Fotoğraf: AA
Bilim Akademisi, 2019-2020 yılı Akademik Özgürlükler Raporunu kamuoyuyla paylaştı. Raporda, 2019-2020 yılının, akademide “düşünceyi açıklama ve bilgi edinme özgürlüğünün” göz ardı edildiği bir yıl olduğu ifade edildi.
Birçok önemli noktaya dikkat çekilen raporda, 2018 yılında Yüksek Öğretim Kanunu’nda yapılan değişikliğin ardından devlet ve vakıf üniversitelerinde rektör atamalarının Cumhurbaşkanı’nın yetkisine verildiği hatırlatıldı. Üniversitelerin kendini yönetebilme hakkının ellerinden alındığı ve çok sayıda olumsuzluklar yaşanmaya başladığı ifade edildi. Özellikle rektörlerin bilimsel yetkinlikleriyle ilgili tartışmaların çok sık gündeme geldiği belirtildi.
TIKLAYIN- "Türkiye, Dünyadaki Üniversiteler Sıralamasında İlk 1000'e Bile Giremeyecek"
"Bilgi üretimi azaldı"
Raporda, konuyla ilgili Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyesi Engin Karadağ’ın araştırmasına atıfta bulunuldu: “Türkiye'deki rektörlerin akademik nitelikleri genellikle düşüktür. Tüm rektörlerin üçte birinin H-indeksi sıfırdır. Akademik nitelikleri yetersiz olan öğretim üyeleri arasında sıkça dile getirilen ‘iyi bir rektör olmak için iyi bir araştırmacı olmaya gerek yoktur. Araştırma bir şeydir, yönetim ise başka bir şeydir’ düşüncesi gerçeği yansıtmamaktadır. URAP (Akademik Performansa Göre Üniversite Sıralaması) verilerine göre, Türkiye'deki üniversiteler beş gruba ayrılabilir.
Her gruptaki üniversitelerin sıralaması, rektörün göreve gelmesinden itibaren 3 yıl sonunda ilgili rektörün ortalama araştırma çıktısına göre değişmektedir. URAP’a göre en iyi (en yüksek araştırma çıktısı olan) 32 üniversitenin rektörlerinin WoS veri tabanlarında ortalama 80,5 yayını vardır. Ancak URAP'a göre rektörlerin ortalama yayın sayısı ikinci grup üniversitede 25,8'e, üçüncü grupta 20,7'ye ve son iki grupta ise sırasıyla 12.5 ve 8’e düşmektedir.
"Akademik nitelikleri düşük olan rektörler tarafından yönetilen üniversitelerin istisnasız tümü, bu rektörlerin göreve gelmesinden itibaren iki yıl içinde hem URAP sıralamasında hem de genel olarak bilgi üretiminde aşağı sıralara düşmüştür. Yani, akademik nitelikleri yetersiz rektörlerle beraber bu üniversiteler hem ulusal hem de uluslararası sıralamalarda kötü değerlendirilmiş ve bilgi üretimi niteliksel ve niceliksel olarak azalmıştır.”
"Dekan atamalarında da liyakat yok"
Dekan atamalarında da liyakatın olmadığı belirtilen raporda, “Rektör atamaları için söylenenleri dekanlar için de tekrarlamak gerekiyor. Fakültenin ve birimlerinin temsilcisi olan dekan, rektörün önereceği, üniversite içinden veya dışından üç profesör arasından Yükseköğretim Kurulunca üç yıl süre ile seçilir ve normal usul ile atanır. Ancak dekan atamalarında özerklik ve liyakat konusunun yanı sıra son dönemde yine hem basına yansıyan hem de bilimsel bir çalışmaya konu olan daha vahim bir durum, meslekten olmayan kişilerin dekan atanmasıdır” denildi.
"Bilimsel açıklamalar yargılanıyor"
Akademisyenlerin yaptıkları bilimsel açıklamalar yüzünde yargılanmasına dikkat çekilen raporda, Prof. Dr. Kayıhan Pala ve Bülent Şık’ın durumuna dikkat çekildi: “Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın enBursa.com web sitesine COVID-19 hakkında yaptığı açıklamalar sonrasında Bursa Valiliği Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuş ve görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddiası ile dosyası Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü’ne yollanmıştır.
Rektörlük, 2547 sayılı Kanun m. 53/c uyarınca cezai yönden soruşturma yapmak üzere hukukçu bir öğretim üyesini görevlendirmiş, ayrıca üç öğretim üyesinden oluşan diğer bir komisyona da yapılan açıklamalar nedeniyle son soruşturma açılıp açılamayacağı konusunda inceleme yapma görevini vermiştir.
"Gerek soruşturmacı gerekse komisyon üyeleri Profesör Pala’nın Anayasal koruma altında olan ifade özgürlüğü ve de akademik özgürlükleri çerçevesinde konuyu değerlendirerek, bir halk sağlığı sorunu hakkında veri toplaması, değerlendirmesi ve bu konuda yayın yapmasının doğal olduğu sonucuna varmış ve men-i muhakeme kararı vermiştir.17 Bu konuda başka üniversiteler için de örnek oluşturması ümit edilen yüz akı bir soruşturma yürütülmüştür.
"Sağlık Bakanlığı'nca yürütülen ve Türkiye’de kanser vakalarının sık görüldüğü bölgelerde bulunan kanser yapıcı kimyasalları tespit etmeyi amaçlayan projeye ilişkin bulguları kamuoyuyla paylaşması nedeniyle, ‘Yasaklanan gizli bilgileri açıklama (TCK 336)’, ‘yasaklanan gizli bilgileri temin etme (TCK 334)’ ve ‘göreve ilişkin sırrı açıklama (TCK 258)’ suçlamaları ile yargılanıyor.
"Şık’a 26 Eylül 2019’da ‘göreve ilişkin sırrı açıklama’ suçlamasıyla 15 ay hapis cezası verilmiştir. İstinaf Mahkemesi aşamasında bulunan bu dava nedeniyle dünyadan çok sayıda Akademisyen Bülent Şık için bir imza kampanyası başlatmıştır.”
"Cinsiyete dayalı eşitsizlik var"
Raporda, akademide yaşanan cinsiyetçi yaklaşımlara ilişkin ise şöyle denildi: “Üniversitelerin ve genel olarak yargının, toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizliklerin bir yansıma biçimi olan cinsel taciz ve cinsel saldırı iddialarını soruşturma, kovuşturma ve cezalandırmada yetersizliği ve cinsiyetçi tutumları destekleyen eğilimleri 2019-2020 yılında kamuoyu tartışmalarında açık biçimde yer almıştır.
"Cinsiyetçi tutumlar erkek faillere yönelik olarak görmezden gelme, etkili yaptırım uygulamama ya da hiç yaptırım uygulamama biçiminde ortaya çıkmaktadır. Cezasızlık, soruşturma ya da ceza davası sürerken ödüllendirme/taltif etme yoluyla fail kollayıcılık ve ayrıca mağdur suçlayıcılık gibi cinsiyete dayalı ayrımcı örüntüler bu tür tutumların yansımasıdır.” (RT)