Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türkiye’nin bir gece yarısı (19 Mart 2021 Cuma) Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kadın ve çocukları şiddetten koruyan en önemli uluslararası sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerini de yakından ilgilendiriyor.
Kuruluş ilkelerinden biri temel haklar ve özgürlüklerin sağlanması olan Avrupa Birliği’ne dâhil olmak Türkiye’nin 1950’lerden bu yana devlet politikası.
Özellikle 2000’lerin başından itibaren yoğunlaşan AB-Türkiye müzakere sürecinde, Türkiye, AB’nin önüne koyduğu yol haritasını gerçekleştirmediği gibi son dönemdeki gelişmelerle de bu hedefinden bir hayli uzaklaşmış görünüyor.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin Türkiye ve Avrupa Birliği’ne yansımasını 3 soruda yanıtlayan TEPAV AB Çalışmaları Merkezi Direktörü Nilgün Arısan, “AB, Türkiye’yi Rusya ve Çin’le aynı kategoride görüyor” diyor.
*Avrupa Birliği’nin Sözleşme’nin feshi konusunda Türkiye’ye yönelik tepkisi ne sizce? Nasıl algılıyor Türkiye’yi?
Avrupa Birliği, son dönemdeki açıklamalarla da anlıyoruz ki Türkiye’yi tamamen katılım sürecinde olan bir ülke gibi değil de üçüncü bir ülke olarak görüyor.
*Türkiye’nin AB’ye girişi için çizilen yol haritasına uyulmaması ilişkilere nasıl yansıyor?
Avrupa Birliği artık bu kısımdan çoktan vazgeçti. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uyumlu olmasını, Yunanistan’la sorunu çözmese de en azından kavga etmemesini istiyor. Gerilim yapmasın yeter gözüyle bakılıyor. Onun dışında bir beklentileri kalmadı Türkiye’den maalesef.
*Avrupa Birliği neden bu hak ihlallerine göz yumuyor?
Avrupa Birliği ve Türkiye arasında yeni bir güncelleme bekleniyordu. Olabilirdi de. Vize kaldırılması, Gümrük Birliği Antlaşması’nın güncellenmesi gibi. Bunlar artık tamamen gündemden çıkmış durumda. Avrupa Birliği, Türkiye’yi Rusya ve Çin’le aynı kategoride görüyor.
Avrupa Birliği Türkiye’ye mülteciler konusunda muhtaç.” Mültecileri gönderme de ne yaparsan yap” diyor. Sadece bu konuda bir hassasiyeti var. Diğer meselelerde Türkiye “Bu benim iç işim” diyor. Her iki taraf için de “kazan kazan” durumu var.
Avrupa “mülteciler için para vereyim” diyor, Türkiye’nin de paraya ihtiyacı var. Türkiye, diğer meselelere karışmayın diyor. Avrupa Birliği de bunu kabulleniyor. Siyaset yapıcılar açısından durum böyle. En azından her iki tarafın da siyaset yapıcıları açısından.
Ama Avrupa Parlamentosu meseleye öyle bakmıyor. Avrupa Birliği açısından katılım süreci zaten işlemiyordu şimdi tamamen askıya alındı demek yerinde olur.
Nilgün Arısan hakkındaLisans derecesini Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat bölümünden aldı. Leicester Üniversitesi'nden Kalkınma Ekonomisi, London School of Economics'den ise Avrupa Birliği (AB) alanında yüksek lisans derecesi aldı. 1987 ile 1996 yılları arasında AT ile İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanlığı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı ve Başbakanlık, Gümrük Birliği Koordinatörlüğü gibi birimlerde danışmanlık yaptı. 1990 ile 1992 arasında Devlet Planlama Teşkilatı AB ile İlişkiler Genel Müdürlüğü'nde uzman olarak görev yaptı. 1996 yılında bir yıllık süre ile Avrupa Komisyonu ve İktisadi Kalkınma Vakfı ortaklığında yürütülen 'Gümrük Birliği Bilgi Ağı' projesinin yöneticiliğini üstlendi. 1997 ile 2000 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı AB ile İlişkiler Genel Müdürlüğü'nde Politika ve Uyum Dairesi Başkanı olarak görev aldı. Bu görevden ayrıldıktan sonra 2009 yılına kadar Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'nde (ABGS) Ulusal Program Dairesi Başkanlığı görevini sürdürdü. ABGS'yi temsilen Ankara Üniversitesi, Avrupa Topluluğu Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde (ATAUM) Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. TEPAV'da AB Çalışmaları Merkezi Direktörü olarak çalışıyor. |
Türkiye ve İstanbul Sözleşmesi Kronolojisi
*Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nin ilk imzacı devletlerinden olup 24 Kasım 2011'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 247 vekilden 246’sının kabul oyu, 1 vekilin çekimser oy vermesi ile "onaylayarak", parlamentosundan geçiren ilk ülke.
*Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığının Türkiye'de olduğu sırada imzalanan Sözleşmede "Kadına karşı şiddet alanında ilk uluslararası belge olan söz konusu sözleşmenin müzakere sürecinde ülkemiz tarafından öncü rol oynanmıştır." ifadesine yer verildi.
*Erdoğan’ın gönderdiği TBMM'ye yollanan tasarının gerekçesinde de Sözleşmenin hazırlanması ve sonuçlandırılmasında Türkiye'nin "öncü rol" oynadığına dikkat çekildi.
*2015'te Turuncu adlı dergide Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle bir başmakale yazan Erdoğan, Türkiye'nin sözleşmeye "çekincesiz" imza koyduğunu, birçok ülkede "ekonomik kriz" nedeniyle çıkmayan uyum yasalarının Türkiye'de 6284 sayılı koruma kanunu ile çıkarıldığını belirtti.
*Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ise Sözleşmeye taraf olunması hakkında "önemli bir iradedir, gereğini yapmak da hepimizin görevidir" açıklamasında bulundu.
*3 Temmuz 2017'de GREVIO Türkiye'ye ilişkin ilk raporunu yayımladı.Raporda atılan olumlu adımlar için memnuniyet dile getirilirken kadına yönelik şiddeti sonlandırmak için yasal düzenleme, politika ve tedbirlerdeki eksikliklere vurgu yapıldı ve bu kapsamda sözleşmenin daha etkin uygulanması için öneriler sunuldu.
*Faillerin kovuşturulması ve cezalandırılması konusunda yargı verilerinin olmayışı ile kadına yönelik şiddette cinsiyetçi önyargılar ve mağduru suçlamalarının yargılamalarda indirime yol açtığı endişesi belirtildi.
*Şiddet olaylarının yetkili makamlara bildirimlerinde oranın azlığında mağdurların ekonomik bağımsızlığının olmayışı, hukuksal metinlerde okuryazarlığın azlığı, yargılama ve kovuşturma makamlarına olan güvensizliğin etkisine dikkat çekildi. Özellikle tecavüz ve cinsel şiddet vakalarının “mağdurlar tarafından neredeyse hiçbir zaman bildirilmediğine” dikkat çekildi.
*Şubat 2020'de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , Sözleşme'nin gözden geçirileceği gündeme getirildi. Aynı dönemde ve sonraki süreçte bazı muhafazakâr yayın organlarında ve dini cemaatlerde Sözleşme'nin "Türk aile yapısını bozduğu", "eşcinselliğe yasal zemin hazırladığı" yönünde yayın ve propagandalar yapılırken Ak Partili kadın milletvekillerinin sözleşmeden geri adıma karşı oldukları ve "sözleşme ile ilgili kamuoyunda yanlış algı yaratılmaya çalışıldığını" Cumhurbaşkanına ifade ettiklerine dair bir haber basına yansıdı.
* Erdoğan Temmuz 2020'de "Halk istiyorsa kaldırın. Halkın talebi kaldırılması yönündeyse, buna göre bir karar verilsin. Halk ne derse o olur" açıklamasını yaptı.
*Numan Kurtulmuş da hemen akabinde "Nasıl usulünü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır" demesi üzerine Sözleşme kamuoyunda ve siyasi gündemde genişçe yer almaya başladı.
*Bu aralıkta MetroPOLL Araştırma 2018 Türkiye genel seçimlerindeki siyasi eğilimlere göre yaptığı kamuoyu araştırmasında halkın %64'ünün sözleşmeden çekilmeyi onaylamadığı, AKP seçmeninde sözleşmeden çekilmeyi onaylamayanların % 49,7 olduğu ve %24,6'lık kesimin ise fikir beyan etmediğini açıkladı. Diğer parti seçmenlerinde de onaylamayanların fazlaca olduğu verisi paylaşıldı.
* "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" kampanyası yapıldı ve kitlesel protestolar düzenlendi.
Türkiye, 19 Mart 2021 Cuma gecesi Sözleşme’yi tek taraflı olarak feshetti.
(EMK)