Suriyeli felsefe doktoru Ahmet Barkawi, 2013 yılında, Dubai'de yaşamak üzere ülkeden ayrılışından bir ay sonra, 30 yıldır profesör olarak ders verdiği Şam Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden atıldığını öğrendi.
Dr. Ahmet Barkawi felsefi konular üzerine yazdığı yazılar ile tanınan bir düşünür. Felsefe eğitimini Leningrad (St Petersburg) Devlet Üniversitesinde tamamladı
Ele aldığı konulardan bazıları: Arap dünyasında felsefe, baskı altındaki toplumlarda bireyin gelişimi ve otoriter rejimlerin yapıları.
Dr. Barkawi modern Batı toplumu ile Arap dünyasındaki aydınlar arasında bir köprü kuran, uzlaşmaz gibi görünen Doğu-Batı ikilemi üzerine söylemleri ile ses getiren bir aydın.
Barkawi anlatıyor
Filistinli göçmen bir anne babanın çocuğu olarak 1950 yılında Şam'da doğan Barkawi, “Mülteci bir anne babanın çocuğu olarak, hangi kimliğim öne çıkıyor, Filistinli mi Suriyeli mi? Ben bir mülteci olarak doğdum, ve öyle yaşadım” diyor.
Babam din dersi öğretmeniydi. Doğu kültürü ile özdeşleştirilen ataerkil erkek tiplemesiyle ilişkisi yoktu. Geleceğimizde ne olmak istediğimizle ilgili hiçbir öngörüsü olmadı, bize de karışmadı.
Yaşam, ölüm, varoluş,Tanrı ve İslam üzerine kendi görüşleri vardı ama bunları bize dayatmadı. Bize aklımızı rasyonel bir biçimde kullanmayı ve başkalarının görüşlerine saygılı, özgür ve bağımsız insanlar olmayı öğretti.
Annesi ve şehri
Annem ise daha radikal görüşlere sahipti. Bizim için büyük bir aydınlanma ışığı oldu, Arap diline ve şiire olan ilgimizi ona borçluyuz. Aslında, ne annem ne de ben farkında olmadık belki, ama benim geleceğimi belirleyen annem oldu.
Ben Şam'da doğdum, o şehrin çocuğuyum. Beni ben yapan şekillendiren, dünyamı kuran yer Şam'dı. O kentin sokakları, evleri, okulları, kahveleri, kitapçıları, aşklarım, hayallerim, dostlarım, tartışmalarımız, Filistin devrimi, sanatkarlar, yazarlar, korkular, baskılar, umutlar...
Bütün zenginlikleriyle Şam benim yaşamım oldu. Ben bilgimi, ahlak anlayışımı, duygularımı bu şehirde depoladım ve sakladım. Şimdi Suriye'yi terk ederek bir kez daha mülteci oluyorum.
Dil ve terk
Ebediyen zaman ve mekanın dışında, sürekliliği olan bir geçici zamanda yaşıyorum. Şam benim için aynı zamanda bir dildir.
Kim kendi dilini terk edip başka bir dilde yaşayabilir ki? Uçağa bindiğiniz anda siz kaleminizi, dilinizi, umutlarınızı geride bırakıyorsunuz.
Benim gibi daha ileri yaşta olanlar için ait olduğun yeri terk etmek acı veren, zor bir şey. Şam'a, ileride yeniden buluşmak umuduyla veda ediyorum.
İthamlara karşı felsefe
Suriye'de ilk başkaldırı olayların geliştiği dönemde hükümet yetkilileri Barkawi'yi sorguya çağırıp, derslerinde ele aldığı konuların, “devrim yanlısı” olduğu iddiasıyla hakkında soruşturma başlattıklarını söylediler.
Ele aldığı konular; “otoriter rejimlerin çıkmazları”, “milliyetçilik adına üretilen şiddet” ve “özgürlüğe çağrı” idi.
Barkawi'nin bu ithamlara verdiği yanıt ise felsefeyi savunmak oldu:
Felsefenin görevi gerçeği teorik, entelektüel ve bilimsel olarak anlamaktır. Suriye bağlamında felsefe bize bu ülkede yaşananların egemen güç yapısı (baskıcı, dogmatik, kısıtlayıcı) ile hükmettiği toplum arasında temel bir çelişki olduğunu gösteriyor.
Hükümet bir dizi ilkel yöntemle kendi varlığını sürdürmeye ve korumaya çalışıyor.
Toplumlar geliştikçe yapıları da çeşitlenir ve zenginleşir, mevcut egemen güç yapısı ile var olamaz hale gelirler. Tarihsel olarak işlemez hale gelen yapıların çökmesi kaçınılmazdır. Suriye'de olan da budur, bunun da adı devrimdir.
Savaş
Felsefe, insanı dünyanın merkezine oturtur, en tepede insan vardır. İnsanın kendi değerini, kendi varlığını tanıması, bilincine sahip çıkması için vardır felsefe.
Bu bağlamda felsefe savaşa iki açıdan bakar, biri ahlaki (insan yaşamının korunması) diğeri ise epistemolojik (savaşın nedenlerini ve etkilerini incelemek).
Her iki durumda da felsefe öldürmeyi ve savaşı onaylamaz, çünkü birey ve bireyin özgürlüğü korunması gereken en büyük değerdir. Birey olmadan özgürlüğü, özgürlük olmadan bireyi düşünemeyiz.
"Öldürmeyeceksin"
Arap kültüründe bireyin “ego”su henüz doğmadı bence. İnsanın egosu üzerine yazdığım kitabın bir bölümünde “öldürme ideolojisi”ni ele aldım.
