Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler yeniden canlanıyor. Önce Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye‘yi ziyaret etti. Sonra Maliye Bakanı Berat Albayrak Berlin‘e geldi ve “Almanya ile yeni bir dönem başladı“ dedi. Onu Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın Berlin ve Köln‘ü kapsayan seyahati izledi.
Şimdi de Alman Ekonomi Bakanı, içinde büyük şirketlerin patron ve yöneticilerinin de yer aldığı 80 kişilik bir heyetle Türkiye‘ye gidiyor. Heyette yer alabilmek için çok sayıda iş insanı ve firma temsilcisinin kuyruğa girdiği söyleniyor.
Almanya medyasındaki konuyla ilgili haberlerde, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların henüz çözülmemiş olmasına rağmen başta Siemens olmak üzere Almanya holdinglerinin Türkiye‘yle iş yapmak ve milyarca euroluk ihalelerden pay almak umudunda olduğu vurgulanıyor.
Heyetteki iş insanlarından bir bölümünün Cumhurbaşkanı Erdoğan‘la, son Almanya ziyareti sırasında Berlin‘de görüştükleri ve ilişkileri geliştirmek üzere Ankara‘ya gitmeye hazırlandıkları öğrenildi.
Öte yandan Almanya iş çevrelerinde Türkiye‘ye yönelik çekincelerin devam ettiği, bunların gerçekleştirilecek Türk-Alman Ekonomi Forumu‘nun ilk oturumunda dile getirileceği belirtiliyor ve “Türk hükümeti Alman işadamlarının endişelerine kayıtsız kalamaz. Çünkü mali kriz tehlikesi nedeniyle Türkiye‘nin yabancı yatırımcılara ihtiyacı her zamankiden çok daha büyük“ yorumları yapılıyor.
Ancak, son gelişmeler üzerine Türkiye‘de hukuk devleti ve basın özgürlüğü konusunda beklentileri olduğunu açıklayan Alman işveren örgütlerinin temsilcilerinin bu taleplerini oldukça yumuşak ifadelerle dile getirdikleri görüldü.
Kim kime daha çok bağımlı?
Ziyaret nedeniyle yeniden gündeme gelen Türk-Alman ekonomik ilişkileriyle ilgili medyada sıkça yapılan bir diğer vurgu da Türkiye‘nin Almanya‘ya bağımlılığı. Bu ilişkilerin “asimetrik“ olduğuna dikkat çeken bu vurgular gerçeğin bir yanını gösteriyor kuşkusuz.
Türkiye‘nin en büyük dış ticaret partneri Almanya. Hem ihracatın, hem de ithalatın yüzde 10‘undan fazlası bu ülkeyle.
Türkiye İstatistik Kurumu‘nun verilerine göre bu yılın ilk beş ayında Türkiye‘den Almanya‘ya yaklaşık 7 milyar dolarlık ihracat yapılmış (bu dönemki toplam ihracat 60 milyar doların biraz üstünde). Türkiye‘nin Ocak-Mayıs 2018 dönemindeki toplam 104,5 milyar dolarlık ithalatının da yaklaşık 9,4 milyar dolarlık bölümü Almanya‘dan… Buna karşılık Türkiye‘nin Almanya‘nın toplam ihracat ve ithalatındaki payı ise çok düşük.
Bu istatistiklere ve Türkiye ekonomisinin günümüzdeki zorluklarına bakıp, “Türkiye Almanya‘ya mecbur“ yorumları yapanlar çoğunlukta.
Ancak bir de madalyonun diğer tarafı var.
Türkiye‘de 2017 sonu itibarıyla yatırımı olan irili ufaklı Almanya şirketlerinin sayısı 7250‘yi buluyor. Deutsche Bank‘ın 19 yüzyılda İstanbul‘da şubesini açtığından bu yana Osmanlı İmparatorluğu‘nda ve Türkiye Cumhuriyeti‘nde doğrudan yatırım yapan, ortaklıklara giren Alman şirketlerinin sayısı sürekli artıyor. Günümüzde büyük Alman holdinglerinin birçoğunun Türkiye‘de temsilcilikleri bulunuyor. 2000‘li yıllardan itibaren çok sayıda orta çaplı Alman şirketi sadece ticaret amacıyla değil, üçüncü ülkelere yönelik ihracat için üretim yapmak üzere Türkiye‘ye yatırım yapmaya başlamıştı. Almanya sermayesi, özellikle 2005 yılında Avrupa Birliği‘ne tam üyelik müzakerelerinin başlamasının ardından Türkiye‘yi yatırım için çekici buluyordu.
