsızlığının bedelini başkalarına ödetmektedir.
Öncesiz sonrasız annelik ideolojisi, kadının anne kimliği üzerindeki belirleyici etkisini bu örneklerde de göstermektedir: Örneğin Tatyana, Michat’yı arabaya bindirip indirme, araba bozulunca onarma, çocuğun kakasını yaptırma gibi meşakkatli işleri gık demeden yerine getirir; sırası geldiğinde, “Engellilik dünyası korkunç” diye yakınır; ama kendisine yalnızca sevişmek için yaklaşan, Michat’nın bakımı için sevişmenin yarıda kesildiği anlarda bozulup evden ayrılan kocaya, “Hayat müşterek” imasında bile bulunamayıp her şeyi sineye çeker.
Kama’ya gelince; dünyanın izlediği maçta Meksikalı rakibi, yumruklarıyla suratını dağıtır, kana boyar; dişini kırar, Kama neredeyse ölmek üzeredir; ama birden oğluyla geçirdiği güzel anları hatırlar ve iman gücüyle rakibini nakavtla yener. Tedavi gördükten sonra çok özlediği oğlunu Max’lardan almaya gider. İwanka ona çok iyi bakmıştır. Ancak Jas ,“Burada kalmak istiyorum” diyerek annesini şoke eder. Şampiyon, ebeveynlikte nakavt olmuştur. Aslında nakavt olması gereken bozuk düzen/sistem değil midir? Ama sistem kendine benzeyen bireyler yetiştirir. Ebeveynler kendilerini hayatın akışına bırakmışlardır. Olumsuzlukların nedenini sistemde aramazlar; adaletsizliği yaratan, “sahtekarlıkla zengin olanlardır”, yanılgısıyla asıl suçluyu gözden kaçırırlar.
Peki, fizik gücü sayesinde ünlenen Kama, babasının dediği gibi "güçsüz görünmekten korktuğu için mi yoksa annesinden yüz bulamadığı, çocuğa sahip çıkması gereken kurumlara güvenmediği mi oğlunun üstüne düşüyor?" (Darda kaldığında samimi itiraflarda bulunmaktan çekinmez: “Kontrolüm dışındaki şeylerden nefret ederim" ve “Jas benim başarısızlığımdır” diye düşündüğünde maçı iptal etmek bile ister. Kariyer için yaşayan bir kadın değildir. İkilemi kaldıramadığından iradesi zayıflamıştır. “Berbat bir anneyim” diye iç çekerken annesinin, anneliği pekiştiren telkinleri onu hizaya getirir: “Çocuğun varsa illa hata yaparsın.”)
Bilmem hatırlatmaya gerek var mı? Kadına yönelik toplumsal algıyı dönüştürmek kolay olmuyor. Kaldı ki kadın istese bile annelik duygusu yok olmaz. Yinelemekte yarar var: Önceliğinin eş ve anne olması koşullandırılmasıyla yetiştiriliyor kadınlar. Bu da kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Sosyal medya ünlüsü Ula’nın da önceliği gözü gibi baktığı üç bağımlı çocuk. Bir yandan da, çevrimiçi “glütensiz” beslenme derslerinde bağımlı çocuk anneliğini kullanıyor. Kertz’in, annesiyle hesaplaşmasını da gözden kaçırmamalı: Akademisyen anne, oğlunun Robert ile ilişkisini hem sınıfsal –“bari daha iyisini bulaydın”- hem de ahlaki açıdan küçümserken, bu tavrıyla toplumsal algıda eşcinselliğin dini değerler ve aile değerleriyle uyuşmadığından toplumdaki ataerkil baskının kalkmadığını açığa çıkarıyor.
Özetle Anne Penguenler dizisinde, “bağımlı çocukların” ebeveynlerinin yaşadıkları zorluklara karşı, bunlarla başa çıkmak için dayanışma duygusunun önemi vurgulanırken, engellilik olgusu da çağdaş topluma özgü tüm boyutlarıyla gözler önüne seriliyor; öyle ki her şey Polonya’nın neoliberal atmosferine uygun görünüyor; özel yaşamlar, okullar, medya, sağlık hizmetleri, hukuk, toplumsal ilişkiler v.b. alanlarda, internet ve sosyal medya platformlarının kamuoyunu manipüle etmesiyle egemen söylem değişmiyor. Güçlü yüceltiliyor. Pek ender rastladığımız, izleyiciyi konu üzerinde düşünmeye, sorgulamaya yönelten bu tür dizlerse, biz izleyicilerin talepleriyle artacaktır.
Dipnot: Amniyo sentezi testiyle gebelikte down sendromlu fetüs teşhis edilebiliyor. Ancak testin serbest bırakılmasıyla, otistiklere yönelik ayrımcılığın artması ve otistik çocuklara devlet desteğinin azaltılması olasılıkları tartışılıyor.
Öğrenimini gördüğü yüksek kimya mühendisliğini yaptıktan sonra 1982’de emekli oldu ve yazmaya başladı. 80 sonrasında hafızalardan silinmeyen “Dayak Kampanyası”ndan itibaren Türkiye’de sesini duyuran kadın hareketinin...
Öğrenimini gördüğü yüksek kimya mühendisliğini yaptıktan sonra 1982’de emekli oldu ve yazmaya başladı. 80 sonrasında hafızalardan silinmeyen “Dayak Kampanyası”ndan itibaren Türkiye’de sesini duyuran kadın hareketinin etkinliklerine katıldı. Bir kadın dergisinin yayın kurulunda yer aldı, dergiye makaleler yazdı. Yine bir kadın kuruluşunda yıllardır gönüllü olarak çalışıyor. Bir kadın derneğinin danışma kurulu üyeliğini yürütüyor. Makaleleri gazete, dergi ve kadın sitelerinde yayınlanıyor
İlk oyunu “Kız Doğdu” 1993’de Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Sahne’de; “Rüya” adlı oyunu 2006’da Cem Safran Sahnesi’nde Oyuncular Tiyatro Grubu tarafından sahnelendi. 1993’de “Kültür Bakanlığı Sinema Eleştirisi Ödülü”nü aldı. 1994’te öykülerinden oluşturduğu “Kadınname” adlı okuma tiyatrosu, 8 Mart’ta, Esin Afşar ve Savaş Dinçel’in yorumlarıyla Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.