Kürtler sınırları dahilinde yaşadıkları ülkelerde hiçbir zaman doğru anlaşılmadılar. Kürtlerin insani ve vicdani talepleri sığ politik kavgalarla heba edildi. Kürt halkı yıllarca durmaksızın “Sahi Kürtler ne istiyor?” ifadelerine maruz kaldı.
Şüphesiz bu, neredeyse varlığını yüz yılda kabul ettirebilen Kürtler için sonsuz bir kısırdöngüydü. Ama Kürtler, “Kürtler ne istiyor?” şeklindeki anlamsız döngünün uzun sürmeyeceğinin farkında. Çünkü kaçınılmaz bir uluslaşma gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu da bir halkın kendini tanıyıp anlamlandırmasını, yaşamını buna göre dizayn etmesini ve bu yaşamı karşılayacak kültürel çalışmalar yapmasını sağlıyor.
Şurası çok net: Kürtlerin karşılaştığı sorunların temelinde daima anadili olmuştur. Dolayısıyla Kürt sorunu en nihayetinde bir Kürtçe sorunudur. Bu nedenle Kürtlerin en net talebi, Kürtçe anadilde eğitimdir. Çünkü anadilin yitirildiği, yeni nesillere aktarılmadığı bir ortamda o halk da yaşayamaz.
Eğer Kürtler, dünya halkları arasında sadece tarihsel folklorik bir nesne olmak istemiyorlarsa anadili her alanda motivasyonun bir parçası olmalıdır. Ki Kürtler Ehmedê Xanî’den Haci Qadirê Koyî’ye değin, Celadet Ali Bedirhan’dan bugüne değin Kürt dili daima başat konu olmuştur.
Evin içi, dilin okuludur
Yıllarca uygulanan asimilasyon politikalarına rağmen Kürtler varlıklarını korudular. Çünkü annelerin Kürtçedeki ısrarı, dilin yeni nesillere aktarımını sağlıyordu.
Hatta gözden uzak yerlerde klasik tarzdaki Kürt medrese geleneği de yeni nesillere Kürtçenin aktarılması noktasında önemliydi.
Buna karşın Kürtçe anadilde eğitimin verilmediği bir dönemde iletişim ve eğitim olanaklarının gelişmesiyle asimilasyon daha da yaygınlaştı.
Bugün ulus bilinci olsa da, çocukların adları Rojda veya Şivan olsa da, Kürtçe konuşulmadığını görmek büyük bir trajedi. Çünkü bugün bazı anne ve babaların ısrarla çocuklarıyla anadillerinin dışında konuştuğuna şahit oluyoruz.
Oysa evin içi, Kürtçe için bir ilk okuldur. Eğer evin içinde Kürtçe hakim olursa, anadili kritik gelişim yaşlarında çocukların ruhunda kök salarsa sonraki süreçte çocuğun diğer dillerle temasında da bir kayıp olmaz. Böylece insanın kendine yaptığı bir zulüm olan oto-asimilasyon da yaşanmaz. Büyükler kendi aralarında isterlerse Japonca konuşsunlar, ama çocuklarıyla mutlaka anadilleriyle konuşmalı. Bu hem ulusal bir görevdir, hem de ahlaki bir ödevdir.
Kürt aydını ne yapıyor?
Tabii Kürtlerde oto-asimilasyon sorunu geniş toplumsal bir bilinçle çözülebilir. Ama bunun yanında bir ulus olarak diplomatik başarılara ve siyasi kazanımlara da imza atmak gerekir.
Çünkü bu, dilin statü kazanıp gelişmesi için önemlidir. Burada Kürt siyasetçisine de, aydınına da çok iş düşüyor. Ama özellikle Kürt aydını bilinç düzeyiyle bir adım daha önde olmalıdır. Geçmişte Kürtlerin siyasetçileri ve aydınları arasındaki mesafe bugünküler kadar açılmamıştı; çünkü Kürt aydını, ulusu adına siyaset üretmesi gerektiğini de bilirdi.
Ama bugün Kürt politik ve entelektüel çevre arasındaki mesafenin açıldığını söyleyebiliriz. Bugün Kürt aydını, siyaset kurumunun açtığı yolu Kürtçe lehine kullanamıyor. Veyahut siyasetin eksik ve yanlış olduğu noktada yapıcı bir etkide bulunamıyor ve herhangi bir katkı sunamıyor. Kimisi kendi yalnızlığında bireyselleşerek yaşıyor, kimisi de siyaset kurumunu amansızca eleştirmekle meşgul. Dolayısıyla Kürt entelektüelleri dilde ve sanatta bir ekol yaratamıyorlarsa üzerinde durup düşünmeleri gerekmez mi?
