Bilim Akademisi Yılın Konferansı, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) ve Stiftung Mercator Girişimi işbirliğinde, dün akşam (17 Aralık) İstanbul'daki İş Sanat Kültür Merkezi'nde yapıldı.
2016'dan bu yana her yıl düzenlenen etkinliğin bu yılki konuğu, Bilim Akademisi onursal üyesi, siyaset bilimci Prof. Dr. Şeyla Benhabib'di.
Şeyla Benhabib, konuşmasında, Thomas Hobbes'un Leviathan'ı ve Jean-Jacques Rousseau'nun Toplumsal Sözleşmesi'nden Hannah Arendt ve Carl Schmitt'e egemenlik (sovereignty) fikrinin izini sürdü.
Neoliberal finansal küreselleşme şartları altında devlet egemenliğinin geçirdiği dönüşümleri ele alan Prof. Dr. Şeyla Benhabib, 'halkın egemenliği' olarak dile getirilen iştiyakların maddenin metafizine başvurmaksızın yeniden formüle edilmesi gerektiğini savunurken "Egemenlik sonrası bağlamda hangi öz yönetişim biçimlerini tasavvur edebiliriz" sorusunu da yöneltti.
Egemenlik kavramını yeniden ele almaya iten ne?
"Thomas Hobbes'dan Hannah Arendt ve Carl Schmitt'e Egemenlik Fikri" konferansı, Bilim Akademisi'nden Reyhan Küçükkaya'nın, COVID-19 olması sebebiyle açılış konuşmasını yapamayan Bilim Akademisi Başkanı Prof. Dr. Canan Atılgan'ın mesajını paylaşmasıyla başladı.
Ardından kürsüye gelen Bilim Akademisi üyesi, siyaset bilimci ve konferansın moderatörü Prof. Dr. Yeşim Arat, Yale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Şeyla Benhabib'in akademik çalışmaları hakkında bilgi verdikten sonra sözü Benhabib'e bıraktı.
Türkçe'de egemenlik ve hükümranlık gibi bir dizi farklı şekilde ifade edilebilen "sovereignty" kavramının şüphesiz "modern siyasal düşüncenin ve genel anlamda siyasi yaşamın kurucu kavramlarından biri" olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Şeyla Benhabib, konuşmasına, kendisini egemenlik kavramı üzerine yeni bir proje başlatmaya iten üç temel konuya değinerek başladı:
1) Özellikle COVID-19 sonrası dönemde, ekonomi, iletişim ve sosyal medya, turizm ve seyahat, moda ve epidemiyoloji, iklim ve göç bağlamında, neoliberal küreselleşme şartları altında devletin sınırlı kapasitesi
2) Son yıllarda özellikle Euro krizi, Yunanistan krizi ve mülteci krizi bağlamında, federal ve/veya birlikçi bir oluşum üzerinden bir refah ve barış projesi olan Avrupa Birliği (AB) sona mı eriyor sorusu
3) ABD'de Anayasa değişikliği yapma konusunda özellikle 5. maddenin getirdiği zorluklar ve tehlikeye attığı halkın egemenliği
Hobbes ve savaş durumuna evrilen doğa durumu
Egemenliğe dahili ve harici olmak üzere iki şekilde yaklaşılabileceğini hatırlatan Prof. Dr. Benhabib, "egemenlik kavramına içkin gerilimlere, özellikle de demokratik cumhuriyetçilik ve egemenlik teolojisi arasındaki çatışmaya odaklandığı" konuşmasının ilk bölümünde Thomas Hobbes'a göre egemenlik kavramını ve Hobbes'un Leviathan (1651) kitabını ele aldı.
Hobbes'un kitabı için neden adı Kitab-ı Mukaddes'te geçen bir deniz canavarını seçtiği konusunda ciltlerce kitap yazıldığını hatırlatan Benhabib, bu konuda henüz çok net bir yorum olmadığını söyledi.
Benhabib'e göre, Hobbes, Leviathan ismini ve figürünü bu canavardan ziyade "yapay bir hayvan" veya bir "otomaton" olarak kullanmıştı:
"Leviathan, insanların bu yapay hayvanı oluşturmak için nasıl bir araya gelmesi, ardından onun buyruğu altına girmesi gerektiğini gösteriyor.
"Hobbes, kitabına ünlü 'doğa durumu' ifadesiyle başlar. Doğa durumu nedir? Doğa durumu, insanlar üzerinde bir gücün olmadığı, rekabet içinde, kibirli ve çekingen oldukları, bu tutkuların yanı sıra güçleriyle bunu elde edebileceklerine inandıkları bir insanlık durumudur.