Her ne kadar son iki yıldır iki ülke arasındaki siyasi ilişkilerde yaşanan kriz nedeniyle Türkiye‘nin Alman yatırımcıların gözündeki çekiciliği eskisi gibi değildi, ancak krizin en yoğun olduğu dönemlerde bile Türkiye‘den tamamen vazgeçmediler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın Almanya hükümetine yönelik “nazi“ benzetmeleriyle iyice derinleşen krizde Türkiye‘ye yönelik boykot beklentilerine itibar etmeyip, beklemeyi tercih ettiler.
O dönem ikili ilişkileri değerlendiren analizler de öne çıkmıyordu, ama satır aralarında Almanya ekonomisinin de “Türkiye‘ye mecbur olduğu“na dair yorumlara da rastlanıyordu. Türkiye‘de yatırımı olan birçok şirketin, faaliyetleri durdurmaları halinde Almanya‘daki yatırımlarının da zarar göreceğine dair endişeleri vardı.
Özellikle makina üreten ya da kimyasal ürünler ihraç eden Almanya şirketlerinin, kendileri için büyük bir pazar olan Türkiye‘yle ilişkilerin daha da kötüleşmesi sonucu karşılaşabilecekleri ciddi ciro kayıplarından endişeli oldukları biliniyordu.
Sonuçta siyasi ilişkilerdeki tüm kötüleşmeye rağmen Almanya‘nın patronları Türkiye‘ye yeni yatırımlardan kaçındılar, ancak var olan yatırımlarından vazgeçmediler.
Örneğin o dönem, medya devi Springer Grubu‘nun Başkanı Mathias Döpfner‘in Cumhurbaşkanı Erdoğan‘a karşı ortak imzalı ilan kampanyası projesi sonuç vermemişti. Döpfner, Spinger Grubu‘na ait gazetelerden Die Welt‘in Türkiye Muhabiri Deniz Yücel‘in tutuklanması üzerine bizzat mektup yazdığı Almanya‘nın en büyük holdingleri ve bankalarının CEO‘larını söz konusu ilanlara imzalarıyla katılmaya çağırmıştı.
Milyarlık proje
Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın geçen ay Almanya‘ya yaptığı ziyaret öncesinde Der Spiegel dergisinde yayınlanan bir haber iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerdeki devamlılığın tüm krize rağmen etkilenmediğini gösteriyordu.
Derginin geniş yer verdiği habere göre Alman şirketi Siemens Türkiye‘de demiryollarının modernizasyonu projesiyle yakından ilgileniyordu ve toplam hacmi 35 milyar Euro’yu bulacak olan bu proje için Alman hükümetinin garanti vermesi söz konusuydu.
Osmanlı İmparatoru II. Abdülhamit‘in Almanya İmparatoru II. Wilhelm arasındaki anlaşma sonucu Alman yardımıyla yapılan stratejik demiryolu hattı “Bağdatbahn“ projesini hatırlatan Der Spiegel‘in haberinde, “140 yıl sonra Türkiye, yine dev bir demiryolu projesi planlıyor. Ağır bir mali ve döviz krizi içindeki Türkiye demiryolları ağını dışarıdan gelecek know-how ve parayla modernize etmek istiyor. Ve yine o zaman olduğu gibi Almanlar bunun için öncelikle tercih edilen partner” deniliyordu.
Haberde, söz konusu projenin yeni hızlı tren hatlarının yapılması, eski demiryolu hatlarının elektirizasyonu ve sinyal sistemlerinin moderleştirilmesini içerdiği belirtiliyor, söz konusu hatlardaki tünellerin inşası, bu hatlarda kullanılacak trenlerin üretimini de buna dahil olduğu belirtiliyordu. Der Spiegel, Erdoğan‘ın üç ay önce gönderdiği temsilcileri aracılığıyla bu projenin gerçekleşmesi için kurulacak konsorsiyumun başında Siemens‘in bulunmasını, Alman Demiryolları‘nın da (Deutsche Bahn) da buna yardımcı olmasını önerdiğini ileri sürmüştü. Yine aynı haberde sözkonusu teklifte, Almanya‘nın da bu projeyi mali olarak desteklemesi talebinin yer aldığı, Alman hükümetinin bu konuda henüz bir karar vermediği, ancak “üzerinde düşünme“ye hazır olduğu yanıtını verdiği kaydediliyordu.
