Suriye üzerine yazı yazmak, söz söylemek, giderek zorlaşıyor. 2011 yılından bu yana Suriye'de yaşananlar eşine az rastlanır bir bilgi kirliliğini de beraberinde getirdi.
Suriye büyük güçlerin her birinin kendi çıkarları için acımasızca çatıştığı bir savaş alanına dönünce vekaleten savaşanlar gerçekleri çarpıtmaktan, yalan haber yazmaya kadar her türlü yola başvurarak, medya ve basın açısından yüz kızartıcı bir tablo ortaya çıkardılar.
Aklı başında olan dürüst ve deneyimli haberciler, 2013 yılında IŞİD'in gazetecileri kaçırıp kafalarını kesmesiyle birlikte ülkeden çıkmayı tercih ettiler. Doğru da yaptılar. IŞİD'in elinde telef olmak, IŞİD'e malzeme sağlamaktan başka bir işe yaramıyor.
Göç
Suriye halkı üzerinden yürütülen bu kirli savaş yaklaşık 10 milyon insanı göçe zorladı. Evleri, yaşama imkanları yok edilen, bir tarafta hükumet yanlısı ordu ve milislerin diğer yandan muhalefet adına katliam yapan silahlı çetelerin arasında sıkışıp kalan insanlar Bosna savaşından sonra yaşanan en kirli, en acımasız savaşın kurbanları olarak komşu ülkelere, oradan da dünyaya dağıldılar.
Gittikleri ülkelerde onları bekleyen hayatlar ise bıraktıkları acılardan ve yoksunluktan çok daha parlak olmadı. Plastik botlarda can verenler, kamplarda üst üste zor koşullarda var olmaya çalışanlar, tecavüzler, aşağılananlar, horlananlar..
Khaled Khalifa anlatıyor
Bu acı tabloyu anlayabilmenin yollarından biri de Suriyeli yazarların, düşün insanlarının, sanatçıların seslerine kulak vermek. "Gerçek" onların anlattıklarında gizli; bazen çok açık, bazen ise gizemli.
Khaled Khalifa bu güzel ülkenin kanayan yaralarını ve yaşadıklarını anlatan bir yazar.
Halep'in kuzeyinde bir köyde, 1964 yılında doğan Khaled Khalifa,13 çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu. Aile zeytincilikle geçiniyor, kışları Halep'in içinde yazları ise köyde yaşıyorlar. Halep'te okuyan Khaled iyi bir öğrenci, 11 yaşında kitap okumaya, 13 yaşında yazar olmaya karar veriyor.
Öğrencilik yıllarında şiir yazarak başladığı yazarlık serüveni, ailesinin isteği üzerine üniversitede hukuk okuduğu yıllarda sekteye uğrasa da, daha sonra televizyon kanallarına diziler yazarak hem üne hem de paraya sahip olmasıyla devam ediyor.
30 yıldır, sadece yazı yazdım. Her gün en az altı saat yazıyorum. Tek yapmak istediğim ve yapabildiğim şey bu, yazmak. Yazar kırılgan biridir, yazmaktan başka bir şey gelmez elinden. Yazmak taktik değil, stratejik bir projedir, doğrudan bir etkisi olmaz ama uzun vadede dünyayı güzelleştirmeye ve değiştirmeye yarar.
Gidemedim
Bütün yaşamım Suriye'de geçti. Gençlik yıllarım doğduğum şehir Halep'te, daha sonraki yıllarım ise şu anda yaşadığım ve yazdığım Şam'da.
Nasıl oluyor bilmiyorum ama yazmaya başladığım an Halep çıkıyor karşıma. Galiba en sevdiğim yer orası, niye öyle olduğunu bilmiyorum. Orası benim evim, son yıllarda yaşanan kanlı olaylardan sonra daha da fazla evim oldu. Orada mutlu oluyorum.
Savaş başladıktan sonra arkadaşlarım ve ailem bana Suriye'den çıkmamı söylediler. Ama ben gidemedim. Benim için Suriye'de her yerin bir anlamı var, tanıdığım, bildiğim yerler.
Her yerin kendine göre sırları ve gizemleri vardır, eğer yazacaksanız bu sırları biliyor olmanız gerek. Yazmak sadece hikaye anlatmak değildir, mekanları tüm kokuları, sırları, gizli sokakları ile bilmek gerekir. Ben Suriye'nin sırlarını biliyorum, burası benim evim, onun için gidemedim. Yerini bileceksin, evini bileceksin ve her zaman her durumda dürüst olacaksın.
Nefrete Övgü
Televizyon için yazdığı diziler nedeniyle Suriye'de çok tanınan yazar, şimdiye kadar beş roman yazmış. “Çingene Notları”, “Nefrete Övgü,”” Aşıklar için Ölüm” ve son romanı “Bu Şehrin Mutfaklarında Hiç Bıçak Olmayacak” en ünlüleri.