Hawar’ın yadsınamaz önemi
Çağdaş Kürt aydınının bireyselleşme eğilimine karşın geçmişe dönüp baktığınızda Kürt aydınlarının aynı anda hem dilbilimci, hem diplomat, hem de siyasetçi olduklarını görebilirsiniz.
Şüphesiz bu konuda Kürt halkı, Bedirhan ailesine çok şey borçludur. Özellikle Celadet Ali Bedirhan, bitmek bilmeyen arayış ve mücadelesiyle her Kürt için önemli bir isimdir. Kürtlerin politik mücadelesinin her alanında yer aldı; olmayınca uzun vadede Kürtçenin korunması gerektiğini anladı. Çünkü Celadet, anadili şuuru olan yeni nesillere bir vaat devrediyordu. Bu yüzden Şam’a geçtiğinde siyasetin dışında Kürt diline ve edebiyatına da zaman ayırdı.
Celadet, Kürt dili için bir milat sayılabilecek değerde olan Hawar dergisini 15 Mayıs 1932 yılında yayınlamaya başladı.
Yazar kadrosunda Qedrican, Nurettin Zaza, Osman Sebri, Cegerxwin ve Kamuran Ali Bedirhan gibi Kürtçenin mihenk taşları vardı. Hawar, ilk 23 sayısı Latin ve Arap alfabesiyle, sonraki sayıları sadece Latin alfabesiyle olmak üzere 1943 yılına kadar toplamda 57 sayı olarak yayınlandı. Hawar önemliydi; çünkü Kürtçede Latin alfabesine geçilmesi, dilin standartizasyonu ve edebi bir ekolün oluşması gibi katkıları oldu.
Hawar’da şiir, öykü, sosyal meseleler, dil tartışmaları vb. birçok konuya yer verildi. Çünkü Hawar’da Kürtlerin bir ulus olarak neye ihtiyaç duyduğu sorularına cevap aranıyordu. Bu yüzden 2006 yılından beri Hawar’ın yayın hayatına başladığı 15 Mayıs, Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor.
Hawar, Kürtlerin çığlığıdır
Hawar’ın ismi de tesadüf olamazdı tabi ki. Hawar, “çığlık” demekti. Kürtlerin bin yıllardan bugüne dinmeyen çığlığı. Celadet ve arkadaşları, Kürtlerin tarihsel çığlığı olarak Kürtçeyi merkeze aldılar. Çünkü bir ulusun dilini kaybettiği anda onun bir çığlığının bile olmayacağının farkındaydılar.
Bu nedenle Hawar daha ilk sayısında “Hawar bilimin sesidir. Bilim ise insanın kendini tanımasıdır. Kendini tanımak kurtuluş ve güzelliğin yolunu açar. Kendini tanıyan herkes, kendisini tanıtabilir de. Hawar'ımız her şeyden önce dilimizin varlığını tanıtacak.” sözleriyle temel amacını belirtmişti.
Celadet’in bıraktığı yerden Kürt halkı da uzun yıllar devletten talep etmek yerine Kürtçe eğitim veren okullar, kreşler, enstitüler ve dernekler açmayı başardılar. Kürt dili ve edebiyatı alanında ciddi bir üretim de oldu. Ama Kürtçe konusunda eseri yayınlayıp kenara çekilmek kabul edilemez bir durum. Belki de Kürt aydınının en büyük sorunu budur.
Oysa Kürt aydını çalışmaları ve eserleri üzerinden kendi halkına yeni bir yol açma, onu ileriye taşıma gibi bir rol ve misyon da yüklenmelidir. Bunun yolu da öncelikle Kürt yazarlar ve sanatçıların bir araya gelebileceği, toplumsal konularda ortak tutum sergileyebilecekleri veya kolektif çalışmalara imza atabilecekleri organizasyonlara ihtiyaç var.
Kürtçe daima gündemde olmalı
Nihayetinde 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı bu yıl da çeşitli etkinlik ve açıklamalarla kutlandı. Dolayısıyla Kürtçenin bir günlüğüne de olsa herkesin gündeminde olduğu bir gün oldu. Sosyal medyada #CejnaZimanêKurdîPîrozBe hastagi ilk sıralarda yer aldı.
Bütün bunlar Kürt halkının ortak bir çığlığıydı aslında. Tabii çığlığın ne için atıldığı belli olsa da muhatabın neresi veya kim olduğu belli değil.
Kürtler kendileri dışındakilerden kurtuluş dilemek adına “imdat” diyorlarsa bunun bir anlamı olmaz. Çünkü bu her yılki kısır açıklama ve etkinlikler devam eder durur. Ama çığlığın kendisi de, muhatabı da yine kendimizsek; anadilimiz için neler yapabileceğimizi konuşabiliriz, gerekli adımları atabiliriz. Tam da bu noktada Kürt Dil Bayramı, Kürtçe konusunda bir yoğunlaşma günü olması açısından önemlidir. (İG/EKN)