Projenin maliyetini karşılayacak kredi konusu henüz kesinleşmediği için Almanya hükümeti ve Siemens şirketinden bu konuda henüz bir açıklama yapılmadı. Ancak Siemens‘in nisan ayında TCDD‘den 10 adet hızlı tren siparişi aldığına dikkat çeken bir gözlemci, “Osmanlılar da Bağdatbahn yapılırken, Krupp şirketinin raylarını, Borsig, Henschel ve Maffei şirketlerinin de lokomotiflerini tercih etmişti“ diyerek, söz konusu projenin önünde engel olmadığı yorumunu yapıyor.
Siemens‘in haberinde de proje konusunda henüz kesin karar verilmemiş olsa da iki ülkenin Ankara ile İstanbul arasındaki bir pilot hat konusunda anlaşmaya vardığı ileri sürülüyordu.
Projeyle ilgili görüşmelerin Altmeier‘in başkanlığındaki Alman heyetinin gündeminin ilk maddeleri arasında yer aldığı, bu konuda kamuoyuna yönelik ilk açıklamaların da bu sırada yapılabileceği öğrenildi.
Almanyalı iş insanlarının endişeleri
Almanyalı işadamları karlı iş anlaşmaları umuduyla Türkiye çıkarmasına hazırlanırken, bu iş insanlarının örgütleri ise kamuoyuna amacın “sadece kar“ olmadığı, işbirliği için demokrasi, hukuk devleti gibi koşulların sözkonusu olduğu yolunda mesajlarını da gönderiyorlar.
Alman Sanayiciler Berliği (BDI) Başkanı Dieter Kemp, konuyla ilgili açıklamasında “Hukuk devletine geri dönülmesi ve basın özgürlüğü zorunludur“ dedi.
Bu arada Erdoğan‘ın giderek ekonomi ve politikaya ilişkin tüm yetkileri kendinde toplaması, kendisini Türkiye Varlık Fonu‘nun (TVF) başına ataması, Merkez Bankası‘nın para politikalarına karışması gibi gelişmelerin Alman iş insanları arasında tedirginliklere yol açtığına dair yorumlar da var. Alman Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği Yöneticisi (DIHK) Martin Wansleben de yaptığı açıklamada, hukuki güvenlikler, yatırımcı garantileri ve Merkez Bankası‘nın bağımsızlığı gibi konularda “güvenin yeniden tesis edilmelidir“ beklentisini dile getirdi.
Bu konuların açılışını Federal Ekonomi Bakanı Altmeier‘in yapacağı Türk-Alman Ekonomi Forumu‘nun ilk oturumlarında dile getirileceği ve Türkiye‘nin içinde bulunduğu ekonomik durumdan dolayı bu beklentiler konusunda “kayıtsız kalamayacağı“ belirtiliyor, daha doğrusu “umut ediliyor.“
Türkiye pazarı önemliAlman sanayi ürünleri ihracatında Türkiye'nin payı çok büyük değil. Ancak yine de vazgeçilmesi mümkün görülmeyen boyutlarda. Örneğin otomotiv sektörünün Türkiye'ye ihracatı, geçen yıl toplam ihracatın yaklaşık yüzde 3'ünü buluyordu. Ancak Alman Otomobil Sanayi Birliği'nin (VDA) verilerine göre 2009 yılından bu yana Türkiye'ye otomobil ihracatı dörde katlanmış durumda. Aynı durum Alman kimya sanayisi için de geçerli. Türkiye'nin bu ülkeden yıllık ithalatı 3 milyar Euro'ya yaklaşıyor ve bu Almanya'nın bu sektördeki toplam ihracatının sadece yüzde 2'si. Ancak Alman Kimya Sanayicileri Birliği (VCI), Türkiye'yi "önemli bir ticari partner" olarak tanımlıyor. Çünkü son beş yılda Almanya'dan yaptığı ithalat her yıl yüzde 2,7 oranında artarak devam ediyor. Türkiye'ye makine ihracatında ise durum farklı. Alman makine üreticilerinin bu yılın ilk beş ayında Türkiye'ye ihracatının yüzde 5 oranında gerileme oldu. Alman Makine Üreticileri Birliği (VDMA) bu gerileme eğiliminin sürebileceği tahmininde bulunuyor. Türkiye'nin dünya çapında 12'nci büyük makine alıcısı olduğu ve pazarın hacminin 30 milyar Euro'yu bulduğuna dikkat çeken uzmanlar, ihracattaki son gerilemeye rağmen Alman üreticiler bu pazarın önemli bir partner olmaya devam ediyor. Geçen yıl Almanya'dan toplam 3,7 milyar Euro bedelinde çeşitli makine ithal eden Türkiye, bu ülkenin bu sektördeki ihracat partnerleri arasında 14'üncü sırada yer alıyor. |