“Öldürmeyeceksin”. Dini veya seküler, Hamurabi'den İslam'a kadar bütün söylemlerde aynı ibare vardır. Ne var ki öldürmeyi yasaklayan tüm söylemlerin bir yerinde “öldürmeye” açılan bir kapı da vardır, “bir şey uğruna öldürmek”. Katliama izin veren ideolojilerin tümünde “bir şey uğruna öldürme”yi haklı çıkaran bir açık vardır.
Katliama izin veren öldürme, en tehlikeli olandır, çünkü öldürene, öldürme hakkını verir. Değerler uğruna katletmek meşru olurken, değerler, insandan üstün olur.
Öldürme ideolojisinin en tehlikeli yanı, öldürme eyleminin ulvi amaçlar altında gizlenmesidir.
Şiddet
Diktatör, kendi gücünü korumak için değil, vatanı korumak için öldürdüğünü söyler. Bu da kendi içinde ciddi bir çelişkidir: ulusu korumak için ulusun evlatlarını öldürmek, ya da dini bir fanatiğin din adına Tanrı'nın yarattığı varlığı öldürmesi...
Fanatik ideolojilerin tümü “ötekini” ret eder. Birisini ret etmekle öldürmek arasındaki mesafe çok kısadır. Öldürme ideolojisi, kötülükten zevk alma içgüdüsü ile birleşince, iktidarlar tarafından uygulanan şiddet ortaya çıkar.
Liderler
Örneklerine bakacak olursak, Stalin, Mao Zedung, Hitler, Mussolini, Franko, Abdül Nasır gibi liderlerin hepsi totaliter ideolojilerle yönetilen rejimler kurmuşlardır.
Bu iktidarların hepsinin arkasında onları destekleyen halk hareketleri vardır. Çünkü ancak o zaman diktatörler, halkın zihninde bir kurtarıcı, hatta kutsal bir kişiye dönüşürler.
Bu liderler ülkelerine sadece güç ve güçlü olma açısından baktılar. Stalin, demir çelik sanayi, Hitler, Almanya'nın teknolojik gelişimi, Nasır, tarım devrimi ve Süveyş kanalının millileştirilmesi gibi. Bu diktatörler, siyasi gücün dışında her şeyi ret ettiler.
Din, ahlak
Din, hegemonik bir yapıdır. Güçlü bir otorite ile birlikte davranış biçimleri ve ahlaki kodlarla tanımlanır. Bir dine mensup olmak beni, yani bireyi, bu hegemonik yapının hem somut, hem de teolojik cezalandırma yöntemlerine maruz bırakır. Din, kendi dogmasını kutsal bir tebliğ ile sunduğu için, dini olmayan ahlaki sistemlere kıyasla daha sorunludur.
Ahlaki sistemler, tarihsel olarak ortaya çıkmış hegemonik yapılardır.
Bu nedenle çeşitli biçimleriyle ahlaki yapı, özellikle geleneksel değerlere bağlı toplumlarda, baskıcı ve tutucudur. Kadınlara ilişkin namus kavramı, bekaret, vb. konularda toplumu boyunduruğu altında tutmayı hedefler.
Bu ahlaki değerler bireyi o yapının sınırları içinde kalmaya zorlar. Yapıyı zorlayacak eylemler ahlaki ve fiziki olarak cezalandırılır.
Özgürlük
“Özgürlük” kelimesinin Arap dilinde karşılığı yoktur. Sadece kölenin karşıtı olarak “özgür” kavramı vardır. Baas Partisi tarafından savunulan milliyetçi ideoloji, özgürlük kavramını “ulusun özgürlüğü” olarak tanımlar.
Bu bağlamda özgürlük “öteki”den, yani sömürgeci dış güçlerden bağımsız olmaktır. Arap ülkeleri üzerinde egemen olan sömürgeci güçler bu tür bir düşünce sisteminin doğmasına neden oldular, Arapların bağımsızlığı “öteki”den yani dış güçlerden kurtulmak olarak tanımlandı.
Bu nedenle birey, kendi özgürlüğünü, sadece ulusun sömürgeci güçlerden kurtulması olarak gördü. Ne zaman ki bireyler gelişip kendilerini bu hegemonik yapıdan kurtarmak istediler, o zaman isyan çıktı. Köle, köle olduğunu fark ettiği zaman, özgürlüğü kavrar.
Dubai'de
Dr. Barkawi, Arap toplumları üzerine çalışmalarını Dubai'de bulunan Orient Research Center'de sürdürüyor. Körfez ülkelerinin Arap ülkelerinden gelen aydınlara kapılarını açması ise kendi başına başka bir yazının konusu.
Türkiye Arap dünyasını tanımaya ve anlamaya kendisini kapatmış bir ülke olarak, Arap siyasetine müdahil olmaya kalkınca, işlerin pek de düşündüğü gibi olmadığını anlamaya başladı.
Ama daha bu konuda yolun başında ve eğer bu yolda ilerleyecekse, ciddi bir bilgi birikimi yapmasında yarar var. (MUT/BA)
* Dr. Ahmet Barkawi'nin Ghardinia Ashour'a verdiği ve Syria Direct internet sitesinde 21 Haziran 2017 ve 22 Haziran 2017 günlerinde yayımlanan mülakatı metne kaynaklık etti.
Yarın: Iraklılar anlatıyor
MELEK ULUGAY TAYLAN'IN YAZI DİZİSİ
* Suriye-Irak: Gitmek mi, Kalmak mı?
* Khaled Khalifa: Suriye'de Kalmak Bana Güç Veriyor