Khalifa'yı uluslararası üne kavuşturan üçüncü romanı Nefrete Övgü 1982 yılında Hafız Esat döneminde Müslüman Kardeşler örgütünün Halep ve daha sonra da Hama kentinde başlattığı kanlı olayların ordu tarafından nasıl bir katliamla sona erdirildiğini anlatıyor.
Hama kentinin yerle bir edildiği ve bazı kaynaklara göre 10 bin diğerlerine göre 25 bin kişinin öldürüldüğü bu olaylardan söz eden romanın anlatıcısı ise radikal İslamcı genç bir kadın.
Nefretin zaptı
Kitabın içinde, Baas rejiminin ve Müslüman Kardeşler örgütünün adı geçmiyor. Roman, ana kahramanı olan genç kadının kişiliğinde, nefretin sevgi gibi insanın ruhunu zapt ettiğini ve sonunda insana acı bile verse ondan kaçılamadığını anlatıyor.
Kitap dinci şiddet ve laiklerin şiddeti arasında kalan insanların nasıl bir nefret sarmalı içinde yok olup gittiklerinin hikayesi. Asıl acı olan ise 1982 de yaşananların bugün de yeniden aynı şiddette yaşanıyor olması.
Yasaklandı
Roman Suriye'de yayınlandıktan kısa bir süre sonra yasaklandı ve toplama kararı çıkarılarak piyasadan çekildi. Ancak bu kitabın daha da ünlenmesine ve Beyrut'ta yeniden basılmasına yol açtığı gibi, başta İngilizce ve Fransızca olmak üzere pek çok dilde çevirileri yapılıp yayınlanmasını sağladı.
Kitap aynı yıl, 2013'de Necip Mahfuz Kitap Ödülünü alarak Arap edebiyatı içindeki yerini aldı.
Romanın anlatıcısının radikal İslamcı genç bir kadın olması, bazı yorumculara göre romanın Batı dünyasında büyük ses getirmesinin temel nedeni. Yazarın kendisi ise kadınlara her zaman daha yakın durduğunu, onları anlamaya çalıştığını ve bu nedenle bir kadın kahraman yarattığını söyüyor.
Oryantalizm
Nefrete Övgü'nün İngilizce çevirisinin ise ilginç bir öyküsü var. Kitabın İngilizce baskısının kapağında yer alan yüzü peçeli, sadece gözleri görünün genç kadın fotoğrafı Batının oryantalist söylemleriyle birebir örtüşüyor. Ama iş bununla da bitmiyor.
İngiliz yayıncı kitabın son bölümünü de kitaptan çıkarmayı uygun buluyor ve kitap orijinal halinde değil, eksik olarak yayınlanıyor. Bu konu kendisine sorulduğunda Khalifa bunu çok da önemsemediğini, aslında onu ilgilendirenin İngiliz okuru değil kendi ülkesinin okuru olduğunu yarı alaycı, yarı mizahi bir dilde anlatıyor.
Khalifa, Arap ayaklanmaları ve Suriye'deki isyanı bir “devrim” olarak tanımlıyor. Arap dünyasında değişikliğin reform değil ancak devrimle gerçekleşebileceğini savunuyor.
Kendimize sormamız gereken soruları ancak şimdi sorabiliyoruz; Biz kimiz? Arap mıyız? Suriyeli miyiz? Aşiretler ve mezheplerden mi oluşuyoruz? Hoşgörülü müyüz, yoksa aşırı uçlarda mıyız? Din bizim için nedir? Ben hiçbir zaman korkak veya ihbarcı olmadım ama fazla göze batacak şeyler de yapmadım.
Bugün Suriye için yaşamını feda eden, şehit olan insanların yanında benim yaptığım ne ki? Suriye'de kalmak ve burada yaşıyor olmak bana başka bir güç veriyor, yurt dışına çıkan ve sürgünde yaşayanlardan farklı bir güç bu. Ben yurt dışına çıktığımda daha fazla korkuyorum. Bunu nasıl açıklayabileceğimi ise bilemiyorum. Sevdiğiniz yerlerin, anılarınız gözünüzün önünde yok olduğunu izlemek elbette çok acı.
Ama oradaki insanlarla birlikte yaşıyorsunuz o acıyı, sonra da yine birlikte yeni hayatlar kuracaksınız. İktidardakiler halkın yaşadıklarının farkında bile değil. İnsanlar sadece yaşayabilmek, var olabilmek için mücadele ediyorlar. Herkesin isyan etmek için özel ya da toplumsal bir nedeni var. Bu geçiş dönemi uzun ve zor olacak ama totaliter rejimlerde yaşayan bütün toplumlar benzer deneyimlerden geçtiler.
Bir ailenin 100 yılı
Khalifa'nın son kitabı, “Bu Şehrin Mutfaklarında Artık Hiç Bıçak Olmayacak” adı kadar ilginç bir roman. Halepli bir ailenin, ülkenin son 50, hatta 100 yıl içinde geçirdiği değişimleri aile fertlerinin kişisel hikayeleri üzerinden anlatıyor.
Kadınlar, erkekler, eşcinseller, çocuklar... Zaman içinde geri dönüşler, kopmalar, buluşmalarla örülü bir roman. Kadın karakterler yine ön planda, bir de cinsellik.