Almanyalı turistler yeniden Türkiye'deTürkiye'deki darbe ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik tepkilerle, terör korkusu gibi nedenlerle 2016 yılında Almanya'dan Türkiye'ye yönelik turizmde büyük gerileme olmuştu. Türkiye 2015 yılında 5.5 milyon Alman turist ağırlamıştı, bu sayı 2016'da 3.8 milyona, 2017'de de 3.5 milyon kadar gerilemişti. Turizm istatistikleri, bu yılın haziran ayında Türkiye'ye tatile giden Alman turistlerin sayısının geçen yıla göre yüzde 18 oranında artış gösterdiğine işaret ediyor. Yılın ilk yarısındaki Alman turistlerin sayısı ise 1,5 milyonu buldu (önceki yılın aynı döneminden yüzde 25 daha fazla). Ancak Türkiye'ye giden Alman turist sayısı artarken, bunun karşılığında yapılan ödemeler artmıyor. Çünkü bu artışın büyük bölümü Türkiye tatil paketlerinin fiyatlarının düşük tutulması ve Türk Lirası'nın değer kaybı nedeniyle Türkiye'deki tatilin iyice ucuzlamasından kaynaklanıyor. |
Altmeier ve heyetiAlmanya Federal Ekonomi Bakanı Peter Altmeier, uzun süredir Türkiye-Almanya ilişkilerinde önemli rolü olan bakanlardan. Bundan önceki Merkel hükümetinde de devlet bakanı olarak görev yapan Altmeier, geçen yıl da Türkiye'de tutuklu Alman vatandaşlarının serbest bırakılması için Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmek üzere gizli bir görevle Ankara'ya gönderilmişti. Erdoğan'ın Almanya ziyaretinden kısa bir süre önce Berlin'e gelen Maliye Bakanı Berat Albayrak, başkentte onunla yaptığı görüşmelerin ardından yaptığı açıklamada "Almanya ile yeni bir dönem başladı" demişti. Türkiye seyahati öncesinde Hürriyet gazetesinden Celal Özcan'a açıklamalarda bulunan Altmeier, "Halen çekinceler, düş kırıklıkları ve güvensizlikler var. Ekonomiden sorumlu biri olarak ben şuna inanıyorum: Biz bu farklı görüşlerin tamamen ortadan kalkmasına kadar bekleyemeyiz. Tam tersine güçlü bir ekonomik işbirliği, tüm alanlarda güçlü bir alışveriş içine girerek, ilişkilerimizin düzelmesine katkıda bulunmak istiyoruz. O zaman siyasi sorunları çözmek daha kolaylaşacaktır" dedi. Altmeier'le birlikte Türkiye'ye gidecek 80 kişilik heyette, 40 yakın işadamı ve büyük holding temsilciyle, 25 gazeteci, 3 milletvekiliyle Ekonomi Bakanlığı'ndan müsteşar ve uzmanlar yer alacak. Heyette başvurmak için işadamlarından çok sayıda başvuru aldıklarını belirten Altmeier, "Maalesef hepsini alamayız" dedi. Sözkonusu işadamları arasında demiryolu projesine aday olan Siemens ve enerji devi EON gibi büyük holdinglerin CEO'ları da yer alıyor. |
Deutsche Bank'ın o dönemki Müdürü Georg von Siemens'in karikatürü mizah dergisi Lustige Blaetter'e (Komik Sayfalar) kapak olmuş. Siemens'i Bağdat Demiryolu üzerindeki bir istasyon görevlisi olarak gösteren karikatürün alt yazısında "Orient'teki Alman kültür çalışmaları için yol açık!" deniliyor (Yıl 1900). O dönem Avrupa'da "Boğaziçi'ndeki hasta adam" olarak tanımlanan Osmanlı İmparatorluğu'nun başındaki II. Abdülhamid, çok önemsediği stratejik Bağdat Demiryolu Projesi'nin Alman yardımıyla gerçekleştirmeyi hedefliyordu. Ortadoğu'da nüfuzunu arttırmayı hedefleyen, bu yolda İngiltere ve diğer büyük güçlerle yarış içinde olan Alman İmparatoru II. Wilhelm de bu projenin Alman şirketleri tarafından gerçekleştirilmesini istiyordu. İki hükümdar 1898 yılında anlaştılar. Konya'dan o zaman Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olan Bağdat'a kadar gidecek toplam 1600 km'lik demiryolunun büyük kısmı Deutsche Bank'ın finansmanı ve koordinasyonuyla yürütülen çalışmalarla 1903-18 yılları arasında yapıldı. Hattın, savaştan sonra ortaya çıkan Irak içinde kalan bölümü 1930'lı yıllarda tamamlandı. |
(GK/EKN)