"Doğa durumu da dolayısıyla savaş durumu olur. Yani, herkesin herkese karşı savaşı... Bu, Thomas Hobbes'un insanların üzerinde tek bir egemen güç olmadığında sonucun savaş durumu olacağına ilişkin insan doğasına duyduğu derin karamsarlığı da gösterir.
"Hobbes'un egemenlik anlayışının bir noktası daha vardır ki o, demokratik teoriye giden yolu da açar. Hobbes'a göre, egemenlik temsil yoluyla oluşur.
"Egemen ise tüm doğal haklara sahip değildir. Yaşam hakkı Hobbes için kurucu bir haktır ve ortadan kaldırılamaz. Barış, onun için nihai değerdir."
Schmitt, Rousseau ve Arendt
Şeyla Benhabib, Thomas Hobbes ve Leviathan'ı hakkında bilgi verdikten sonra, Hobbes'un eserini Carl Schmitt'in nasıl yorumladığını ele aldı.
Schmitt'e göre, her biri birbiriyle bağdaştırılamayacak çeşitli metaforların yer aldığı Leviathan, aynı zamanda tanrısal güç ve otorite ile seküler güç ve otorite arasında bir uzlaşma ya da paralellik kurmaya çalışır.
Fakat, Benhabib'in de altını çizdiği üzere, Hobbes'a göre barış "en yüksek iyilik" iken Schmitt'e göre "egemenin gücü, en kritik ve istisnai durumlarda, devletin beden politikasına varoluşsal bir tehdit olduğu zamanlarda neyin istisnai olduğuna karar vermesiyle kendini gösterir."
Prof. Dr. Şeyla Benhabib, konuşmasının üçüncü bölümünde, filozof ve yazar Jean-Jacques Rousseau'nun Toplumsal Sözleşme'sine (1762) ve Rousseau'nun kitabında Hobbes'un egemenlik kavramını demokratik egemenlik kurumu için nasıl tekrar ele aldığına değindi.
Rousseau'nun düşüncesinde sorunlu bulduğu noktaları da ele alan Benhabib, düşünürün "aracı kurumlara, dolayısıyla da çıkarların ve fikirlerin çoğulculuğuna karşı derin bir karşıtlığı" olduğunu, onun düşüncesini "aşırı bir birlik vizyonunun" karakterize ettiğini söyledi.
Prof. Dr. Benhabib, burada bir parantez açıp şu soruyu sordu: "Burada örneğin erken dönem Kemalizmi ile bir bağlantı var mı?"
Siyaset bilimci Hannah Arendt'in Jean-Jacques Rousseau'ya getirdiği eleştirilere de değinen Benhabib, Rousseau'nun düşüncesinin popülizme ve "iyiliksever diktatör" kavramına meyilli olduğuna işaret etti:
"Kalp ve acıma siyaseti, yani 'Ben halktan biriyim, acınızı hissediyorum' şeklinde bir siyaset, hem cezbedici hem tehlikelidir. Burada amaç, popülist lider ile halk arasında yapay bir birlik kurmaktır. Bunun sonunda ise tartışma ve müzakerenin olduğu alanı ortadan kaldırmış olursunuz."
Sonuç ve yanıt arayan iki soru
Şeyla Benhabib, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde Carl Schmitt'in Rousseau'ya getirdiği eleştirilerin yanı sıra, Jürgen Habermas, Jacques Derrida ve Claude Lefort'un egemenlik kavramı fikirlerini ele aldı.
Avrupa'da egemenlik kavramının siyasal teolojiden ve kilise ile devlet arasındaki çatışmadan doğduğunun altını çizen Şeyla Benhabib, konuşmasının sonuç bölümünde, Jean-Jacques Rousseau'nun egemenlik kavramını demokratize etmeye çalıştığını, Schmitt'in egemenliği varoluşsal bir siyaset kavramı olarak yücelttiğini, Arendt'in ise çoğulcu politik katılım ile bağdaşmadığı için bu kavramı reddettiğini söyledi.
Prof. Dr. Şeyla Benhabib, konuşmasını, devam ettiği çalışma kapsamında halen yanıt aradığı iki soruyla noktaladı:
"Egemenlik kavramının kendi içindeki gerilimleri giderebilir miyiz? Bunları birbiriyle bağdaştırmamıza gerek var mı?
"Egemenliğin siyasal teolojisi olmadan demokratik cumhuriyetçiliği yeniden düşünüp ele alabilir miyiz? Bu, bizim zamanımızda nasıl görünürdü?"
Şeyla Benhabib'in "Thomas Hobbes'dan Hannah Arendt ve Carl Schmitt'e Egemenlik Fikri" konferansı soru-cevap bölümünün ardından sona erdi. (SD)