Khalifa'ya göre cinsellik Arap toplumunda hala bir sorun çünkü cinselliğin gündelik yaşamın bir parçası, depresyona değil mutluluğa götüren bir insanlık durumu olduğu hala kavranabilmiş değil.
Romanları ile dünya çapında bir üne kavuşan yazar, kimi zaman yurt dışına çıkışı yasaklansa da, dünyanın bir çok ülkesinde konuşmalar ve konferanslar vermeyi sürdürüyor.
Arapça konuşmayı yeğliyor ama gerektiğinde hiç yüksünmeden kırık İngilizcesi ile derdini anlatıyor. İçten, olduğu gibi, yaşamı seven Khalifa'nın 26 Ekim 2016'da Berlin Edebiyat Festivalinde mültecilerle ilgili bir program için yazdığı yazı benim içimi burktu.
Son sözü ona bırakıyorum.
Bir kaç gün önce, iki yıldır görmediğim kız kardeşim beni telefonla aradı ve plastik bir botla denizi geçeceğini, eğer kendisine bir şey olursa üç çocuğunu bana emanet ettiğini söyledi. Benim cevabımı beklemeden telefonu kapattı. Türkiye'den aradığı numaraya ulaşmak istedim ama telefon kapalıydı.
Kızkardeşim suyu geçti
İnsanın 50 yıllık yaşamına bir anda veda etmesi, ve sevdiği bir insanın boğularak ölmesini beklemek kolay değil. Evini ve kendisine ait her şeyi yitirmiş ve şimdi de çocuklarını kurtarmaya çalışan bir kadına ne söyleyebilirsiniz?
Kardeşim gibi bir kadın için Türkiye'de yaşam kolay değildi. O milyonlarca Suriyeli kadından biriydi, özel bir donanımı ve eğitimi yoktu.
Sonunda suyu geçmeyi başardı ve şu anda Danimarka'da. Orada ona yardımcı olan dostları var ve çocukları için de bir gelecek umudu.
Erkek kardeşim İsveç'te
Küçük erkek kardeşim de Halep'ten kaçıp Mersin'e gitti. Ailesini orada bırakıp Yunanistan'a oradan İtalya'ya ve en sonunda da İsveç'e ulaştı. Yüz binlerce Suriyeli benzer hikayeler yaşıyorlar.
Arkadaşlarımın bir çoğu ülkeyi terk etti ve şu anda hepsi birer mülteci. Mülteciler, hapishanelerde kalanlar ya da ortadan kaybolanlar.
Boğulanlar listesine...
Boğulanlar listelerine tanıdık var mı diye bakmak, hapishanelerde kalanların dönüşlerini beklemek ve bunu da her an bombalanacak bir şehirde yapmak saçmalık değil de nedir?
İşte böyle devam etti hayat! O kadar çok insan gidiyordu ki sonunda toplu veda partileri yapmaya başladık. Ülkeyi terk etmek salgın bir hastalık gibi girdi hepimizin yaşamına. Sokaklar, kahveler boşaldı. Tanıdık yüzler yok oldu. Herşey çok çabuk değişiyordu.
Hala gitmedin mi?
Sokaklar terk edilmiş, evlerin ışıkları sönmüş, telefonlar çalmaz olmuştu. Arkadaşlarımı birer birer yitirdiğimi düşündükçe yüreğimi derin bir hüzün kaplıyordu.
Ben de tüm geride kalanlar gibi ölmeden yaşamayı sürdürmeye odaklandım. Artık herkes birbirine tek bir soru soruyordu: “hala gitmedin mi?”
İlk zamanlar gidenlerin geri döneceklerine inanıyordum. Yoklukları geçiciydi. Ama yıllar geçtikçe yaşamımı onlarsız sürdüreceğimi anlamaya başladım. Benim gibi kağıt üzerinde yarattıkları karakterlerle yaşayan ve hayal gücünü kutsayanlar, çaresizliği kabul edemezler.
Kokusunu tanıdığım yerde
Ben de buradaki yaşamıma tutundum. Bazen kendimi sorguluyorum, evim yıkılsa kalmaya devam eder miydim? Yanıtını tam bilmiyorum ama büyük bir olasılıkla kalırdım. Kokusunu tanıdığım bir yere bağlanmak duygusu bende çok güçlü.
Ülkelerini geri kazanmak için yola çıkan Suriyeliler neler kaybettiler? Gidenlerin biz kalanlar için duydukları endişeyi anlıyorum... Her köşe başında savaş başını uzatmış bizi bekliyor.
Bizim yitirdiğimiz insanlar, dünyanın kazancı oldular.
Öyle olduğunu ummak istiyorum. (MUT/BA)
Yarın: Sürgünde bir filozof Dr. Ahmet Barkawi
MELEK ULUGAY TAYLAN'IN YAZI DİZİSİ
* Suriye-Irak: Gitmek mi, Kalmak mı?
* Khaled Khalifa: Suriye'de Kalmak Bana Güç Veriyor